Kimse Yok Mu Derneği hakkında ‘silahlı terör örgütü’ suçlamasıyla dosya açılması herkesi şaşkına çevirdi. Çeşitli kesimlerden tepkiler yükseliyor. Kendilerini derneğe adamış gönüllülerin şu ifadeleri ise oldukça anlamlı: “Ne yaparsanız yapın gönlümüze kilit vuramazsınız!”
Dünyanın 113 ülkesinde 4 buçuk milyon ihtiyaç sahibine el uzatan; sağlık, eğitim, temiz su, yetimhane ve benzeri alanlarda destek veren Kimse Yok Mu Derneği hakkında ‘silahlı terör örgütü’ suçlamasıyla dosya açıldığının ortaya çıkması ‘insafın kuruduğu yerdeyiz’ dedirtiyor. Derneğin merkezi İstanbul olmasına rağmen, işlemi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yürütüyor. Avukatlar, bu gerçeği Savcı Musa Yücel 16 Mart 2015’te 2011 yılına ait kurban kesimleriyle ilgili bilgileri istediğinde öğreniyor. Savcı, 2011 yılı Kurban Bayramı’nda kaç hayvan karşılığı kimlerden ne kadar para toplandığını, hangi bedelle kaç adet kurban satın alındığını, kesimlerin ne zaman ve nerelerde gerçekleştiğini, Tarım Bakanlığı Küçükbaş Hayvanlar Kayıt Sistemi’ne müracaatı, etlerin nerelerde ve kimlere dağıtıldığını soruyor. Oysa derneğin 2011’de küçükbaş hayvan kesimi yok ve biliyorlar ki dernekteki bir iğne bile belgeli. Hatırlarsınız, hükümet 2014’te izinsiz yardım toplama yetkisini iptal etmiş ancak Danıştay bu kararı oybirliğiyle durdurmuştu. Dernek hâlihazırda kayıtlı 300 bin muhtaç ailenin 65 binden fazlasına yardım ulaştırıyor. Son üç yılda dağıttığı ayni ve nakdi yardımlar 507 milyon lirayı aştı. Bağışçı sayısı 3 milyon, 208 bin de gönüllüsü var. Gönüllüler her türlü suçlamaya rağmen koşmaktan geri durmuyor ve diyorlar ki: “Ne yaparsanız yapın gönlümüze kilit vuramazsınız. Derneğimizi terör kelimesiyle yan yana koyanları Allah’a havale ediyoruz.”
HAYIR DUALAR SAYESİNDE KANSERİ ATLATTI
65 yaşındaki Fatma Eren “Dernek benim kanım canım” derken pek haksız sayılmaz. Nitekim kendisi kanseri atlatmış, başkalarının derdiyle dertlenmenin ve hayır dua almanın kendisine şifa olduğunu anlatıyor. Sekiz yıl önce kanser olduğunu öğrenen Eren, eve kapanmamış, insanlara faydalı olmanın yollarını araştırmış ve derneğin kapısını çalmış. Mağdur aileleri tanıyınca üzüntüden bir ayda 14 kilo vermiş. Odunu kömürü olmayan, yiyecek ekmek bulamayan aileleri görünce eve gelir, kalorifer peteklerini kapatır, iki çeşit yemek varsa birini kaldırırmış. “Mağdurumun yiyeceği yokken yediklerim bana dert oluyordu. Onların buz gibi evinden geliyordum, sıcak evim beni sıkıyordu. Üşüyen bir insanım ama ruhum üşümüyordu. Bunların hesabını nasıl vereceğim diye uyuyamıyordum.” diye konuşan Eren, hayatını hayır işlerine adayınca kendi dertlerini unutmuş. “Allah’ım beni ayaklandır, ölene kadar senin yolunda koşturacağım.” demiş. Çok geçmeden kanseri de geride bırakmış. Eren, mahalle mahalle gezip fakirleri tespit ediyor hâlâ. Geçen hafta kapısını çaldığı bir aileden bahsediyor: “Evden cenaze çıkmış gibiydi. Aile ne olduğunu anlatmak istemedi. O sırada kapı çaldı, bitişikteki komşu patates getirmiş. Komşusu evdeki üç çocuğun açlıktan ağladığını, takvim yapraklarını yediklerini anlattı. Üzüntümden felç geçirecektim. Bunlar gibi onlarca aileye şahit oldum.
