27 Haziran 2014 Cuma
Şükür kavuşturana
25 Haziran 2014 Çarşamba
Sonsuz Gece / Evernight Akademisi - Claudia Gray
Kitap Adı: Evernight Akademisi / Sonsuz Gece
Yazar: Claudia Gray
Çeviri: Sevinç Seyla Tezcan
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 317
Basım: Mayıs, 2014
Seri: Evernight #1
Serinin Diğer Kitapları:
#1 Evernight / Sonsuz Gece
#2 Stargazer
#3 Hourglass
#4 Afterlife
#5 Balthazar
Benimsin. Ve hep benim kalmanı istiyorum...
Şaşırtıcı bir seriye başladım.
Çok ama çok klasik başlıyor hikaye.
Ürkütücü bir akademi...
Ve kızımız Bianca annesiyle babasının öğretmen olarak atandığı bu karanlık akademide öğrenci olmak istememektedir!
Bir gece kaçmaya karar verir ama gizemli bir çocukla karşılaşır: LUCAS!
Kısacık bir anda hızlı bir yakınlaşma olur aralarında...
Akademiye geri döner ancak bu okulda karanlık bir şeyler vardır! Acaba?
Kitabın ilk yarısı normal ve gizemli bir okul kitabı gibi, biraz durağan ancak sıkıcı değil.
Ancak kitabın 2. yarısından sonra olaylar şaşırtıcı bir şekilde bir anda başlıyor. Şaşırtıcı.
Ancak bir yandan da rahatsız edici. Şaşırtıcılık adına bu kadar mantıka uymayan bir şekilde girilmesi bir yandan da hoşnutsuzluk doğurdu bende. Sonra tekrar okuma heyecanını yakaladım.
Hemen bir itiraf: Ne Bianca, Ne Lucas; ille de Balthazar *_*
Kitaptaki favori karakterim oldu kendisi. Beşinci kitabın adını görünce boşverin ikiyi üçü direk beşi basın diyesim geldi.
Yormadan okunan, pek çetrefilli olmayan bir seri, devamını okuyacağımdır :)
Taze kan geldi! (Her iki manada da :p )
24 Haziran 2014 Salı
OKK İnceleme: Sonsuz Gece / Evernight Akademisi - Claudia Gray (Tanıtım ve Çekiliş)
Merhabalar,
Okuyan Kızlar Kulübü olarak bu kez Pegasus Yayınları'ndan çıkan Evernight Akademisi / Sonsuz Gece - Claudia Grey kitabını inceleyeceğiz. Kitap vampir temalı, fantastik Evernight serisinin ilk kitabı. Bu seferki kitabın çevirmeninin önerisiyle yapacağımız bir inceleme olacak. :)
Konuyu açarsak İzmir Kitap Fuarı'nda çevirmen Sevinç Seyla Tezcan'la uzun uzun ve de çok keyifli bir sohbet fırsatı bulduk. O sırada bize çevirdiği bir çok fantastik ve young adult seri içerisinde kendisi için çok farklı bir yere sahip bir kitaptan ve incelenmeyi hak ettiğinden bahsetti! Evernight Akademisi!
En iyisi biz susalım, kendisi anlatsın size!
^_^
Size minik bir sır versem, aramızda kalır mı? Ben aslında vampir romanlarını pek sevmem. Evet! Hayatımın büyük kısmını vampir romanı çevirmeye adamış bir çevirmen olarak tarihi bir itiraf oldu ama oldu bir kere. Bu itirafı, bu sevgisizliğime rağmen, Evernight serisini çevirirken gerçekten keyif almış olmamın ne büyük bir şey olduğunun altını çizmek için –büyük bir risk alarak- yaptım. Şaka bir yana, Evernight gizemli havası, ‘mükemmel’ vampir ırkını temsil etsin diye zorlanmamış ‘gerçek’ kahramanları, şahsen bana çok çekici gelen esas oğlanı, şahsen çok sevdiğim esas kızı (Tanrı birbirlerine bağışlasın ), sürükleyici olay akışı, içimde vampirlere karşı sempati filizleri yeşerten farklı kurgusu ve heyecanıyla, benim “okuyun, çok keyif alacaksınız,” diyebileceğim bir seri. Hatta işi daha da ileri götürüp “ilk iki kitabı çevirdim, üçüncü gelince ‘çevirmenin mutlu günleri’ dönemlerimden birini yaşayacağım” diyebilirim. O kadar yani! Umarım sizler de keyifle okur, benim kadar güzel vakit geçirirsiniz.
