30 Nisan 2014 Çarşamba

Sarah Jio - Son Kamelya // Yorum

Kitap Adı: Son Kamelya

Yazar: Sarah Jio

Çeviri: Ayhan Ece Şirin

Orijinal Adı: The Last Camellia

Yayınevi: Arkadya Yayınları

Basım Tarihi: Mayıs 2014

Sayfa Sayısı: 345

Kaderim senin ellerinde...

Victoria çiçek diline göre, kamelya çiçeğinin anlamı

  

Şu naif söz bile kitabın güzelliğini açıklamaya yeter herhalde. 

Sarah Jio bana hitap etmeyen aile-dram türünü bile bana zevkle okutan isim. Olayların uzun zaman dilimini kapsaması, günümüz-tarih şeridinde gidip gelmesi, iki paralel hikayenin en ters köşe, en yürekten yakalayan yerde kesişivermesi beni SJ kitaplarına çeken şeylerin başında geliyor. Dönemi harika bir şekilde anlatır Sarah. 

Sarah Jio'yu benim için farklı kılan, diğer aile dram kitaplarından ayıran şey kitabı ağlayarak ya da kalbi kırık bir şekilde değil,  yüzümde buruk bir tebessümle kapatıyor olmam. 

Gelelim Son Kamelya'ya...

1800 lerde sarayın bahçesinden çalınmış nadide bir kamelya türü,  Livingston Malikanesi'nin bahçesine getirilmiştir. Önce kraliyet aramaya başlamıştı Middlebury Kamelyasını, ardından 1940'larda kamelyanın peşinde başka birileri vardı, o kamelya hala malikanede miydi? 

Flora ailesini kurtarabilmek için malikaneye dadı kisvesi altında geldiğinde, malikanede bir sürü sır ve çokça kasvetle karşılaşmıştı. 

Gizli görevini yapabilecek miydi?

Yıl 2000. Addison geçmişini tamamen silmiş, tüm sırlarını evliliğine gömmüş, zengin bir ailenin oğluyla evlenmişti.

Kocasından bile sakladığı sırların ortaya çıkma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığında kendini kocasının ailesinin satın aldığı eski Livingston malikanesinde bulduğunda, bambaşka sırlarla karşılaşmıştı.

Flora'nın sırları, Addison'ın sırlarına karıştığında iki kadını neler bekleyecekti? 

Tarih, sırlar, iki kadının hayatı...

İç içe, yürekten yakalayan, merakın hiç dinmediği bir kitap yazmış yine Sarah...

Ve yine yüzümde buruk bir tebessüm...

29 Nisan 2014 Salı

Sarah Jio’yla Türkiye’deki Başarısı Üzerine Ufak Bir Sohbet

Sarah Jio kendi alanında çok beğenilen ve kısa sürede ülkemizde büyük bir okuyucu kitlesine sahip olmuş bir yazar. Bana pek hitap etmeyen aile –dram türünde okuduğum nadir yazarlardan ve en başta gelenlerden. Bu nedenle kendisiyle Türkiye’deki başarısı hakkında biraz sohbet ettik. Bakalım kendisi Türkiye’deki başarısı ve Türk okurları hakkında neler demiş? ^^

Nezaketin için çok teşekkür ederiz Sarah :)

Asıl ben size nezaketiniz için ve kitaplarıma olan ilginiz için teşekkür ederim.

 -Türkiye’de gerçekten çok fazla okurun ve hayranın var. Okurların ilk çıktığı günden beri kitaplarını ve pozitif enerjini çok seviyor. Türkiye’deki başarını neye bağlıyorsun ve bu konuda ne hissediyorsun?

Kitaplarımın Türkiye’ki başarısı beni çok şaşırtıyor ve minnettar hissediyorum. Ayrıca çok heyecanlı da.  Kitaplarım ABD’de dahil olmak üzere 23 ülkede basıldı, dünyanın her yerinden okurlarım bana dönüş yapıyor ancak Türk okurlarımdan aldığım kadar sevgi ve coşku dolu dönüşleri hiçbirinden almadım. Bu gerçekten harika ve İstanbul’da hayranlarımla buluşmak için sabırsızlanıyorum!

-Böğürtlen Kışı’ndaki yazar notun okuyucularını çok sevindirdi. Bundan biraz 

bahseder misin? 

 Ah, teşekkürler. Türk editörüm Böğürtlen Kışı kitabımda Türk okurlarım için not yazmamı teklif etti, ve ben de tabi ki memnuniyetle yaptım.

-Türk okuyucularından geri dönüşler alıyor musun? Bu sana nasıl hissettiriyor?

 Evet, alıyorum. Her sabah Türk okurlarımdan gelmiş düzinelerce e-postalar, facebook mesajları, tweetler ve instagram mesajları ve yorumlarıyla uyanıyorum. Bunlar beni çok sevindiriyor! Bir yazar olarak okuyucularımdan bu tarz dönüşler almak müthiş heycan verici – işimin en iyi yanı. 

-Okuyucuların seni çok seviyor. Peki, olumsuz dönüşler alıyor musun? Böyle durumlarda nasıl tepki veriyorsun?

Olumsuz dönüşler kesinlikle yazar olmanın bir parçası. Herkesin yazdıklarınızı beğenmesi mümkün değil ve bu benim için sorun değil. En önemli kısım ise, olumlu deneyimlerim oldu ama bazen kabaca yazılmış dönüşler aldığımda, üzerinde durmamayı ve devam etmeyi öğrendim.  7. Romanım üzerinde çalışıyorum, dolayısıyla artık yazdıklarım hakkında nazik olmayan şeyler duyduğumda da kibarca gülümseyip geçme sanatını öğrenmeye başladım. Eğer olumsuz yorumlara çok takılırsam, bir daha kitap yazamayacak hale gelirim.

-Arkadya Yayınları deyince aklına ne geliyor? Kitaplarının Türkçe edisyonları hakkında ne düşünüyorsun?

 Arkadya Yayınları bana hep çok, çok iyi davranmıştır. İşlerini harika yapan müthiş bir yayınevi. Kitaplarım için göz kamaştırıcı kapaklar hazırladıklarını düşünüyorum ve onlarla çalışırken kendimi gerçekten evimde gibi hissediyorum. Ayrıca ayraçlarına bayılıyorum – çok tatlılar.

 

-Şu an üzerinde çalıştığın kitabın hakkında biraz ipucu verir misin?

Tabi, GOODNIGHT JUNE Amerika’da mayısta satışa sunulacak ve Türk yayıncımın onun da yayın haklarını devraldığını açıklamaktan mutluluk duyuyorum. Umarım onu da çok yakında okursunuz. Ayrıca Seattle’da geçen çağdaş bir aşk romanı olan THE LOOK OF LOVE’ı da bitirdim. Bu kitap Amerika’da 2014 sonbaharında çıkacak, umarım Türkiye’de de çabucak çıkar.

-Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Seattle’dan kocaman kucaklamalar ve öpücükler. Beni desteklediğiniz için çok teşekkürler. Umarım bu yıl (sanırım kasımda) İstanbul’a geldiğimde benimle tanışmaya gelirsiniz J xoxoxo

Araya girmeden duramayacağım. Anlaşılacağı gibi Sarah Jio kasım fuarında İstanbul’da bizlerle olacak. O davet eder de biz gitmez miyiz? ^_^ Öpücüklerine ve kucaklamalarına karşılık vererek, sohbetimizi sonlandırıyoruz.

Benden de size kocaman kucaklamalar ve öpücükler :) Sevgiler…

28 Nisan 2014 Pazartesi

Sarah Jio - Son Kamelya // OKK 28. Blog Tur // Tanıtım ve Çekiliş

Çıktığı günden beri gönülleri fetheden yazar Sarah Jio'nun Last Camellia kitabı Son Kamelya adıyla yakında Türkiye'de. Ama her yerden önce turuyla Okuyan Kızlar Kulübü'nde!

Konusu

Önce küçük bir tohum düşer kalbin odasına, sonra aşkla yeşerir. Kulak verin, umudun sesini duyabiliyor musunuz?

1940'lı yılların Amerikası'nda bir fırıncının kızı olan Flora Lewis, un kokulu hayatının bir gün çok farklı yöne sürükleneceğini bilmiyordur. Genç kız bir yandan yaşlı anne babasına yardım ederken, öte yandan botanik bahçesinde bitkilerin ve çiçeklerin gizemli dünyasıyla uğraşmaktadır. Ta ki kendini uluslararası çiçek hırsızlığı zincirinin tam ortasında bulana kadar… Yapacağı iş çok basittir; İngiltere kırsalındaki Livingston Köşkü'ne gidip Middlebury Pembesi olarak bilinen ender bir kamelya türünü bulup haber vermek. Köşke dört öksüz çocuğa dadı olarak sızan Flora, içinde imkânsız bir aşkın tohumlarını büyütürken, ne tür bir belaya bulaştığını acı bir şekilde öğrenecektir. Tam elli sene sonra bahçe tasarımıyla uğraşan Addison Sinclair, eşiyle birlikte Livingston Köşkü'ne gelir. Geçmişindeki hayaletten kurtulmaya çalışan Addison, aslında burada çok daha sancılı bir gizemin içine düşer. Bunu çözmeye çalıştıkça dillere destan kamelya bahçesinin kanla sulandığı gerçeğine de adım adım yaklaşacaktır…

Mart Menekşeleri ve hâlâ çoksatanlar listesinde yer alan Böğürtlen Kışı yazarı Sarah Jio'dan muhteşem bir kitap daha. Son Kamelya, kalbimizdeki geçmişin zehrini umut kırıntısına tutunan küçük bir tohumla yok edebileceğimizi gösteren bir başyapıt.

"Günümüze kadar taşınan geçmişin gizemi ile olayları yatıştıran affetmenin gücü tek kelimeyle muazzam."

-Booklist-

Takvimimiz;

27.04.2014

Tanıtım-Çekiliş

Çekiliş: Fighting!!

28.04.2014

Kütüphanemden Kitap Manzaraları - Sarah Jio'yla Türkiye'deki Başarısı Üzerine Ufak Bir Sohbet  

Pudra Tozu - Bakan ve Bakılanın İzinde Çocuk Bakıcılığı 

Kitap Tutkusu - Ülkemizdeki Sarah Jio Kitapları

Fighting!! - Hayatları Değiştiren Kamelya Ve Diğer Çiçekler

29.04.2014

Yorum

Pudra Tozu

Kitap Tutkusu

Kütüphanemden Kitap Manzaraları

Fighting!!

Arkadya Yayınları'na teşekkürler... 

25 Nisan 2014 Cuma

Dostluk Tüm Mevsimlerin Adıydı - Danielle Steel

Kitap Adı: Dostluk Tüm Mevsimlerin Adıydı

Yazar: Danielle Steel

Çeviri: Ömer Mülazım

Yayınevi: Novella Yayınları

 Sayfa Sayısı: 351

Basım: Nisan 2014

"Sizi anaokulundan beri seviyorum ve sevmeye de devam edeceğim. Gidin, kendinizi bulun, önemli biri olun. Ne kadar önemli olursanız olun, ne kadar ilerlerseniz ilerleyin, ne kadar yüksek mevkide olursanız olun, sizi ne kadar çok sevdiğimizi unutmayın..."

Futbolcu olma hayalleri kuran Billy.

Oyuncak silahı ve kelepçelerini yanından ayırmayan Sean.

Ailesi varla yok arasında ilgisiz yalnız ve dahi çocuk Andy.

Yemek yapmayı seven, anaç ruhlu Izzy.

Yıldız ışığı taşıyan, yetenekli Gabby. 

Daha anaokulunun ilk günü tanışıp arkadaş olmuşlardı.

Bu dostluk onları bugünlere taşıdı.

Aileleri, kardeşleri, okul, aşk, hayaller ve tüm bunlarla ilgili sorunlar. 

Her şeyi paylaşmışlardı... 

Kitap da tam olarak anaokulunun ilk gününden başlıyor. Ve bölüm bölüm, yaşamlarının her bir dönemi hakkında bilgilenerek onların büyümesine, dostluklarının evrilmesine şahit oluyoruz. 

Neşeli bir şekilde başlayan kitap ilerledikçe hüzünlendiriyor. Yaşamın bir de böyle bir yüzü var diyor. En sonda ne olduğunu ise ancak okuyanlar biliyor. 