Eren, artık keyfî; gezmelere gitmiyor, varsa yoksa mağdur aileler... Eskiden iki çocuğu varken şimdi kocaman bir ailesi bulunuyor. Yardım elini uzattıkları arasında kızına Fatma ismini veren de var, “Fatma ablam benim öz annem.” diyen de… Uşaklı hanımlar olarak da haftanın üç günü mantı yapıyorlar. Elde ettikleri gelirle Afrika’da iki su kuyusu açtırmış, 11 yetime burs vermiş 11 katarakt ameliyatı yaptırmışlar. “Allah rızasından başka beklentimiz yokken terör kelimesiyle yan yana anılmak beni çok üzdü. Gönüllü kardeşlerime dua ediyorum. Kanım canım olmuş Kimse Yok Mu. Ne olursa olsun derneğimden vazgeçmem.” diyor.
“HİZMET ETMENİN VERDİĞİ HUZURLA UYUYORUM”
2011’de dernekle tanışan Doktor Harun Kızanoğlu’nun gönlüne Somali’ye gitmek ve mesleğini hayır için kullanmak hayali düşmüş. Anne-babasının rızasını almadan adım atmayan Kızanoğlu, ailesine Somali meselesini açamadan babasını kaybetmiş. Vefatının üçüncü gecesinde onu rüyasında görmüş. Bir camide beraber namaz kılacaklarmış, o sırada cemaatten birisi Somali için para topluyormuş. Kızanoğlu, uyanır uyanmaz babasının rızası olduğunu düşünmüş ve 2012 yılının ocak ayında Somali’de almış soluğu. Onu en çok Somalili anneler etkilemiş. Her gün gelip “Bunları buradan götürün, hayatları kurtulsun.” deyip çocuklarını vermek istiyorlarmış. Bomba sesleri, hastalık riskleri, yokluk… Bunlara rağmen halka hizmet etmenin verdiği huzurla en güzel uykularını uyumuş Kızanoğlu. Daha sonra kendisine bir başka hayır kapısı açılmış. Kimse Yok Mu yetkililerinden Orhan Erdoğan, restore edilecek bir Osmanlı camisinden söz etmiş, doktor bey restore çalışmaları için gönüllü olmuş. Ertesi gün camiye gittiklerinde çok şaşırmış. Çünkü bu cami rüyasında babasıyla beraber namaz kıldığı cami imiş. Kızanoğlu, varını yoğunu seferber edip caminin tüm masraflarını da üstlenmiş. Somali’ye üç kere daha giden doktor, gönüllülük esasıyla çalışmanın hazzından bahsediyor ve terörist yakıştırmasına gülüp geçiyor. “Çıkarımızın ne olduğunu soruyorlar. Siyasi ve maddi hiçbir çıkarımız yok. Allah rızası için gidiyoruz. Kaldı ki para, şöhret, kariyer için gidilecek yerler değil.”