Sevgiler.
Sevinç S. Tezcan
Böyle içten bir öneriden sonra biz de değer verdiğimiz çevirmenimizin önerisiyle bir incelemeye başlamış bulunuyoruz!
Yorumlarımız yarın sizlerle olacak.
Seri Sıralaması, Yazar Bilgisi, Alıntılar gibi bilgiler gün boyu Okuyan Kızlar Kulübü Facebook Sayfası'nda! Çekiliş için de bekleriz!
Teşekkürler ^^
23 Haziran 2014 Pazartesi
BEYAZ DİZİ: Bir Melek Gibi - Debbie Macomber // Arzunun Kıyısında - Sarah Morgan
Kitap Adı: Bir Melek Gibi
Yazar: Debbie Macomber
Çeviri: Zehra Tapunç
Yayınevi: Harlequin
Sayfa Sayısı: 112
Basım: 2013
Bethany Stone patronu Joshua Norris e çılgıncasına aşıktı.Bir patronu Bethany den bir iyilik yapmasını istedi.Anneannesi ve dedesiyle yaşayan on yaşındaki kızı Angie bundan böyle kendisiyle yaşamak için New York tan gelecekti ve Joshua nın küçük kızını nasıl yetiştireceği konusunda en ufak bir fikir yoktu.Angie melek gibi bir çocuk olabilirdi ama gelir gelmez babasıyla Bethany arasında bazı duyguların ortaya çıkmasına aracı olacaktı.Bethany,Joshua nın kendisine yavş yavaş gelişen ilgisini,-Joshua hafta sonları için kızına dadı arıyor- olarak yorumlasa da,sonunda asıl gerçek su yüzüne çıkacaktı.
---
Uzun zamandır Beyaz Dizi okumamıştım. Kafamın yoğun olduğu şu dönemde okuyup, az biraz kafamı dağıtmaya karar verdim.
İlk hikaye Debbie Macomber'ın Bir Melek gibi hikayesi. Temel konu olarak patronuna aşık sekreter ekseninde dönüyor. Joshua 3 yıldır yanında çalışan Bethany'nin farkında bile değildir, Bethany ise patronuna deli gibi aşıktır. En sonunda canına tak edip istifasını vereceği gün Joshua'nın 10 yaşındaki kızı gelir yurtdışından ve Joshua bu yaşta bir kızla ne yapacağını bilemediği için Angie konusunda Bethany'den yardım ister. Angie ve Bethany arasında hızla gelişen dostluk ve sevgi, Joshua'yı etkilemeden durabilecek midir?
Çok sade bir hikayeydi. Kötü değildi evet, bu çizgideki ve konudaki beyaz dizilerden yana hiçbir eksiği yoktu ama fazlası da yoktu. Joshua'nın kızı Angie'nin cıvıl cıvıl hallerini sevdim ancak esas karakterlerle bir türlü yakınlık kuramadım.
Joshua'nın enstrüman çalması, gittikleri yerel restourant gibi ayrıntılar hoştu. Onun dışında herhangi bir aksiyon yoktu. Yormayacak bir kitaba ihtiyaç duyulduğunda okunacak cinsten...
PUANIM: ♥♥♥
Kitap Adı: Arzunun Kıyısında
Yazar: Sarah Morgan
Çeviri:
Yayınevi:
Sayfa Sayısı:
Basım: 2013
Sicilya Ateşi… Acımasız Santino Ferrara, güzeller güzeli Fia Baracchi kollarının arasındayken neler hissettiğini hiçbir zaman unutmayacaktı. Fia ise kocaman bir yalanı yaşamaktaydı. Biricik oğlunun, Santino'nun veliahdı olduğu öğrenilirse velayeti kendisinden alınacaktı. İki aile arasındaki anlaşmazlık dillere destandı! Acaba korkusunun gerçek sebebi yalnızca bu muydu? Yoksa rakibiyle geçirdiği tek gecenin aklından bir an olsun çıkmayan hatıraları ve daha fazlasını istiyor oluşu muydu?
---
Santo ve Fia aralarındaki çekime karşı koyamaz ve birlikte olurlar. Ancak Ferrara'lar ve Baracchi'ler iki düşman ailedir. Bu nedenle ikili bir daha görüşemezler. Fia'nın restourantı Santo'nun otelini gölgede bırakınca genç adam anlaşma yapmak için Fia'nın restorantına gider ve bir sürprizle karşılaşır: Luca... Fia oğlunu Santo'dan saklamak için her şey yapmışken, bu karşılaşma her şey bozmuştur. Ve Santo artık oğluyla aile olmak istemektedir ve bu aileye Fia da dahil olmak zorundadır.