Bu benim ilk Daniel Steel kitabımdı. Bir çok yerde Daniel'ın tarzına benzemediğine dair yorumlar okudum. Bu nedenle kitabı değerlendirmekte zorlanıyorum. Bu konuyu açığa kavuşturacak isim Pudra Tozu olabilir ancak çünkü yazarın sayısız kitabını okumuş, büyük hayranıdır kendisi :) Ben ise elimde bulunan Anılar ve Acılar'ı da okuduktan sonra sağlıklı bir değerlendirme yapabilirim anca :)

Sevgiler ve güzel dostluklar... :)

Gökten hoş bir sâdâ geliyor: Üç aylar

Peygamber Efendimiz (sas) Recep ayına girince, “Allah’ım Recep ve Şâban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.” diye dua edermiş. Bu örnek dua, müminin salih ameller işleyebilmesi için faziletli vakitlere ulaşmayı dilemesinin müstehap olduğunu gösteriyor. Peki, böylesine kıymetli hazineleri nasıl idrak edebiliriz?Hayatın yoğun temposu içinde akıp giden zamanı değerlendirmek isteyenler için dua ve niyaz mevsimi başlıyor. Bu çarşamba günü itibarıyla ‘üç aylar’ olarak isimlendirilen, manevî birçok zenginliği içinde barındıran aylara girmiş bulunacağız. Kıymetli gün ve gecelerin birbirini takip ettiği Recep, Şaban ve Ramazan aylarını bereketlendirmek ve değerlendirmek için bir fırsata daha kavuşacağız. Nitekim, beş mübarek geceden dördü bu aylarda bulunuyor. Recep ayının ilk cuma gecesi Regaib Kandili, namazın farz kılındığı Miraç Kandili, aklanma, arınma, affedilme manasına gelen Berat Kandili, bin geceden hayırlı Kadir Gecesi, üç aylarda idrak ediliyor. Bediüzzaman Hazretleri de bu kutlu kamerî aylardan bahsederken “Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise Receb-i Şerif’te yüzden geçer, Şaban-ı Muazzama’da üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarek’te bine çıkar ve cuma gecesinde binlere ve Leyle-i Kadir’de otuz bine çıkar.” diyor.Üç aylar, mü’minin hayatında dikkat etmesi gereken en önemli manevî mevsimler. Zira bu mevsim, Allah Rasulü’nün (sas) hayatında çok önemliydi. O, Recep ayının girişiyle birlikte ibadet hayatını daha da derinleştirip, ahlakî özelliklerini güzelleştirmekteydi. Bireysel anlamda bu şekilde hareket ederken, etrafındakileri de uyarıp, bu ayları kulluk bilinci içinde geçirmeye özendirirdi. Efendimiz’deki bu manevî hazırlık bizler için de örnek teşkil ediyor. Zira üç aylar, insanî özelliklerin olgunlaşması ve iradenin kontrol altına alınmasında büyük rol oynayabilir. Receb ve Şaban aylarının feyzinden ve bu aylarda bulunan Regaib, Miraç ve Berat gecelerinin rahmetinden istifade etmek, bir mü’min için büyük fırsat. Ramazan ayında da her türlü kötülükten kendini uzak tutan ve insanî vasıflarının artmasına gayret edenler, Kadir Gecesi’nde yapacağı ibadet ve tevbe ile manevî hazza ulaşabilir.Recep ayı: HazırlanmaRecep, ulvî bir yolculuğun başlangıcı gibi, ilk perşembe gecesi Regaib Kandili’yle karşılar insanı. Veda etmek üzereyken bir de Miraç heyecanı yaşatır insana. Peygamber Efendimiz (sas), beş gecede duaların reddedilmeyip kabul edildiğini ve bunlardan birisinin de Recep ayının ilk gecesi olduğunu buyuruyor. Regaib Kandili’nde yapılan duaların Allah katından geri çevrilmeyeceğini müjdeliyor. Recep ayının sonunda da Miraç Kandili idrak ediliyor. Bediüzzaman Hazretleri, “Miraç Gecesi, ikinci bir Kadir Gecesi hükmündedir. Bu gecede mümkün oldukça çalışmakla kazanç birden bine çıkar.” sözleriyle bu gecenin kıymetini ifade ediyor. Nitekim Allah Resulü’nün (sas) yaşantısının her anını büyük bir dikkatle izleyen sahabe efendilerimiz, bu konuda bize pek çok bilgi aktarmış. Mesela Recep ayıyla ilgili olarak İbn Abbas (ra) şunları anlatıyor: “Allah Resulü (sas) Recep ayında bazı yıllarda peş peşe öyle oruç tutardı ki biz, ‘Galiba hiç yemeyecek (bütün bir ayı oruçlu geçirecek)’ derdik. Bazı yıllarda da öyle oruç tutmazdı ki biz ‘Galiba hiç oruç tutmayacak’ derdik.”Şaban ayı: HayırÜç ayların ikincisi Şaban ayı, ‘dağılan, saçılan’ manalarına geliyor. Bir rivayete göre Efendimiz (sas), Şaban ayında Ramazan için pek çok hayır dağıtıldığı için bu aya bu ismin verildiğini ifade ediyor. Hz. Aişe Validemiz (ra) Hz. Peygamber’in Şaban ayını oruçla değerlendirdiğini, “Ben, onun Ramazan dışında bir ayı tam olarak oruçlu geçirdiğini görmedim. Herhangi bir ayda, Şaban ayında tuttuğundan daha fazla oruç tuttuğunu da görmedim.” şeklinde anlatıyor. Yine mü’minlerin annelerinden Ümmü Seleme (r.anha) de, “Ben, Rasulullah’ın (sas) Şaban ve Ramazan dışında iki ayı peş peşe tam olarak oruçla geçirdiğini görmedim.” diye aktarıyor. Şaban ayı içerisinde de yapılan duaların geri çevrilmeyeceği müjdesinin verildiği mübarek Berat Kandili bulunuyor.Ramazan ayı: BereketÜç ayların sonuncusu olan Ramazan, on bir ayın sultanı ve ayların en faziletlisi. Zira bu aylarda Kur’an nazil olmaya başlamış ve ay boyunca oruç tutmak farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’deki ifadesiyle bin aydan daha hayırlı olan ‘Kadir Gecesi’ de Ramazan ayı içinde yer alıyor.Üç aylarda zaman uhrevî renklerle tüllenirFethullah Gülen Hocaefendi, bu kutlu zaman dilimlerini şu şekilde anlatıyor: “Bu aylarda gönül dünyalarına yönelen insanlar, iman ve iz’anlarından fışkıran ışıklarla eşyanın perde arkasını süze süze, duygularıyla, içinde ebedî bir ömür sürecekleri firdevslere uyanmış ve ulaşmış gibi olurlar. Onlar için bu aylardaki günler, geceler, hatta saatler ve dakikalar âdeta bir başka büyüyle gelir-geçer; gelip geçerken de derecesine göre herkese mutlaka bir şeyler fısıldar. Bu aylarda zaman hep uhrevî renklerle tüllenir.”Yenilenme için neler yapabiliriz?Üç aylar, her şeyden önce bir nefis muhasebesi yapabileceğimiz aylar. Bu faziletli vakitleri kendimizi yenileme için bir fırsata dönüştürebiliriz.Recep ayına girmeden basit bir çizelge oluşturulabilir, her gün bir hadis ve dua ezberlenebilir. Hatta her ay olumsuz davranışların değiştirilmesi hedeflenebilir.Manevî hayatın yenilenmesi için dinî içerikli okumalar yapılabilir.Peygamber Efendimiz (sas) “Bütün vakitlerde hayrın peşinde olun. Rabb’inizin rahmet rüzgârlarına isabet etmeye (yakalamaya) çalışın; çünkü Allah’ın rahmet rüzgârları eser. İsteyen kullar ona isabet eder. Allah’tan ayıplarınızı örtmesini ve korkularınızdan emin kılmasını isteyin.” tavsiyesinde bulunuyor. Bu tavsiyeden yola çıkarak bol bol lafzen ve hayalen tevbe istiğfar ederek beğenmediğimiz yönlerimizi böylesine güzel bir atmosferde törpüleyebiliriz.Peygamber Efendimiz’in okuduğu sabah-akşam duaları, hacet duası ve Cevşen okunabilir.Pazartesi ve perşembe oruçlarıyla Ramazan ayına hazırlık yapılabilir.Orucun yanı sıra namaza, namazı cemaatle eda etmeye, özellikle sabah ve yatsı namazları camide kılınmaya çalışılabilir.Kur’an-ı Kerim öğrenilebilir, bilenler tecvit ve meal üzerinde tefekkür edebilir. Kur’an okumanın yanı sıra mutlaka tesbihata, zikrullaha, içli yakarışlara yönelebilir.İş arkadaşları, komşular ve akrabalar arasında mukabele grupları oluşturularak Kur’an-ı Kerim hatmi yapılabilir.Kaza namazları, teheccüt, evvabin, kuşluk ve hacet gibi nafile namazlar kılınabilir. Bunlar alışkanlık haline getirilebilir.Zekât ve sadaka gibi ibadetlerin özellikle bu aylarda yerine getirilmesiyle bu kutlu zaman dilimleri daha da bereketlendirilebilir. Zekât ve fıtır sadakasının senede bir kez, sadaka kapısının her an açık olduğunu da unutmadan her gün bir sadaka verilebilir. Efendimiz’i (sas) “Mü’min kardeşine tebessüm etmen sadakadır.” buyuruyor.Yakın çevre, akraba ve arkadaşlar arasındaki küslükler ortadan kaldırılarak bu ilişkiler yeniden gözden geçirilebilir.Hayır kuruluşlarına yardım yapılabilir. Yakınımızdaki yardıma muhtaç komşularımıza, öğrencilere yardım edilebilir. Çok yardım edemiyorsak bile evimizde pişen yemekten birazı ikram edilebilir.Peygamber Efendimiz (sas), “Recep Allah’ın ayı, Şaban benim, Ramazan ümmetimin ayıdır.” hadis-i şerifiyle üç ayların faziletini ve önemini hatırlatıyor. Efendimiz, “Allah’ım Recep ve Şaban aylarını hakkımızda bereketli kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.” duasıyla üç aylara girermiş. Recep, Şaban ve Ramazan aylarını kapsayan bu mübarek vakitleri biz ne kadar biliyoruz?

24 Nisan 2014 Perşembe

Kitabın İzinde Çocukluk Arkadaşlıkları

 

Bazı arkadaşlıklar, daha arkadaşlık kavramının bile ne olduğunu bilmediğimiz yaşlarda başlar.

Onların arkadaşlıkları da böyle başlamıştı. Anaokulunun ilk günü ileride futbolcu olmak isteyen Billy, sürekli oyuncak kelepçeleri ve silahıyla gezen Sean legolarla oynarken, ellerindeki legoyu alıveren kız herkesin gözdesi, geleceğin yıldızı Gabby idi. O zaten istediğini alırdı. 

Oyuncak mutfağının başında çocuklara istedikleri yemekleri pişiren Izzy'di. Bakıcısının alıp bıraktığı ailesinin pek ortalarda görünmediği çocuk ise Andy idi. 

O gün dostluklarının başladığı gündü.

3. sınıfa geçtiklerinde bu 5 çocuğun dostlukları devam etmekle birlikte kendi içinde de çeşitlenmiş, paylaşımlar şekillenmişti.

Örnek vermek gerekirse;

Izzy ve Gabby bir araya geldiklerinde birbirlerinin kıyafetlerini dener ya da Izzy'nin çalışma masasının üstüne ceza alma pahasına SONSUZA KADAR G+I yazarlardı. Ancak Izzy'nin annesi babası yüzünden sürekli tek kalması ve bu yalnızlığı hakkında dertleşmesi gerektiğinde gittği kişi kendi gibi tek çocuk olan Andy'di.

Kendilerine "Büyük Beşli"diyorlardı...

Dostlukları o çocuksu saflığa ve içtenliğe sahipti.

Olması gerektiği gibi.

Bunun yanında çocukluk arkadaşlıklarını bu kadar sağlam ve unutulmaz yapan aynı sorunlarla boğuştukları dönemleri birlikte, karşılıklı destekle atlatmaları, hesapsız kitapsız olmalarıydı.

Birlikte büyümek, yozlaşmadan önce insanları birbirine sağlamca bağlayan en önemli unsurdu.

23 Nisan 2014 Çarşamba

OKK 27.Blog Turu Dostluk Tüm Mevsimlerin Adıydı//Danielle Steel Tanıtım Ve Çekiliş

Herkese merhaba!!

OKK’nin 27. Blog turunun konuğu, kitapları dünyada 800 milyonun üzerinde satan yazar 

Danielle Steel ve Dostluk Tüm Mesimlerin Adıydı kitabı. 

Kitabımızı tanıyalım

New York Times'ın en çok satan yazarları arasında yer alan Danielle Steel'den, çocukluk yıllarında tanışan iki kız ve üç erkeğin ömür boyu süren dostluklarını, kimi zaman dostluktan da öte ilişkilerini konu alan dokunaklı bir roman…

Her biri kendine özgü kişiliklere ve yeteneklere sahip beş arkadaşın küçük yaşlarda başlayıp, gençlik hatta yetişkinlik yıllarında da devam eden güçlü dostluklarının hikâyesidir bu. Zamanla aralarında oluşan derin bağ sayesinde zorluklarla mücadele edecek, maceralar yaşayacak, kayıplara göğüs gerip yürekleri acıtan gerçeklerle yüzleşecek, hatta birbirlerine kalplerini sunacaklardır.