KENDİNİ YETİMLERE ADADI
Burundi’de yaşayan Mama Feyiza da Kimse Yok Mu’ya gönül verenlerden. Dernekle yolu kesişmeden önce onlarca badire atlatan Feyiza’nın hikâyesi filmlere taş çıkartacak cinsten. 14 yaşında evlendirilen, kucağına aldığı bebeğini daha birkaç günlükken toprağa veren, eşini kanserden kaybeden Feyiza, 12 kardeşinin ölümüne de şahit olmuş. Onca acıdan sonra “Rabb’im artık sadece Senin için yaşayacağım.” diye söz vermiş kendisine ve Allah’a. Üst üste bir sürü imtihan daha atlatmış. Örneğin ablasıyla beraber açtığı dükkân iki defa soyulmuş, bir süre sonra ablası vefat etmiş. Nefes almaya takati kalmadığı bir zamanda üç yetimle tanışmış Feyiza. Bir ağacın altında öylece bekleşen yetimler babalarının öldüğünü, annelerinin onları terk ettiğini anlatmış. Kimsesizliğin acısını bilen Feyiza, bu üç yetime kol kanat germiş. Beş çocuk, on çocuk derken sahiplendiği yetimlerin sayısı artmaya başlamış. Feyiza, yetimler için ev tutmuş tutmasına ama ev sahibi ‘çok çocuk var, evimi mahvedeceksin’ diye onları evden çıkarmış. Başka bir semtte ev tutmuş, yetim sayısı 60’ı bulduğu için masraflar da epey artmış. Zenginlerden yardım toplamaya çalışan Feyiza’nın yüzüne kapılar kapanmış bir bir. Altı ay kirayı ödeyememiş ve ev sahibinin şikâyeti üzerine hapse girmiş. 60 yetim hapishanenin kapısına dayanmış ve “Annemizi almadan gitmeyiz.” diye ağlamaya başlamış. Polis, çocukları dağıtmak için şiddete başvurunca Feyiza perişan olmuş ve çocuklara “Eve gidin, ben geleceğim.” demiş. Olayı duyan devlet yetkilileri müdahale etmiş ve Feyiza’nın serbest bırakılmasını sağlamış. Feyiza “Hz. Yusuf iffetini muhafaza ettiği için hapse düşmemiş miydi? Ben de yetimlerin iffetini muhafaza ettiğim için hapse düştüm. Bu büyük şeref.” diye teselli etmiş kendisini. O günlerde Burundi’ye gelen bir grup Kimse Yok Mu gönüllüsü, Feyiza’nın namını duymuş ve onunla temasa geçmiş. Kısa sürede iki yetimhane kazandırmışlar Burundi’ye. Kendisini yetimlere adayan Feyiza, “Onlar kimsesizler kimsesi. Her biri benim anam, babam, kardeşim, evladım… Biliyorum ki yetimlerim yalnız değil ve dernek, Allah’a verdiğim sözü tutmama yardım ediyor. Yüzümü kimsesizlik diyarından Türkiye’ye doğru çevirdim. Dilimde dualarım var tüm yetim dostlarına.” diyor.
Halka kilim dokumayı öğretti
El sanatları öğretmeni Kadriye Yakar, gönüllü eğitimci olarak Afrika’ya gidenlerden. Bir gün doktor arkadaşı Somali’de kilim dokuma eğitimi verip veremeyeceğini sormuş, Yakar hiç tereddüt etmeden “Yapabileceğim bir şey varsa dünyanın öbür ucuna da giderim.” cevabını vermiş. Annelerinin Afrika’ya gideceğini öğrenen çocukları, ‘Haritada yerine baktın mı, can güvenliğin yok.’ dese de kim tutar Yakar’ı. Bir aylığına Somali’ye gitmiş, meslek edindirmek amacıyla oradaki kadınlara kilim dokuma eğitimi vermiş. Yanında bir tercüman varmış ama o ilk iletişimi beden diliyle kurmuş. Konaklayacağı binaya geldiğinde Somalili bir hanım üstünü başını işaret etmiş. Örtünmezse askerlerin onu ‘tak tak’ diye vuracağını söylemiş. Sonra da getirip bir örtü vermiş. Yanında yazlık kıyafetleri dışında bir tane namaz eteği olan Yakar, Türkiye’den gelen giysilerden birkaç parça almış da öyle idare etmiş. O günleri gülümseyerek yâd etse de birden ciddileşiyor ve derneğe terör örgütü yaftasını vuranlara sesleniyor: “Allah katında bunun hesabını nasıl verirler? Her bir adımda gönüllülük esas. Milyar verseler o coğrafyalara insan gönderemezler!”