Yüreklere dokunan bu romanı okurken ömür boyu süren güçlü bağları keşfedecek, kendinizi unutulmaz bir yolculuğun içinde bulacaksınız.

"Danielle Steel'in alışık olduğumuz romanlarından oldukça farklı bir konuya sahip bu kitap, gerçek sevgiye, hayatın yükünü omuzlayan dostluğun penceresinden bakıyor."

-Booklist-

"Biraz nefes alıp rahatlamaya ihtiyacınız varsa, bu kitap tam size göre. İlk sayfasından sonuna kadar keyif alacağınız, duygu yüklü bir roman."

-The New York Times-

"Kimi zaman sevineceğiniz, kimi zaman gözlerinizin dolacağı ve kendinizden mutlaka bir şeyler bulabileceğiniz samimi bir roman. Tek kelimeye sığdırmak gerekirse, harikulade."

-Romantic Times-

Tur Takvimimiz

22 Nisan 2014

Tanıtım – Duyuru – Çekiliş

23 Nisan 2014

Pudra Tozu – Danielle’nin Değiştirdiği Bir Hayat

Kitap Tutkusu – Kitap Hakkındaki Yabancı Düşünceler

Kütüphanemden Kitap manzaraları – Kitabın İzinde Çocukluk Arkadaşlıkları

Fighting!! – Evlat Sevgisi

24 Nisan 2014

Yorum

Pudra Tozu

Kitap Tutkusu

Kütüphanemden Kitap Manzaları 

Fighting!! 

Çekiliş için tık tık!!

Katkılarından dolayı NOVELLA YAYINLARI’na teşekkür ederiz.

22 Nisan 2014 Salı

Asla Başkasını Sevme - Susanna Dubot

Kitap Adı: Asla Başkasını Sevme

Yazar: Suzanna Dubot

Çeviri: Mehtap Çakır

Yayınevi: Altın Bilek Yayınları

 Sayfa Sayısı: 80

Basım: Temmuz 2012

Kapak: Kendi içinde güzel ancak tarihi bir roman olan kitapla uyumsuz.

---

"Aşk anlaşmanın bir parçası değilse eğer, mutlaka biri üzülecektir."

Bir yanda yüzlerce sayfa işgal edip hiçbir şey hissettirmeyen hikayeler, bir yanda 80 sayfaya sığdırılmış tüm duygular, en başta aşk...

Louise, Felix'i ilk 6 yaşında, düşüp yaralandığında görmüş, Felix mendiliyle yaralarını sardığında aşık olmuştu ona. 6 yaşında bir kızla, 10 yaşında bir çocuk aşık olur mu demeyin.

Onlar büyüdü, aşkları onlarla birlikte büyüdü. Ne var ki Louise basit bir çiftlik sahibinin kızıydı, Felix ise bir baron oğlu. 

Felix'in ailesi Louise ile birlikte olacağına oğullarının savaşa gitmesini daha yeğ tuttular. Yıllar geçti Felix döndü, Louise bıraktığı 17 yaşındaki genç kız değildi; 22 yaşında dul bir anneydi. Ne var ki Felix de aynı kalmamıştı.

"Bu kitap, ülkesi için savaşan askerlere ve tüm zorluklara rağmen onları sevmeyi bir an olsun bırakmayan kadınlara ithaf edilmiştir."

İçinizden hiçbir şey yapmak gelmediği melankolik bir günde, sütünüz ve bebe bisküvinizle okunacak konsantre bir güzellik...

Tek kusuru kısa olması...

PUANIM: ♥♥♥♥

Kitabı birlikte okuduğumuz

Kitap Tutkusu'nun yorumu

One Better Day'in yorumu

21 Nisan 2014 Pazartesi

Jigolo Cinayeti - Mehmet Murat Somer (Hop Çiki Yaya #3)

Kitap Adı: Jigolo Cinayeti

Yazar: Mehmet Murat Somer 

Yayınevi: Nar Kitap

 Sayfa Sayısı: 316

Basım: Ekim 2013

Seri: Hop Çiki Yaya #3

Serinin Diğer Kitapları : 

#1 Peygamber Cinayetleri

 #2 Buse Cinayeti

#3 Jigolo Cinayeti

#4 Peruklu Cinayetler

#5 Huzur Cinayetleri

#6 Ajda'nın Elmasları

#7 Kaderin Peşinde

Kapak Tasarımı: Bayıldım!

Karakterimiz öyle biri ki zeki, sivri dilli, yeri geldiğinde cilveli, yeri geldiğinde taştan katı. İstediğinde erkek, istediğinde kadın olur; savunma ve saldırı sanatlarına hakimdir, kendini layıkıyla savunur ama ayrıldığı sevgilisinin arkasından günlerce bunalıma girer; gerektiğinde değme hacker'lar eline su dökemez, sistem çökertir ama ağda yapıldığında ciyak ciyak bağırabilir. Bir de kendine has idolleri, müzik zevki vardır, kimse karışamaz.

Polisiye çok severim ama içi dolu polisiyeye bayılırım.  Sırf katil kim üzerine kurulu polisiyelerden ayrılır bu kitaplar. Tek düzeliği kırar.

Ancak öyle bir seriyle tanıştım ki bırakın tek düzeliği kırmayı, tek düzeliğe soykırım yapmış. Alıştığımız polisiyelere pek benzemiyor. 

Nerde kerli ferli dedektifler, nerde hop çiki yaya karakterimiz.

Bir minibüsçü öldürülür. Aslında tanınmış bir jigolodur. Öldürme suçundan tutuklanansa sosyeteden ünlü bir isimdir. Sosyeteden bir isimle, bir Jigolo nerden tanışmış olabilirler ki? Bizimkinin ilgisini çeker tabi...

İçine girdikçe işler bambaşka bir hal alır.  

Bir yanda cinayet, diğer yanda transeksüellerin dünyası, bambaşka hayatlar.

Karakterin iç sesi, anlatım, dil fevkalade.

Bir yandan da eğlenceli yani :)

Kısaca olmuş bu kitap!!!

Son olarak öyle bir karakter yaratılmış ki geleceğin Sherlock Holmes'ü, Hercules Pairot'su olmaya aday. Çünkü gerçekten orijinal.

Seri bağımsız okunabilir ancak sırayla okumak daha keyifli olacaktır.

Seriye devam... :*

PUANIM: ♥♥♥♥♥

ALINTILAR

"Ben malımı bilirim. Oturuşun kalkışın değişti, bakışların fıldır fıldır oldu yine. Biraz evvel o zarfı bir açışın vardı, içindekileri dikkatle inceleyişin... Yani mutlaka bir şeylerin peşindesin. Miss Marple iş başında.""Ama o çok yaşlı," dedim.Agatha Christie'nin polisiyelerinde, taşradaki evinin bahçesinde, İngiliz bahçe sanatının özenle uygulanması konusunda çalışırken gördükleri ve duyduklarıyla her cinayeti çözen Miss Marple, evde kalmış, yaşlı, beyaz saçlı bir kız kurusuydu. Onun gibi olamazdım!(...)"Bari Miss Peel deseydin. Hani Tatlı Sert dizisindeki Diana Rigg gibi. Sürekli lateks ve deriler içinde..."

---

"Cate Blanchett sahiden harikaydı. Ama şimdi başka bir incecik, uzun boylu kadına hayran olmak, kendimi bildim bileli idolüm olan Audrey Hepburn'a ihanet etmek gibi geliyordu. Audrey her zaman bir numaramsa, Cate'e de şimdilik ikincilik verebilirdim. Karizmasız manken hanımları listeme almamakta direniyordum."

18 Nisan 2014 Cuma

Mehmet Murat Somer ve Nar Kitap Üzerine

Her şey 7 kitaplık harika bir seri keşfetmemizle başladı. Hop Çiki Yaya adındaki serinin türü: Polisiye... Ancak onu bu kadar orijinal yapan şey; aykırı, beklenmedik, zekice ve çokça eğlenceli olmasında yatıyor. 

Yani aynı yazarı gibi... Kendisiyle tanışmadığım için bende uyandırdığı hissiyat bu desem daha doğru olacak gibi... 

Peki Mehmet Murat Somer Kim?

Yazar olmasının dışına çıkarsak 1959 doğumlu olan yazarımız ODTÜ Mühendislik bölümü mezunu. Üstelik kariyerini "bankacı" olarak sürdürmüş uzun süre. Ön yargılı bakış açımızla baktığımızda yazım hayatından uzak bir kariyer gibi görünse de, kendisi bu alandan pek de uzak kalamamış. 1994 yılı itibariyle kurumlara yönetim ve bireysel gelişim eğitimleri vermeye başlamış. Yönetim danışmanlığı yapmış. (İşler gittikçe ilginçleşiyor. ^^)

Ardından sinema filmleri ve TV dizileri için senaryolar yazmış. Kaleminin kıvraklığını göstermiştir diye düşünüyorum. Şaşırtıcı bir bilgi daha; gazete ve dergilerde klasik müzik eleştirileri yayımlamış! Hop Çiki Yaya serisinin yetenekli dedektifinin etkileyici müzik zevkini düşününce, taşlar yerine daha çok oturuyor :) 

Yazarın ilginç bir kariyeri olmakla birlikte, çok değişik işleri yapabilmesi taktire şayan. 

Emeği ve yeteneği karşılıksız kalmamış; kitapları bir çok dile çevrilmiş, dünyanın bambaşka yerlerinde okuyucularla buluşmuş... 

Yurtdışı kapakları cidden hoş ^_^

 Peki kendisiyle tanışmamıza vesile olan yayınevi Nar Kitap Kimdir?

Nar Kitap kısa süre öncesine göre maalesef ki duymadığım bir yayıncıydı. Bunun bana göre nedeni sadece Twitter üzerinden faaliyet göstermeleri. 

Hop Çiki Yaya serisinin kapaklarıyla aşk yaşadık grupçak, edisyon çok güzel. Hop Çiki Yaya serisi dışında ilgi çeken bir başka serisi ise fanlar için yaptıkları el kitapları. İnceleme fırsatı  bulduğum bu el kitapları ustaca hazırlanmış ve içinde bir fanın ihtiyacı olan her türlü ayrıntı mevcut.  Justin Bieber, Amy Winehouse, Rihanna ve Lady Gaga hayranları için güzel haber tabi :) 

Merkezi Şişli'de olan yayınevinin web sitesine BURADAN ulaşabilirsiniz. Güncel haberler için ise maalesef twitter adreslerini takip etmeniz gerekmekte. Yayınevini eleştirebileceğim tek şey, sadece twitter üzerinden işlemeleri. Facebook sayfaları da olmasını can-ı gönülden isterdim; çünkü ben de dahil olmak üzere bir çok okur yayınevlerinin güncel haberlerini Facebook üzerinden takip ediyor. Siz ne dersiniz?

Nar Kitap'ı twitter'dan takip etmek için TIKLAYIN!!!

Devam eden yarışmalarımız/çekilişlerimiz için ise: Tıktık!

Sadece twitter üzerinden olan çekiliş  için: TIK!

Efendimiz’e uzaklığımızın bedelini ödüyoruz

2 milyonu aşkın kişinin iştirak ettiği Herkes O’nu Okuyor projesini, kampanyada okunan kitaplardan ‘Efendimiz’in yazarı Reşit Haylamaz ile konuştuk. Haylamaz, “İslâm dünyası olarak bugün, Efendimiz’e (sas) uzaklığımızın bedelini ödüyoruz.” diyor.Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed’in (sas) hayatını ne kadar biliyoruz? Hem O’nun hayatını öğrenmek hem de öğrendiklerimizin sonucunda O’nu ziyarete gitmek mümkün mü? Peygamber Yolu Derneği’nin düzenlediği Herkes O’nu Okuyor projesi milyonlarca insana bu imkânı sundu. 7’den 77’ye kadın-erkek 2 milyonu aşkın kişi kampanyaya iştirak etti. Yurt çapında düzenlenen sınavlar sonucunda binlerce kişi umre ile ödüllendirildi. Sınavlar üç kitaptan yapıldı. Kitaplardan biri de yazar Reşit Haylamaz’a ait ‘Efendimiz’di. Haylamaz ile hem kampanyayı hem de Efendimiz kitabını konuştuk. Bir de, toplumda yaşanan son olaylar ışığında ‘Efendimiz (sas) bugünkü Müslümanlara nasıl seslenirdi?’ diye sorduk.Herkes O’nu Okuyor kampanyası yurt çapında büyük ilgi gördü. Böyle bir kampanya nasıl doğdu?Yaklaşık üç yıldır Anadolu’nun farklı şehir veya kasabalarında küçük çaplı da olsa yapılan bir uygulama vardı. Bunların bir kısmına davet edilmiş ve Efendimiz’in (sas) farklı yönlerini anlatmaya çalışmıştım. Geçtiğimiz yılki, Kutlu Doğum Haftası’ndan sonra bu işe katkısının olabileceğini düşündüğümüz arkadaşlarla, söz konusu etkinlikleri ülke geneline yayma fikrine odaklandık. Böylece bilhassa son birkaç aydır birilerinin sürekli kin ve nefreti körüklediği ülkemizde, yediden yetmişe her kesimin dâhil olduğu ve temelini Peygamber sevgisinin yoğurduğu bir etkinlik başladı. Normal şartlarda hiç gündeminde olmayan insanların gündemine Efendimiz yerleşti. Aylarca evlerinde ailecek O’nu okudu, O’nu konuştu ve O’nun sevgisiyle vakit geçirdiler. Torunların yanında nine ve dedelerin aynı heyecana ortak olmasına şahit olduk. Ancak bu, O’nu tanıtmaya vesile olacak adımlardan sadece birisi.Peygamber Yolu Derneği olarak bu istikamette başka projeleriniz var mı?Elbette. Sadece belli başlı zaman dilimlerinde değil de Efendimiz’i (sas) yılın her gününde gündemde tutabilecek başka projeler üzerinde çalışıyoruz. O’nun hayatında iz bırakan önemli günleri tespit ederek o günlerin muhtevasını günümüz insanına ulaştırmayı hedefliyoruz. Daha büyük kitlelerin dikkatini çekebilecek prodüksiyonlar üzerinde çalışıyoruz.Toplum, Hz. Muhammed’in (sas) örnek yaşamı ve sünnetinden ne kadar haberdar?Herkesi aynı kefeye koymak doğru olmaz, geldikleri kültür ortamlarına göre farklılar. Efendimiz’i (sas) tanıma ve örnek hayatını hedef alma konusu da bu farklılık nispetinde renkli. Ancak şu bir gerçek ki hangi kültür ortamından gelirse gelsin Anadolu insanının gönlünde bir Peygamber sevgisi mevcut. Bu mayanın işlenmesi ve açığa çıkarılmasına ihtiyaç var. Toplum olarak uzun bir fetret döneminden geçmiş gibiyiz, en iyi bildiğini söyleyenlerimizin dahi O’nu tanıyıp bildiğini söylemesi imkansız! Tanıyıp biliyor olsaydık, zaten şu günümüzden daha farklı bir yerde olurduk. Ne acı ki İslam dünyası olarak bugün, Efendimiz’e (sas) uzaklığımızın bedelini ödüyoruz.Bunu biraz daha açabilir misiniz? Peygamber Efendimiz’e (sas) inanıyoruz ama onun meseleler karşısındaki tavrını bilmiyoruz. Zannediliyor ki hayatı boyunca sadece savaşmış ve cihat yapmış...Evet, genellikle savaş odaklı bir Peygamber algımız var. Halbuki O (sas), yaşatmak için gelmiş. Savaşlar çok tali bir konu. Peygamber olarak yaşadığı 8 bin gün içinde aktif savaşın cereyan ettiği zaman bir günü bile doldurmuyor. İslâm medeniyetinin temellerinin atıldığı 7 bin 999 günü göz ardı edince bu kaynaktan istifade edememiş oluyoruz. Üstelik hiçbir savaşı Efendimiz (sas) başlatmamış ve hep müdafaada kalmış. Bu açıdan bakıldığında O’nun savaşları, bizim Çanakkale veya Haçlı Seferleri’ne benziyor; boğazınıza dayandığında aklınızı, canınızı, malınızı, iffetinizi ve dininizi korumak, İlahi bir vazife. Şu da bir gerçek; düşman karşısında caydırıcı güç bulundurma ve gerektiğinde müdafaa adına savaşmak da bir yöntem. Ancak burada bile Efendimiz’in (sas) farkını görüyoruz; iç hukuku tüketip diplomasinin imkânlarını sıfırlamadan kendisine kılıç çekene bile kılıç çekmiyor. Mesela, yanında taşıdığı kılıcında bir damla kan yok. Kendisiyle savaşmaya gelenlerin arasında kadın ve çocukların da olmasına rağmen O’nun olduğu yerde ne bir kadın ne de bir çocuk öldürülmüş. Savaşın içi bile şefkat ve merhametle örgülü. Bütün köprülerin yıkıldığı yerde dahi geleceği inşa adına farklı adımlar var. Savaşın tabii neticesi olan esirlere bile muamele çok farklı. İşin merkezinde, insanı öldürmek değil, kazanmak ve insanca yaşatmak var.Hz. Muhammed’in (sas) bulunduğu coğrafyada kendisine inanmayan insanlar da vardı. Yahudiler, Hıristiyanlar ve puta tapanlar... Efendimiz’in (sas) o insanlar ile ilişkisi nasıldı?Bu, başlı başına bir konu. Günümüzün birçok problemini çözme potansiyelini de içinde barındırıyor. Mekkelilerle münasebetleri açısından ‘Şefkat Güneşi’ ismiyle bir kitabımız yayımlandı. Şu sıralar Medine’deki muhatapları açısından Efendimiz’in (sas) hayatını çalışıyorum. Son yüzyılda oluşan algıdan çok farklı bir Nebevî duruş var. Reaksiyoner ve hislerle hareket ettiğimiz için realiteyi göremiyor veya belki de işimize gelmediği için görmezden geliyoruz. O’nun hayatında, Kıyâmet’e kadar yaşanması muhtemel bütün problemlerin cevabı var; nasıl okuduğumuz önemli.Şu zamanda Hz. Muhammed’in (sas) bize en büyük tavsiyesi ne olurdu?Efendimiz’in (sas), bedeni itibarıyla dünyadan ayrılmadan önceki son cümlesi, ümmetine namazı tavsiye olmuş. Aynı zamanda O’nun Veda Haccı, ümmetiyle vedalaştığı yerdir ve orada iki husus öne çıkar. Bunlardan biri Kur’ân, Sünnet ve Hulefa-i Râşidîn çizgisine sımsıkı sarılma, diğeri ise 23 yıllık müktesebatı güneşin doğup battığı her yere götürme. Efendimiz’in (sas) hayatında irşad ve tebliğ, çok önemli ve merkezî bir yer tutuyor. Kendisini başkalarına adayan ve yaşatma idealiyle dolu bir Peygamber’in, tavsiyelerinin hangi istikamette olacağı da bellidir.Bugünlerde Müslümanların birbirlerine hiç olmadığı kadar yalan ve iftira attıklarına şahit oluyoruz. Bunca hakaretin Müslümanların dilinde dolaşmasını neye bağlıyorsunuz?Genelde, olması gereken değil, kültürel bir Müslümanlık hâkim. Hizip ve ekollerin kriterleri, Efendimiz’in (sas) hayatına ait güzellikleri gölgeleyecek noktaya gelmiş. Maalesef, Hâricî ve Râfizî ekollerinin ağzına benzer, kaba ve kirli bir dil kullanıyoruz. Bu anlamda bir ilk değil yaşadıklarımız; Mekkeli müşriklerin üslubu da böyleydi; kaba ve çirkin. Fitnenin kol gezdiği demlerde başta Râşid Halifeler olmak üzere önde gelen sahabeye de zamanında aynı dil kullanılmış. Hârûrîler, Haricîler, Râfizîler, Şia… Bu dili hâlâ bir coğrafya kullanmaya devam ediyor. Sanırım bizimkiler de bu dili oradan devşirdi; körle yatan şaşı kalkar.Müslümanlar birbirlerine münafık, hain, imanından şüphe ediyorum gibi hakaretlerde bulunuyor. Bizzat ülkenin muhafazakâr başbakanının ağzından bu ve buna benzer cümleler dökülüyor. Dedik ya; muhtemelen, kendi evlerinin bir ferdi gibi gördükleri insanlardan devşirdiler bu üslubu. Şia’nın en öndekiler dahil Ashâb-ı Kirâm için söylediklerine bakarsanız bunu çok iyi anlarsınız. Aslında bugün çoğu insanın fark etmediği bir Şialaşma yaşıyoruz. Maalesef bunun taşıyıcısı da, aynı dili kullanan mevcut iktidar ve ölümüne onları kutsayan yandaşlar oldu. Bu dili Efendimiz, “ümmetin Firavun’u” olarak tarif ettiği Ebû Cehil için bile kullanmamış, kullandırtmamış. Oğlu İkrime Yemen’den gelirken, babasının aleyhinde konuşmama konusunda ümmetini ikaz etmiş. Hatta babasına nispet edildiği yerde bu nispeti kullanmayı yasaklamış ve “Ebû Cehil’in oğlu İkrime!” bile dedirtmemiş. Aynı şey, Süheyl İbn-i Amr ve Safvân İbn-i Ümeyye gibiler için de geçerli. Maalesef bazılarının heva ve hevesleri, dinin kriterlerinin çok önünde. Kur’ân’ın ifadesiyle yapılanları Allah da, Resûlü de, müminler de görüyor ve bunların hepsinin hesabını bir gün Allah (cc) mutlaka soracaktır.Herkes O’nu Okuyor kampanyası neticesinde bir sınav yapıldı ve neticesinde binlerce hediye ve umre hediye var. Bu kampanyadan hareketle Türk televizyonlarının birinde Peygamber Efendimiz’in (sas) hayatını konu alan bol ödüllü bir yarışma programı düzenlenebilir mi?Elbette. Bunu işin başından beri konuşup durduk. Belki de bunun için öncelikle böyle bir sürecin yaşanması gerekiyor. Zira bizim insanımız genelde gördükten sonra ikna oluyor. İnşaallah bahsini ettiğiniz yarışma gerçekleşir.Siz, hem derneğin kurucusu hem de bu sene okutulan kitaplardan birinin yazarısınız. Kitabınızla ilgili ne tür tepkiler alıyorsunuz?Hemen her gün halkın içindeyim. Çok güzel bir ilgi-alâka var. Elbette bu, Efendimiz’e (sas) karşı duyulan sevginin neticesi. Hayatında okuduğu tek kitabın, Efendimiz’i (sas) anlatan bu kitap olduğunu söyleyen insanlarla karşılaştım. Kitabı; toplumun çok farklı kesimleri ve yaş grupları okudu. İki milyonun üzerinde bir satış grafiğine ulaştı.Kitaba bazı itirazlar, eleştiriler de oldu...Evet. Kitaba değil, kitabın 252. sayfasına; Efendimiz’in (sas) Mi’râc’dan dönüşünü anlatırken, herkesin elinden tutmak için yeniden aramıza gelişinin ele alındığı yerde zikredilen “Kim, ‘lâ ilâhe illallâh’ derse Cennet’e girer!” mealindeki hadise itiraz ediliyor. Keşke, kitabın o sayfasını ezberleyeceklerine bu hadisi ezberleselerdi. İtiraz edenler de, genelde aynı nefret dilini kullanan, aynı coğrafyanın refleksleriyle hareket eden insanlar. Sözünü ettiğimiz hadise ilk defa karşı çıkanlar da zaten Hâricîler, Râfizîler ve Mu’tezile olmuş.İtirazları ne?Efendimiz’i anlatan bir kitapta Efendimiz’in inkarı gibi bir garabet olabilir mi? Sözde, kitapta bu söyleniyormuş! Bir kere bu cümlenin sahibi ben değilim; bu beyan Efendimiz’e ait. Hâşâ kendi kendini mi inkâr ediyor? Kitabı okuyan 2 milyon insan onların anladığı gibi anlamamış bu kısmı. Metne aklıselim ile bakılsa, aksi bir sonuç çıkacağına ihtimal vermiyorum. Ancak metinden ziyade kendi zihinlerindeki algıyla kitabı mahkûm ediyorlar. Bu eleştiriler kitabın Yeni Şafak’ta promosyon olarak verildiği günlerde kendini gösterdi. Geçen yıla kadar da münferit bir-iki kişi seslendiriyordu. Ancak geçtiğimiz yıl, aynı hafta içinde birbirine tezat iki yayın kuruluşunda mesele manşet yapıldı. Bu, konunun daha arka planda bir yerlerde pişirilerek servis edildiğinin açık göstergesiydi. Kendilerini destekleyecek bir müftü de buldular. İşin doğrusu o hocamız adına çok üzüldüm. Zira Peygamber’ine ait sözün arkasında duramadı ve “Evet, bu bir hadîstir” diyemedi. Sözü edilen beyan, hadîs kaynaklarında yer alan nebevî bir söz. Hatta o sözün, Hazreti Cebrâil’e ait olduğu, bir yerde de Allah’a ait bir beyan olduğu da ifade ediliyor. Bilindiği gibi bu türlü beyanlara ‘kudsî hadîs’ deniliyor.Dini bilen insan buna nasıl karşı çıkıyor?Dedik ya; hizip ve ekoller, dinin önünde duruyor. Önce mahkum edip, sonrasında delil üretme ahlaksızlığı var. Hem, “Lâ ilâhe illallâh” demek, “Muhammedün Resûlullah”ı inkâr manasına gelmez ki. Bu, kuşatıcı bir başlık gibidir. Öncelikli bir meseledir; bunu söyleyen Muhammedün Resûlullah’ı da söyleyecektir. Zaten ehl-i kitaba seslenirken Kur’ân, öncelikli olarak tevhide çağırmaktadır. Efendimiz’in zikir olarak tavsiyelerinde de hep “Lâ ilâhe illallâh” vardır. Hudeybiye’deki anlaşmadan “Muhammedün Resûlullah”ı silen, bizzat Efendimiz’in kendisidir; bu, kendisini inkar manasına mı gelmektedir?Yaşadıklarınız nefret söyleminin bir sonucu gibi...Ne yazık ki. Bu nefret söyleminin kalıcı hasarlarından birisi de, dini değerleri ayak altına düşürmek oldu. Şimdilerde Diyanet’i de bu emellerine alet etmeye başladılar; ki bu, tuzun kokması demektir. Halbuki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ‘Hadislerle İslâm’ adıyla en son çıkardığı külliyatta bu hadislere de genişçe yer verilmiş, keşke oraya baksalardı. Siyasetin açığını kapatmaya odaklanırsanız, sürekli açık verirsiniz. Şu da bir gerçek ki dine bağlı birisini tekfir etmek, ortada kalmayacak bir cürümdür; Efendimiz’in beyanına göre, tekfir edilen kişi bu sözün muhatabı değilse, o söz havada kalmaz, sahibine geri döner.Kimliğinden dolayı Efendimiz’in arasına mesafe koyduğu kimse yokHıristiyan ve Yahudilerin cennete gireceğini iddia ettiğinize yönelik eleştiriler de okudum…Evet. Halbuki ilk defa bunu, Diyanet İşleri eski başkanlarından birisi söylemişti. Ne garip ki o zaman biz buna itiraz etmiş ve ‘Çağdaşlık mı, İnhiraf mı?’ adıyla bir kitap çıkarmıştık. O kitapta bu yorumun yanlışlığını anlatan biz olduğumuz halde bugün aynı şeyle itham edilmek gerçekten garip. Konuyla ilgili beni arayanlar da oldu. Meselenin aslını öğrenmek isteyen ve samimi olanlarla görüştüm, konuştum. Hatta onlardan birisinin bir ikazını yerinde buldum ve sonraki baskılarda bir iki kelimeyi değiştirdim. Bir hacı amca aradı o da itiraz etti, ona “Bak hacı amca. Ben sana Efendimiz’in Yahudilerle münasebetleri adına birkaç şey söyleyeyim” dedim.Ne dediniz?Efendimiz (sas), Medine’ye hicret ettiğinde, oradaki Yahudi kabileleriyle de anlaşma yaptı. Mahalle ve mekteplerine hem de defalarca gitti. Çok farklı zamanlarda onların mabedi olan Beytü’l-Midras’a da gitti. Yemeklerini yedi, evlerini ziyaret etti. Belki yüzlerce defa Mescid-i Nebevî’de onları ağırlayıp uzun uzadıya onlarla konuştu. Hatta hakaret ve şirretliklerine karşılık sabretti; Bakara Sûresi’ndeki birçok âyet, O’nun bu sükûtuna karşılık Efendimiz’i müdafaa adına indi. Anlaşmaları ihlal ettiklerinde gitti söz konusu anlaşmaları yeniledi. ‘Hakem’ konumunda onlar hakkında hüküm verirken Tevrât’ı öne çıkardı; hatta Tevrât’a saygıyı bile O’ndan öğrendiler. Ruhunun ufkuna yürüdüğü gün zırhı, bir Yahudi’de rehindi. Hatta, Medine’deki en problemli Yahudi olan Huyayy İbn-i Ahtab’ın kızıyla evlendi. Ben şimdi sana sorayım; hâşâ Efendimiz (sas), Yahudi dostu muydu? dedim.Bu anlattıklarınızı çoğumuz bilmiyoruz. Hıristiyanlar ile ilgili bu tür bilgiler var mı?Hıristiyanlar konusu da farklı değil. Mekke yıllarından itibaren Efendimiz’in Hristiyanlarla görüşmediğini kim söyleyebilir? Onlarca vak’a var. 60 kişilik Necrân Hıristiyanlarını kim inkâr edebilir? Üstelik onları, kendi Mescidi’nin içinde kurdurduğu çadırda ağırlıyor. O günkü tek mescid ve hayatın tam ortasında duruyor. Hatta orada doğuya dönüp ayin yapmaları karşısında tereddüt yaşayan ashâbına, ‘Bırakın; ibadet yapıyorlar’ diyerek müsaade etmelerini söylüyor. Kur’ân’ı duymalarını, İslâm’ı daha yakından görmelerini murâd ediyor. Düşünün Sultanahmet Camii’nde bir grup Hıristiyan gelse ve ayin yapsa, bizim tepkimiz ne olur? Asr-ı Saadet’te bunlar olurken bugün tutmuş, sanki cürümmüş gibi çarşaf çarşaf Hocaefendi’nin Papa ile fotoğraflarını yayınlıyorlar. Efendimiz’in bir Yahudi liderinin kızıyla evliliği konusu da öyle; mesela bugün İslâm dünyasından bir devlet başkanı, bir başbakan veya cumhurbaşkanı, İsrail devletinin başında bulunan bir Yahudi’nin kızıyla evlense acaba ne olur?O gün tepki yok muydu?Belli başlı örnekler gösteriyor ki annelerimiz bile bunu hazımda zorlandı. Ancak Efendimiz’in duruşu Safiyye Validemiz’in yanında oldu. İslâm’ı kendi orijiniyle muhataplarınıza anlatabilmek için herkesle temas kurup diyalogda bulunmak farklı algılanmamalı. Kimliğinden dolayı Efendimiz’in görüşmediği, araya mesafe koyduğu bir kişi gösterilebilir mi?Aynı çevreler diyalog konusuna da tepkili...Evet, hep aynı gerekçe. Meselenin hareket noktası, kesinlikle din değil, ait oldukları hiziplerin algılarıyla hareket ediyorlar. Halbuki Kur’ân ve Efendimiz’in hayatına bu nazarla bakılsa, başından sonuna kadar diyalog merkezli bir stratejinin varlığı açıktır. Aksi halde, Mekkelilerin bütünü ve etraf kabilelerinin neredeyse hepsinin gönlüne nasıl girilebilirdi? Keşke Efendimiz’i, günümüzün problemlerini de çözecek bir peygamber olarak ve kendi algılarımıza hapsetme hastalığından kurtularak okuyup anlayabilsek.

17 Nisan 2014 Perşembe

OKK 26. Blog Tur: Hop Çiki Yaya Serisi - Mehmet Murat Somer

Okuyan Kızlar Kulübü'nün bu kez tur konuğu 7 kitaplık Hop Çiki Yaya serisiyle Mehmet Murat  Somer. Polisiye türündeki seri aslında çok ama çok aykırı ve eğlenceli. 

Serinin konusu: 

Canı istediği zaman kadın, canı istediği zaman erkek kıyafeti giyen kahramanımız, dövüşte ve internette usta; klasik müzikten, bitki çaylarından, yakışıklı erkeklerden hoşlanıyor. Ve hayat önüne hep karmaşık cinayetler çıkartıyor. Bunları çözerken ona keskin zekâsının yanı sıra dostları da yardım ediyor: 

Büyük bir otelde drag şov yapan Ponpon, cinsel kimliği konusunda kararsız şef garson Hasan ve başta Altımermerli Gönül olmak üzere diğer "kızlar; Damper Beyza, Karakaş Lulu, Kıllı Demet, Aylin, Nalan, Şiloz Pamir

Hepimiz serinin bir kitabını inceleyeceğiz, benimki Jigolo Cinayeti

Konusu: 

Jigolo Cinayeti

Namlı bir jigolonun ölümüyle İstanbul'un alternatif finans sektörü karışınca, Audrey Hepburn alter egolu delikanlı kahramanımız gerçek katili bulmak için tutucu varoşlarla görkemli Boğaz yalılarına uzanan bir maceranın içine giriyor.

ABD'den Tayvan'a onlarca ülkede yayınlanan ve dünya çapında yüzbinlerce hayranı oluşan Hop Çiki Yaya serisi polisiyeye getirdiği seksi ve yeni yaklaşımıyla okura benzersiz bir macera vaat ediyor... Dizi, gökkuşağı renklerindeki sırtlarıyla bir kez daha toplu halde Nar Kitapta.

Ne dediler

İstanbulun Miss Marpleı; tek farkla tvit etekler yerine üstüne yapışan deriler giyiyor. Daily Telegraph 

"Şaşırtıcı, eğlenceli; bu cinayet romanlarını sakın kaçırmayın. Sunday Times 

"Bu kitaplar kapuçino gibi; üstteki köpük alttaki acı ve yoğun tadın üstünü örtüyor. Val McDermid

İşte Avrupa böyle olmalı: seksi, akıllı ve ortalama Başbakan eşinden daha iyi giysiler içinde. Türkiye sadece buradan ilerleyebilir. Stella Duffy

TUR TAKVİMİMİZ

16 Nisan 2014

Tanıtım – Duyuru – Çekiliş

17 Nisan 2014

Pudra Tozu - Mehmet Murat Somer Röportajı

Kütüphanemden Kitap Manzaraları - Mehmet Murat Somer ve Nar Kitap Üzerine

18 Nisan 2014

Kitap Tutkusu – Buse Cinayetleri Yorum

Fighting!! – Huzur Cinayetleri Yorum

19 Nisan 2014

Pudra Tozu - Aykırı Dünyanın Kokoşluk Masalı

Kitap Tutkusu – Karakterimizin Sinema Aşkı

Fighting!! – Karakter Aynası: Audrey Hepburn

20 Nisan 2014

Pudra Tozu - Peygamber Cinayetleri Yorum

Kütüphanemden Kitap Manzaraları - Jigolo Cinayetleri Yorum

1 Kişiye Set hediye ettiğimiz çekiliş için TIKTIK

7 kişiye yazarımızdan imzalı kitap hediye ettiğimiz yarışmalarımız için TIKTIK

Nar Kitap'a ve yazarımız Mehmet Murat Somer 'e katkılarından dolayı teşekkürler...

16 Nisan 2014 Çarşamba

Yine Bir Buluşma, Yine Almak İçin Ölünen Kitaplar, Yine Doctor Who ^^

Kitap Tutkusu ve Pudra Tozu'yla sık sık buluşuruz, Fighting!! ikizlerini de hep yanımızda hissederiz :) Yine tüm gün bizim olsun diye kahvaltıda buluştuk ^^ Ve harika bir gün geçirdik. Ama bu seferki pek buluşma yazısı olmayacak gibi. 

İkizim Julia Quinn hastasıdır ve favori yazarlarının kitapları çıktığında hiç beklemez, hemen kitapçıya koşar ve o gün ondan bir daha haber alınamaz :D Çünkü kendini dış dünyaya kapatıp hemen okumaya başlar. Cennet Gibi çıktığından beri başımızın etini yiyordu -_- Artık huzura erelim diye kitapçıya girmiştik ki bu sefer ben kendimi kaybettim *_*

ŞU yazımda bahsettiğim Can Yayınları'ndan çıkan Gotik Edebiyat setini tekrar gördüm çünkü *_*

İndirimi kaçırdığım ve set olarak almaya fırsat bulamadığım için o zamanlar tek tek almaya karar vermiştim. Otranto Şatosu'nu almıştım, sırada Carmilla var ^^

Bunun etkisi üzerimden geçmeden tekrar çarpıldım *_* Daha yüksek voltajda, hemde duble *_*

Biri temel bir rehber, diğeri Karakter ansiklopedisi. Dil İngilizce. Woaww diyorum bu kitaplara. Kendimi ortamdan tamamen soyutlayıp, ayaküstü hemen karıştırmaya başladım. Birlikte karıştıralım mı?

Rehberin içindekiler kısmı ilk doktordan  sonuncuya kadar sıralı. Olayların anlatımı da doktorlara göre.

Her şey nasıl başladı?

Tam anlamıyla bir rehber. Bol bol ve harika fotoğraflarla bezenmiş. 

Şöminedeki kız olayı mı o *_* Eve şömine yaptırtma ve beyaz bir at alma kararı vermeme neden olan bölüm ^_^

Diğer kitaba geçelim. Karakter Ansiklopedisi :)

İçindekiler bölümü oldukça ayrıntılı ve insan/insandışı varlık hepsi dahil bir şekilde türüne göre sıralanmış. Harika!

İnsanlar, künyeleri, kim oldukları. 

Ve yine bolca resimle, ayrıntılı bilgi :)

Ve çok yakında benim olacak, bana raftan göz kırpan Shada *_*

Kısaca, yine kendimi kaybettim :'(  Kendimize gelelim diye Pudra bizi blogunda da yazdığı ve çok sevdiği Origin'e götürdü. Çok hoş bir yer gerçekten ^^ Kahve de çok lezzetliydi... 

İşte böyle karışık bir yazı oldu :(

15 Nisan 2014 Salı

Geçmişten Gelen Mutluluk - Sarah MacLean (The Rules of Scoundrels #2)

Kitap Adı: Geçmişten Gelen Mutluluk

Yazar: Sarah MacLean

Çeviri: Feyzan Kiper

Yayınevi: Nemesis Kitap

 Sayfa Sayısı: 352

Basım:  Mart 2014

Seri: The Rules of Scoundrels #2

Serinin Diğer Kitapları : 

#1 A Rogue By Any Other Name/İntikam Ateşi (Penelope&Michael)

 #2 One Good Earl Deserves A Lover/Geçmişten Gelen Mutluluk (Pippa&Cross)

#3 No Good Duke Goes Unpunished  (Mara&Temple)

#4 Never Judge a Lady by Her Cover (Chase&?)

"Kulağın bölümlerini biliyor musunuz?"

"Elbette. Dış kısmına pinna denir. Kimileri auricle der ama ben pinnayı tercih ederim çünkü Latince tüy anlamına gelir. Çok sevdiğim bir şekildir. İç kulak, kemik ve dokulardan oluşur. Başlangıcında..."

"Hayret verici, kulak hakkında pek çok şey biliyorsunuz ama gerektiği gibi kullanmıyorsunuz. Size baloya dönmenizi söylediğime yemin edebilirim."

---

İlk kitabın kahramanı Penelope'nin iyi bir evlilik yapmalarını istediği Pippa ve Olivia kısmetlerini bulmuşlardır. Düğüne kısa bir zaman kala Pippa'nın da aklında büyük soru işaretleri dolaşmaya başlamıştır.Ne de olsa o bir bilim insanıdır. 

Aa size bundan bahsetmedim mi? O zaman en başından başlayalım. 

Pippa 5 kardeşin içinde en garip bulunanıydı. Küçükken  hayvan kadavrası incelerken yakalandığından beri bu durum böyleydi. Onun yaşındaki leydiler yelpazelerinin arkasından göz süzüp modadan ya da son dedikodulardan bahsederken; o insan vücudundaki tüm kemikleri ezbere sayabilirdi. 

Ancak acemisi olduğu konu aşktı ve evlendiğinde olacaklar. Düğüne 2 hafta kala bu işe el atmaya karar verdi ve araştırmasını yapmak için en uygun adayı buldu. Düşmüş Melek kumarhanesinin bir diğer karanlık adamı, kadınlar arasında çok popüler Cross'tu bu aday.

Ders ise: baştan çıkarmaydı...

Çok eğlenceli bir kitaptı bu. Bol bol kahkaha attım ancak çıkmazlar, geçmişin gölgesi yine düştü her şeyin üzerine.

İlk kitap mektuplar üzerine kuruluyken bu kitap Pippa'nın bilimsel günlüğü üzerine kurulu :) 

Leydi Pippa ise okuduğum en orijinal leydilerdendi.Gözlüklü olan Pippa'dan ilham alarak yazarın bu kitabı gözlüklü bayanlara hitap etmesi ise çok hoş bir ayrıntı...

Yazar alışılmadık ve usta kalemini konuşturmaya bu kitapta da devam etmiş. 

Beni rahatsız eden tek şey ilk kitapta Düşmüş Melek olarak geçen mekanın adının 2. kitapta bir anda Düşkün Melek olmasıydı. Ben orayı Düşmüş Melek olarak kabul etmeye devam edeceğim :) 

Chase'in de dediği gibi sıra sende Temple... 

PUANIM: ♥♥♥♥♥

 "İşte ilk dersin... Aslanın kanına girmeyin. Sizi mutlaka ısıracaktır."

14 Nisan 2014 Pazartesi

İntikam Ateşi - Sarah MacLean (The Rules of Scoundrels #1)

Kitap Adı: İntikam Ateşi

Yazar: Sarah MacLean

Yayınevi: Nemesis Kitap

 Sayfa Sayısı: 410 

Basım:  Eylül 2013

Seri: The Rules of Scoundrels #1

Serinin Diğer Kitapları :

#1 A Rogue By Any Other Name/İntikam Ateşi (Penelope&Michael)

 #2 One Good Earl Deserves A Lover/Geçmişten Gelen Mutluluk (Pippa&Cross)

#3 No Good Duke Goes Unpunished  (Mara&Temple)

#4 Never Judge a Lady by Her Cover (Chase&?)

Yalanların en kötü tarafı, onlara inanmanın fazlasıyla kolay olmasıdır.

Söz konusu yalanları siz söylemiş olsanız bile.

Belki de bilhassa siz söylemişseniz... 

---

Michael, toy bir delikanlıyken tüm mal varlığını kumarda kaybetmişti. Yıllar geçtikçe servetini tekrar kazandı. Geri alamadığı tek şey Falconville'di ve Michael ne olursa olsun orayı geri almak istiyordu.

Penelope yıllar önce bozulan nişanının bozulması skandalı sonucunda yaşı geçmesine rağmen evlenememişti. Onun yüzünden ikiz olan kız kardeşleri alelacele evlilikler yapmışlardı. Penelope evlenmeden bekar kız kardeşleri Olivia ve Pippa'nın düzgün evlilikler yapamayacağına inanan babası Falconville arazisini de kızının çeyizine kattı.

Ee, hal böyle olunca Michael'ın Penelope'yle evlenmek için her şeyi yapacağını anlamak zor olmasa gerek :)

Penelope zeki ve sadık bir genç kız ve kesinlikle aptal değil. 

Michael, yaşadıkları onu sertleştirmiş, o yüzden az taş kafalı :) Düşmüş Melek'in (namlı bir kumarhanenin) 4 zorlu ortağından biri.

  Düşmüş Melek'e hayran kalmamak elde değil. Yazar ikilinin aile yaşamı, birbirlerindeki ince gerilimi müthiş bir şekilde örerken, Düşmüş Melek'e heyecan ve zevk için gelmiş kişilerin duygularını, amaçlarını ve ortamın havasını harika bir şekilde yansıtmış. O ortamı görmek isterken buldum kendimi. 

Özgün, heyecanlı, kendi yolunu çizmiş bir historical var karşınızda.

Rita Ödülü almasına şaşmamak lazım.

PUANIM: ♥♥♥♥♥

ALINTILAR

Zevk geçicidir. Kullanılmanın acısına değmeyecek kadar geçici.

---

"Yoksa sıkılıyor musun?"

"Neden sıkılayım ki? Evinin duvarlarını seyretmek o kadar zevkli ki!"

11 Nisan 2014 Cuma

Büyü var mı?

Bazı kişiler içinden çıkamadıkları mevzularda farklı yollara başvurabiliyor. Bunlardan ilk akla gelen, büyü. Kur’an-ı Kerim ve hadislerde kesin şekilde yasaklanan büyü neticesinde yuvalar dağılıyor, psikolojiler bozuluyor, hastalıklar artıyor…İnsanoğlu, içinden çıkamadığı bazı mevzularda ya da isteyip de sahip olamadığı bazı şeyler karşısında zaman zaman zorlu imtihanlar içinde bulur kendini. Belki böyle durumlarda kula en çok yakışan sabır ve tevekküldür. Bu hassasiyetler göz ardı edildiğinde ise bambaşka arayışlar devreye girer. Akla ilk gelen ise büyüdür. Oysa dinimiz, sıkıntıların giderilmesi için en kestirme yol gibi görünen büyüyü tamamen yasaklıyor. Hikmetini anlamak için bu konu üzerinde detaylı düşünmekte fayda var...Büyü, “Tabiatüstü gizli güçlerle ilişki kurularak zararlı, faydalı veya koruma gayeli bazı sonuçlar elde etmek için yapılan işler” şeklinde tarif ediliyor. Kutsalla ilişkisinin bulunmaması ve ahlaki amaç taşımaması büyünün en temel özellikleri. Başlıca gayesi ise daima çıkar odaklı olması… Büyü, olağanüstü etkileyici bir güç veya bilgiye sahip olduğuna inanılan kişilere yaptırılıyor. Bu kişilerin yeteneklerini iyiye de kötüye de kullanabileceklerine inanılıyor. Araç olarak ise; ruhlar, cinler, şeytanlar, canlı veya ölmüş bazı hayvanlar kullanılıyor. Eşlerin veya başka kişilerin arasını açmak, insanın bazı kabiliyetlerini, dilini, bahtını bağlamak, malına ve canına zarar vermek, kız veya erkeklerin bahtını bağlamak gibi durumlarda bu yola başvuruluyor.Büyünün birçok zararı ve sorumluluğu var. Kişinin kendisine huzursuzluk verdiği gibi, çevresini de rahatsız ve tedirgin ediyor. Dağılan yuvalar, bozulan psikolojiler, artan hastalıklar, vicdani sorumluluklar en çok görülen yansımaları. Oysa insan bu dünyaya imtihan için geldiğine, bir gün bu hayatın da sona ereceğine inansa, nasibine razı olsa, Allah’a tevekkül etse bunlara gerek kalmayacak.Unutulmamalı ki, Allah’ın izni olmadıkça kimseye bir zarar gelmez. Çünkü gerçek tesir ne sihirde, sihirbazda, tabiatta ne de ruhta, şeytanda ve melektedir. Hakiki müessir, ancak ve ancak Allah’tır. Fayda ve zarar denilen şey de ancak O’nun izniyle meydana gelir. O halde her şeyden önce Allah’tan korkmalı, O’na ve kitabına sığınılmalı. İlahiyatçı Prof. Dr. İsmail Köksal’a göre, büyü yapıldığına inanan kişi sahih rivayetlerde geçen dualarla büyüden kurtulmaya çalışmalı. Ayrıca büyü çözme konusunda yardım edebileceğine inanılan salih, dindar, hakperest ve umut taciri olmayan kişilerden yardım alınmalı: “Beş vakit namaz sünnetleriyle birlikte eda edilmeli. Hadislerde belirtildiği gibi İhlâs, Felak, Nas sureleri okunmalı. Şayet bunlar yapılırsa büyüden korunur.”İslam dini büyük günahlar arasında saydığı büyücülüğe şiddetle karşı çıkmış, Kur’an ve hadiste bu iş açık ve kesin şekilde yasaklanmış. Ancak günümüzde ne yazık ki büyüye sıkça başvuruluyor. Kendimizi böylesi bir eğilimin içinde bulmamak için büyüye dair birkaç meseleye açıklık getirelim istedik…Büyü nedir?Türkçedeki karşılığı ‘büyü’ olan ‘sihir’, Arapça bir kelime. Halk arasında yaygın olarak bilinen şekliyle, birtakım dua ve efsunlarla, yapan ve yaptıran kişilerin niyetlerine göre gerçekleşen, büyücülerin yazdığı yazı ve çizgilerle yapılan kötülükler; insanların istemediği şeyi cinlerin, şeytanların ve kötü ruhların yardım ve tesiriyle yapar hale gelmesi anlamını taşıyor. Büyü yapanların, büyüye alet edilen bilgiye sahip olmaları yeterli. Âlim veya hoca olması, Müslüman, Hıristiyan veya Yahudi olması ya da herhangi bir dine mensup olması gerekmiyor. Çünkü büyücülüğün dinle veya dindarlıkla hiçbir ilgisi bulunmuyor.Dinde büyü var mı?Felak Suresi’ndeki “De ki: Yaratıkların şerrinden, bastırdığı zaman karanlığın şerrinden, düğümlere nefes eden büyücülerin şerrinden, haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden, tan yerini ağartan Rabbe sığınırım.” ve Nas Suresi’ndeki “De ki: Sığınırım ben insanların Rabb’ine, insanların hükümdarına, insanların ilahına, o sinsi vesvesecilerin şerrinden. O ki, insanların göğüslerine vesveseler fısıldar. Gerek cinlerden, gerek insanlardan.” ayetlerine baktığımızda büyünün olduğunu anlıyoruz.Büyüden şüphelenen kişi ne yapmalı?Büyünün tesir etmesi, kişinin içinde bulunduğu psikolojik durum, karamsarlık, evham ve şüpheyle yakından ilgili. Büyüden şüphelenen bir kişi, Euzu besmele çekmeli. Zira şeytan, Allah namına başlayıp bitirilen işlerde rahatça iş yapamaz. Beş vakit namazı sünnetiyle eda etmek, İhlâs, Felak ve Nas surelerini okumak, Allah’a teslimiyet gösterip, tevekkül etmek, günlük evrad-ü ezkarları okumak büyüye karşı kalkan görevi görüyor. Zira kötü niyetli kimseler büyü yapsalar bile, herkesin ve her şeyin üstünde mutlak güç ve kuvvet sahibi Allah var. O, dilemediği takdirde hiçbir şey gerçekleşmez.Sihir genellikle alametlerinden anlaşılıp, ona göre tedavi ediliyor. Mesela hasta sebepsiz yere baş ağrısı çeker, herhangi bir uzvunda doktorların sebep bulamadığı bir ağrı olur, sihiri çözen ayetler okununca ağlar, konuşma güçlüğü yaşar, işe ya da evine gitmek istemediği zamanlar olabilir. Bunların hiçbiri de görülmeyebilir. Kişi büyüden şüpheleniyorsa asla para karşılığında hocaya başvurmamalı. Bunun yerine şöyle bir yol izlenmeli: Fatiha Suresi, Bakara Suresi’nin ilk dört ve 163-164-285-286 ayetleri, Ayet el-Kürsi, Al-i İmran Suresi’nin 18. ayeti, Araf Suresi’nin 54. ayeti, Müminun Suresi’nin son üç ayeti, Saffat Suresi’nin ilk on ayeti, Haşir Suresi’nin son üç ayeti, Cin Suresi’nin ilk üç ayeti büyüye uğradığı düşünülen kişinin sağ kulağına okunup üflenmeli…Tesir gücü var mıdır?Sihir ya da büyünün var olduğu bir gerçek. İslam âlimleri bu hususta görüş birliği içinde. Ancak tesiri konusunda aynı düşünceyi taşıdıklarını söylemek güç. Kimi, sihri toptan reddettiği için büyüye de, tesirine de inanmıyor. Kimi de ayet ve hadislerden, insanların yaşadığı olaylardan dolayı büyünün gerçekleştiğine inanıyor. İçlerinde ehlisünnet âlimlerinin bulunduğu bir grup da büyünün etkisine inanmıyor. Prof. Dr. İsmail Köksal ise dünyanın bir imtihan yurdu olduğunu ve her şey sebepler dairesinde cereyan ettiğini söylüyor. Bu noktada dikkat edilmesi gereken, kişinin Allah’a sığınması, iman ve ibadet konusundaki titizliği, şeytanın insana yaptığı telkinlere kulak asmaması... Nitekim Nisa Suresi’nde şöyle buyruluyor: “Şeytan onlara söz verir ve onları ümitlendirir. Halbuki şeytanın onlara söz vermesi, aldatmacadan başka bir şey değildir.”Peygamber Efendimiz’e büyü yapıldı mı?Kaynaklarda Efendimiz’e (sas) büyü yapıldığına dair bilgiler var. Resul-i Ekrem’e büyü yapılmasının sebebi, Yahudilerin, O’nun peygamberliğini hazmedememesiydi. Hz. Aişe’den (r.anha) gelen bir rivayet şöyle: “Beni Züreyk Yahudilerinden Lebid b. El-A’sam tarafından Hz. Peygamber’e (sas) sihir yapıldı. Öyle ki, Resulullah, yapmadığı bir şeyi, yaptım.” vehmine düşüyordu.Zeyd İbni Erkam’dan (ra) gelen rivayette de Yahudilerden bir adamın Hz. Peygamber’e (sas) büyü yaptığı, Efendimiz’in bu yüzden günlerce hasta düştüğü belirtiliyor. Hadis kaynaklarında geçen bu rivayet şöyle devam ediyor: Sonunda Cebrail (as) gelerek, “Sana Yahudilerden bir adam sihir yaptı. Yaptığı sihir düğümünü, falanca kuyuya attı. Oraya, o sihri çıkarıp getirecek bir adam gönder.” dedi. Resullulah, Hz. Ali’yi gönderdi. Hz. Ali, sihrin bağlı olduğu ipi çıkarıp, düğümü çözünce Hz. Peygamber, bağdan kurtulmuş gibi kendine geldi.Bazı müfessirler, bu hadisleri, Felak ve Nas surelerinin nüzul sebebi olarak göstermiş. Bazılarına göreyse bunu söylemek yanlış olur. İslam âlimlerinden bazıları Efendimiz’e büyü yapıldığı ve etkilendiği görüşünü dile getirirken, bazıları ise büyü yapıldığını kabul etmiyor. ‘Büyü, Fal ve Kehanet’ kitabının yazarı ilahiyatçı Arif Arslan’a göre, Efendimiz yalnızca bir peygamber değil, aynı zamanda bir insandı. Bütün beşeri yönleri olan ve beşer içinde yaşayan bir insanı büyü neden tutmasın?f.turan@zaman.com.tr

OKK 25.Blog Turu İntikam Ateşi-Geçmişten Gelen Mutluluk//Sarah Maclean Tanıtım Ve Çekiliş

Herkese merhaba,

OKK’nın 25. Blog Turu’nun konukları Nemesis Yayıncılık’tan çıkan, Sarah Maclean’ın The Rules of Scoundrels serisinin iki kitabı; İntikam Ateşi ve Geçmişten Gelen Mutluluk!

Kitaplarımızı tanıyalım

İntikam Ateşi

Michael Bourne, topraklarını kumarda kaybedince elinde malikânesi ve unvanından başka hiçbir şeyi kalmaz. Ancak aradan geçen yıllar ona iyi davranır ve kaybettiklerinden daha fazlasını aynı yolla kazanır: kumarla. Elde edemediği tek şey çocukluğunu geçirdiği Falconville topraklarıdır.

Çocukluk günlerinden kalma eski bir kıpırtı, insanın kalbini yeniden attırabilir.

Penelope Marbury’nin evlilik yaşı geçmiştir. Babası onun hayat arkadaşı bulmasını kolaylaştırmak için, sahip olduğu Falconville topraklarını da kızının çeyizine dahil eder. Bu haber kısa sürede yayılır ve birçok erkek gibi Michael’ın da dikkatini çeker. Kendisini, bir vakitler kaybettiği topraklarına götürecek yolu bulduğunu düşünmektedir.

"MacLean rakipsiz."

Chicago Tribune

"Enfes Bir Hikâye."

Eloisa James

Geçmişten Gelen Mutluluk

Sosyetenin yakın markajındaki Philippa için inanılması güç olan şeylerin başında ‘aşk’ gelmektedir. Hayatını yaşıtları gibi mutlu bir evlilik kurma yolunda harcamaya niyeti yoktur. Onun için en önemli şey bilimdir. Soğuk bir laboratuvarı sıcak bir eve tercih eder. Öte yandan üzerindeki evlilik baskısından da kurtulmalıdır. Kendisi için uygun görülen eş adayıyla evlenecek ve üzerine düşen görevleri yerine getirdikten sonra kalan vaktini kendini bilimsel anlamda geliştirmeye adayacaktır. Yapması gereken tek şey evlendiğinde yerine getirmek zorunda kalacağı görevleri ona anlatacak birini bulmaktır. Bunun için de çalabileceği en yanlış kapıyı çalar ve Londra’nın önemli kumarhanelerinden birinin ortağı olan Cross’dan yardım ister. Cross’un ise Philippa’yla ilgili bambaşka planları vardır. “Sarah MacLean zekice kurgulanmış romanları ve orijinal karakterleriyle sizi heyecanlandıracak. İyi bir kitap okumayı hak ettiğinizi düşünüyorsanız bu kitabı kaçırmayın.” Linda Howard

Tur Takvimimiz

10 Nisan 2014

Duyuru – Çekiliş – Takvim

11 Nisan 2014

Kitap Tutkusu – Historical Serilerinde Yaratıcı Bir Dokunuş

Fighting!! - Soyluluk Unvanları

12 Nisan 2014

İntikam Ateşi Yorum

Pudra Tozu

Kitap Tutkusu

Kütüphanemden Kitap Manzaraları

Fighting!!

13 Nisan

Kütüphanemden Kitap Manzaraları – Sarah Maclean Röportajı

Pudra Tozu – İncirli Pudingin Gizemi

14 Nisan 2014 

Geçmişten Gelen Mutluluk Yorum

Pudra Tozu

Kitap Tutkusu

Kütüphanemden Kitap Manzaraları

Fighting!!

2 Kişiye Set Hediye: TIKTIK 

9 Nisan 2014 Çarşamba

Assassin's Creed #1 I Desmond - Corbeyran

Kitap Adı: Assassin's Creed #1 I Desmond

Hikaye: Eric Corbeyran

Resimleyen: Defali

Renklendiren: Raphael Hedon

Yayınevi: Akılçelen Kitaplar

 Sayfa Sayısı: 48

Basım: 2014

Seri: Assassin's Creed #1

Serinin Diğer Kitapları :

#1 Desmond

 #2 Aquilis

---

Desmond Miles neden yüksek güvenlikli bir laboratuvarda hapis?

Gizemli bilim adamları ondan ne istiyor?

DNA'sının derinliklerindeki genetik hafızası hangi muhteşem sırrı barındırıyor?

Hepsi de Suikastçı olan Desmond'ın atalarının geçmişi neden didik didik ediliyor?

Bilim adamları bir Suikastçının anılarını canlandırmanın tehlikeli olduğunun farkındalar mı?

8 milyonun üzerinde satış rakamına sahip “Assassin'sCreed” adlı bilgisayar oyununun kahramanları, ünlü senarist Corbeyran'ın kalemi ve çizer DjillaliDefali'nin çizgileri ile hayat buluyor ve bizi, oyunseverleri şaşkına çevirecek, hiç yayınlanmamış, zaman ve bilime meydan okuyan heyecanlı bir maceraya davet ediyor!

---

---

Çok uzun yıllar RPG'den MMORPG'e birçok oyun oynamış biri olarak bu çizgi romana sevinmedim desem yalan olur :) 

Aslında Assassin's Creed daha çok abimin oynadığı bir oyun; ben bu oyunun genelde izleyicisi konumunda oldum, Overlord serisi gibi. :p

Güzel bir oyun, benim de oynamak istediklerimden. Beni en çok çeken yanı ise tarih ve mekanın sürekli değişiyor olması. 

Çizgi romanların da en çok çeken yanı bu olacak gibi görünüyor. 

Desmond Miles sıradan bir barmen olarak çalışırken bir anda kendini çok büyük bir deneyin bir parçası olarak bulur. 

Animus denen bir teknolojiyle bağ kişi olarak atalarının anılarına bağlanır.

Bu deneyi yapanlar kimler, amaçları ne, Desmond'a ne olacak bunları şimdilik bu kitapta bilemiyoruz. Bana çok kısa geldi :(

İlk kitap seriye güzel bir giriş sadece. Kocaman boyutu, kuşe kağıt kaliteli baskısı ve başarılı çevirisiyle Akılçelen kitaplar aklımı çeldi :p

Devamı burada ^^ 

Hayranlar için ise seçenek çok :) 

PUANIM: ♥♥♥♥♥

7 Nisan 2014 Pazartesi

Cehennem Çiçeği - Alper Canıgüz (Alper Kamu #2)

Kitap Adı: Cehennem Çiçeği

Yazar: Alper Canıgüz

Yayınevi: April Yayınları

 Sayfa Sayısı: 221

Basım: Haziran, 2013

Seri: Alper Kamu #2

Serinin Diğer Kitapları :

#1 Oğullar ve Rencide Ruhlar

 #2 Cehennem Çiçeği

---

Bilirsiniz,

İnsanlar doğar, ölür

ve sonra büyür...

---

---

"-Sana eğlenceli bir masal anlatayım öyleyse.

-Hayır. Hüzünlü bir hikaye anlat bana.

-Hüzünlü mü? Niye ki?

-Babacığım. Sen de biliyorsun, vakit mutlu hikayeler için çok geç..."

---

Alper Kamu... Bir yandan beş yaşın tüm saflığını taşıyan, diğer yandan büyümüş de küçülmüşler familyasından, tek kelimeyle izah edildiğinde tam bir velet! Ayrıca o dünyanın en küçük dedektifi... Feleğin çemberinden geçmiş taze bir deha :)

Hayran kalmamak elde değil. 

Her şey Alper'in amcasının ölümüyle başladı, arkasında büyük bir aşk hikayesi bırakmıştı amcası. Üstüne yeni tanışıp, yakın arkadaşı ilan ettiği Ümit, kendi kardeşini öldürdüğünü söylemişti, hmm bir peşine düşmek gerekirdi bu işin. Bir de Alper'in gönül ilişkileri girince işin içine :)

---

"Bir söz ver bana. Hiç değilse beni bugün nasıl sevdiğini hatırla. Belki o zaman, belki beni bir zamanlar ne kadar sevmiş olduğunu hatırlarsan, gerçekten bir nebze sevebilirsin de..."

---

Alper Kamu'nun izinden bir yandan zekice ama yaşının saflığını da barındıran felsefi laflarına gülerken, diğer yandan mahalle yaşamı nostaljisine kapılabilir;  bir yandan cinayetin peşinde merak ve heyecana teslim olurken; bir yandan karakterin boyundan büyük laflarıyla kendinizi hüzünlenmiş, belki de ağlarken bulabilirsiniz. Yazar, minik kahramanı Alper'in gözünden bunları o kadar dozunda ve doğal yansıtmış ki, kitaba bayıldım!

Masal ve rüya kısmı feci bir şekilde içime oturdu... :(

Alper Kamu tanışılması gereken bir bacaksız!

Oğullar ve Rencide Ruhlar listeye alındı...

Yazarla CNR Kitap Fuarı'nda tanışmış olmak da beni çok mutlu eden bir ayrıntı... ^^

PUANIM:

ALINTILAR

"Hayal kırıklığı içimde güçlü duygular uyandırmış olacak ki, o noktada pek çok sosyopat gibi ben de, madm kendime bir hayrım dokunmuyor bari dünyayı kurtarayım diye düşünerek Ümitler'İn kapısında aldım soluğu." -tespit diye buna derim^^-

---

"-Ablalarından birinin adı Dilek, öbürününki Safinaz mı?

-Rahmetli babaannem ölünce onun adını vermişler ablama.

-Şimdi anlaşıldı. Yoksa bu devirde Safinaz adını kim koyar ki kızına?

-Babannemin adını alan Dilek ablam... "

---

"-Kalbi var mı annenin?

-Varsa da belli etmiyor."

---

AŞK

"Tanrı gibi düşün. İnanıyorsan varolup olmaması pek önemli değildir. Ayrıca en büyük inkarcının da en inançlının da içinde bir nebze kuşku vardır. Ve elbette ki aşk da Tanrı da ölümsüzdür."

---

"Gölgesini kaybeden insan, gölgenin kendisine dönüşür." 

 

5 Nisan 2014 Cumartesi

Günlük hayatı taçlandıran sünnetler

Kim benden sonra unutulmuş olan bir sünnetimi ihya ederse beni seviyor demektir. Beni seven de benimle beraberdir.” buyuruyor Efendimiz (sas). Yine başka bir müjdesinde ahir zamanda unutulan bir sünnete sarılana 100 şehit sevabı verileceğini belirtiyor. Günlük koşuşturma içerisinde ihmal ettiğimiz ama uygulaması çok kolay olan sünnetleri alışkanlık haline getirmek, hem Efendimiz’e olan sevgimizi artıracak hem de iyi bir Müslüman olma yolunda bize rehberlik edecek.İslâm bütün insanlığı kucaklayan evrensel bir din. Onun taşıyıcısı olan Allah Resûlü’nün (sas) hayatı da bir o kadar kuşatıcı. Yani, iyi bir Müslüman olma yolunda örnek alacağımız yegane model. Ahzab Suresi 21. ayette, “Andolsun, sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır.” buyruluyor. Bu ayet-i kerime Peygamber Efendimiz’i (sas), bizlere yol gösteren en iyi kılavuz olarak işaret ediyor. Yani, bir insanın nasıl yatıp kalkacağını, yiyip içeceğini, ibadet edeceğini, kısaca yaşamın her alanını en iyi bilenin O (sas), olduğunu söylüyor.Nefes alıp verdiğimiz müddetçe Peygamber Efendimiz’i örnek almamız gerekiyor. O’nun (sas) yaptığını yapıp, uzak durduklarından kaçınmamız şartken, ne yazık ki bir kısım sünnetleri ya hiç bilmiyor ya da bildiğimiz halde uygulamıyoruz. Oysa, her mümin bu örnek hayatı iyi idrak etmek zorunda. “Kim, benden sonra unutulmuş bir sünnetimi ihya ederse beni seviyor demektir. Beni seven de benimle beraberdir.” hadis-i şerifi de bu yolda yürüyenler için müjde niteliğinde.Çocuklara selâm vermekÇocuk yaşta Hz. Peygamber’in (sallallahü aleyhi ve sellem) uzun süre hizmetinde bulunan ve onun davranışlarını en iyi bilen sahabelerden biri olan Enes b. Mâlik’in “Resûlullah çocukların yanından geçer ve onlara selâm verirdi.” rivayeti Şefkat Peygamberi’nin (sas) çocuklara selâm verdiğini ve bunu hiç ihmal etmediğini gösteriyor. Resûl-i Ekrem’in çocuklara selâm vermesi selâmın toplumun her kesiminde yayılması gerektiğine de işaret ediyor.Yolculuktan gece dönmemekResûl-i Ekrem (sas), seyahate çıkacak kişilere, “Seyahate çıkan üç kişi içlerinden birini başkan tayin etsin.” tavsiyesinde bulunuyor. Seyahate perşembe günü çıkmak ve yolculuktan eve gece dönmemek de Efendimiz’in (sas) sünnetleri arasında. Bilhassa iletişim imkanlarının olmadığı dönemlerde yolculuktan gece yarısı habersiz eve gelmek olumsuz durumlara sebep oluyordu.Her anını duayla geçiren Allah Resûlü, bineğe bindiğinde Zuhruf Suresi’nin 13. ayetini okurdu: “Bunları bizim hizmetimize veren Allah yüceler yücesidir, her türlü eksiklikten münezzehtir. O lütfetmeseydi biz buna güç yetiremezdik. Muhakkak ki biz sonunda Rabb’imize döneceğiz.” Peygamberimiz, bu duayı okuyup bineğinden inmeden ölen kişinin şehit olacağı müjdesini de veriyor.İşrak namazı kılmakİşrak namazının fazileti hakkında Kainatın Efendisi şöyle buyuruyor: “Bir kimse sabah namazını cemaatle kıldıktan sonra oturup güneş doğuncaya kadar zikir ile meşgul olsa, güneş doğunca da iki rekat (işrak) namaz kılsa, bir nafile hac ve umre sevabına nail olur.” Peygamberimiz’in hayatı Cenab-ı Hakk’a ibadetin ve en güzel kulluğun örnekleriyle dolu. Bu anlardan biri de sabah namazından sonraki vakitler. Kerahat vaktinin çıkmasını beklerken Allah’ı zikretmek ve arkasından iki rekat işrak namazı kılmak Efendimiz’den bize emanet sünnetlerden biri.Secde anında dua etmekHer anını Allah’a dua dua yalvarmakla geçiren Peygamberimiz, ümmetine şu tavsiyede bulunuyor: “Kulun Rabb’ine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın”, “Allahümme leke secedtü ve bike âmentü ve leke eslemtü secede vechî lillezî halâkahû ve savverahû ve şakka sem’ahû ve besarahû tebâreka’llahü ahsenü’l-hâlikîn.” O’nun, Rabbi’ne en yakın olduğu anda yaptığı dualardan biri.Yüzüstü yatmamakUyurken sağ tarafa, sağ el üzerine ve dua okuyarak yatmak Hz. Peygamber’in sünnetleri arasında. Efendimiz’in eşlerinden Hz. Aişe validemiz, O’nun yatış şeklini şöyle anlatıyor: “Resûlullah yatağa girdiğinde, avuçlarını bitiştirip içine üfler, İhlas, Felak ve Nas sûrelerini okur, ellerini vücudunun sürebildiği yerlerine sürerdi. Ellerini baş, yüz ve vücudunun ön tarafından sürmeye başlardı ve bunu üç kere tekrar ederdi.” Kainatın Efendisi, yüzüstü yatmayı ise cehennem halkının yatış şekli olarak niteliyor.Yeni elbiseyi cuma günü giymekGünlerin seyyidi olarak kabul edilen cuma gününde, güzel giyinmek, güzel koku sürünmek, gusül abdesti almak gibi birçok sünnet bulunuyor. Fahr-i Kainat (sas), “Günlük giyilen elbiseden başka, cuma günleri giyilecek ayrı bir elbisenin olması ne iyidir.” buyuruyor. Kendisi de Yemen kumaşından olan elbisesini, cuma ve bayramlarda giyerdi. Yeni alınan elbisenin de ilk o gün giyilmesi sünnet. Zira Resûlullah, aldığı yeni elbiseyi ilk olarak cuma günü giyer, iki rekât namaz kılar ve eski elbisesini başkasına verirdi.Aksırınca ne demeli?İnsan kalbinin atışı, hapşırınca birkaç saniye durur. İnsanın ölüp, tekrar hayata dönmesi gibidir o an. Zira hapşırma esnasında duran kalp tekrar çalışmayabilir. Cenâb-ı Hakk’ın insana tekrar kalbin çalışma nimetini vermesi karşısında, hapşıran kişinin “Elhamdülillah” demesi, orada bulunanların da hapşıran kişiye, “Yerhamükellah / Allah sana rahmet etsin.” diyerek mukabelede bulunması, hapşıran kişinin de tekrar “Yehdînâ ve yehdîkümullah / Allah (celle celalühû) bize ve size hidayet etsin.” demesi, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sünnet-i seniyyeleri arasında.Su içme adabıHayat kaynağı olan suyu içerken imkânlar ölçüsünde kıbleye yönelmeli, oturarak besmele çekmeli ve bardak sağ ele alınmalı. Peygamber Efendimiz, zaman zaman ayakta su içerek, ayakta su içmenin günah olmadığını da göstermiş. Ebû Hüreyre (r.a) ise Resûlullah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) su içme adabını şöyle anlatıyor: “Hiçbiriniz ayakta su içmesin. Unutarak içen de kussun!” Müslim’de rivayet edilen bir hadis-i şerif de suyun üç nefeste içilmesinin hikmetini naklediyor: “Üç nefeste içen kimse suya iyice kanar, böylece susuzluğu teskin edilmiş olur. Suyu üç nefeste içmek sağlığa daha uygundur.”Yatsı namazından sonra istirahate çekilmekGünümüzde çokça ihmal ettiğimiz sünnetler arasında yer alıyor yatsı namazı sonrası istirahate çekilmek. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), bunu prensip haline getirmiş, çok önemli bir mesele yoksa oturmamayı tercih etmişti. Hz. Aişe Validemiz’in “Hiçbir zaman, Resûlullah yatsıdan önce uyumamıştır ve yatsıdan sonra sohbet etmemiştir.” demesi bunun kanıtı. Peygamberimiz, yatsıdan önce uyumayı ve sonrasında oturup konuşmayı sevmezdi.Bir ayda üç gün oruç tutmakHer aydan üç gün oruç tutmak, bunu özellikle kamerî takvim hesabına göre her ayın 13, 14 ve 15. günlerinde yapmak Peygamber Efendimiz’in sünnetlerinden. Hz. Aişe Validemiz, Nebiler Serveri’nin her ay üç gün oruç tuttuğunu rivayet ediyor. Hatta O (sallallahü aleyhi ve sellem), sefer halinde bile bu günlerde oruç tutmayı ihmal etmemiş, ümmetini de bu konuda teşvik etmiştir: “Her ay üç gün oruç tutmak, bütün seneyi oruçla geçirmek demektir.”Mezarlıktan geçerken selam vermek,Çıplak ayakla namaz kılmamak,Ayakkabıyı giymeden önce ters çevirmek,Yemek sofrasında sirke bulundurmak,Yemek yemeye tuzla başlamak,Yatmadan önce abdest alıp uyumak,Bıyıkları en çok kaşla kadar uzatmak,Tırnak kesmeye şahadet parmağından başlamak...

2 Nisan 2014 Çarşamba

Bir Şarkıyla Aşk Yaşıyorum #3

Dinlemek için: Super Junior - After A Minute

Dinleyenler bilir, yakın zamanda Super Junior M'in yeni albümü SWING çıktı. Albümü dinledim, çok hoşuma gitti. Her zamanki tarzlarına uygundu, özellikle de Swing parçası. Onu da çok sevmekle ve klibine bayılmakla birlikte, bir parça var ki beni kalbimden yakaladı: After A Minute...

Hele şu kısma of diyorum:

"Tian yi liang zai wufa ba ni wanliu

Daoshu wenrou aidao zhe yi fenzhong

Bi shang yan zai zheng kai hou yijing butong"

Bununla birlikte, bu kısmı bir şarkıya feci benzetiyorum, ama bir türlü aklıma gelmedi. :( 

İçim doluyor bu şarkıyı dinlerken ve o aklıma gelmeyen parçayla ilgili ufak ipuçları yakalarken. Aklıma gelirse yazıyı editlerim artık. Sizi şarkıyla baş başa bırakayım ^^  

Sevgiler :*