Sicilya'da geçen bir hikaye. Bu hikayeyi daha çok sevdim. Fia geçmişten gelen naifliğine rağmen güçlü kalmaya çalışan bir karakter, Santo feci sert ve otoriter bir erkek.
Çocukları için bir araya gelmelerine rağmen, unutamadıkları geceye atıflar okunur kılıyor hikayeyi.
Beni bunaltan kısımlar ise sürekli Ferraralar, Baracchiler diye her cümleyi aileye bağlamalarıydı. Biz Ferraralar şöyle yaparız, siz Baracchiler şöylesiniz, Ferrara olmak bunu gerektirir derken bir yandan sonra bunaltıyor.
Luca'yı çok sevdim ^_^
Fia'nın aile özlemi, ailesinden her dayak yediğinde kayıkhaneye sığınıp Ferraralara özenmesi, onlardan biri olmak istemesi en içe dokunan kısımlardı.
Genel olarak sevdim :)
PUANIM: ♥♥♥♥
TÜM HARLEQUIN / BEYAZ DİZİ YORUMLARIM İÇİN:
Charlotte Lamb - Unutulmayan Aşk (Gelişim 1)Deirdre Mardon - Viyana'da Randevu (Gelişim 337)
Elizabeth Rolls - Hanımeli Kokusu (Harlequin Historical)
Julia James - Sahte İhanet (Harlequin High Life)
Maya Banks - Geçmişin Ayak İzleri (Pregnancy & Passion #2)
Robyn Donald - Korsana Altın Yakışır (Gelişim 452)
İstanbul’un Orta Asyalı misafirleri
13 Haziran 2014 Cuma
Tarihî evi olan dertli
12 Haziran 2014 Perşembe
Hangisi Daha Sherlock? Sherlock Yapımlarından Beklenmesi Gerekenler
Sherlock Holmes yüzyılı aşkın süredir küllenmeyen bir efsane. Yazarının kaleminden doğmuş ancak yazarından daha çok tanınan bir karakter. Sir Arthur Conan Doyle'un ilk yazmaya başladığı zamanlardan beri fan'lık müessesesi var olan ve gittikçe fanları artan, eskimeyen karakter. Hal böyle olunca pek çok yapıma da konu olmuş. Diziler, filmler, farklı yazarlar tarafından yazılan S.H. maceraları...
Sherlock Holmes yapımlarından ve neler beklemeniz gerektiğinden bahsedelim biraz da ^^
The Adventures Of Sherlock Holmes
1984-1985 yıllarında çekilen İngiliz yapımı bir dizi.
Dizi 1985 yapımı olduğu için Sherlock Holmes’ün yaşadığı dönemi daha iyi hissedebiliyorsunuz. Dönemin kokusu, bize göre tarihi yanı olan bu dizide daha iyi hissediliyor.
Sherlock Homes'ü Jeremy Brett, John Watson'ı ise David Burke canlandırdı.Karakterler Sir Arthur Conan Doyle’un anlattığı Sherlock Holmes ve John Watson’a hem görünüş hem de karakter olarak oldukça uyuyor. Sherlock soğuk ve çıkarım yanı güçlü. Watson ise meraklı ve yardımcı. Watson’ın Sherlock’a olan hayranlığı çok rahat belli ediyor kendini.
Dizide uzun uzun duraklamalar, düşünmeler, nefes alışlara hazır olun. Sherlock’un düşünme seansları da aktarılmış. Arka planda herhangibir müzik desteği vs. de yok. Çok sade, vakaları birebir ele almış bir yapım.
Aksiyonları maalesef ki hissettiremiyor. Biraz fazla durağan kalıyor.
Sherlock'un çıkarım sürecini daha fazla önplana çıkaran bu yapım beni çok fazla içine çekemedi ama kötü bir yapım da kesinlikle değil. Denemenizi tavsiye ederim.
-----------
Film Serisi
#1 Sherlock Holmes - 2009
#2 Sherlock Holmes: Gölge Oyunları – Sherlock Holmes: A Game of Shadows - 2011
#3 Loading...
Son dönemin popüler yapımlarından biriydi bu 2 film. 3. Sünün söylentileri arşı aştı ancak henüz somut bir şey yok elde. Yapım aşamasında ^_^
Sherlock Holmes’ü Robert Downey Jr., John H. Watson’ı ise Jude Law canladırıyor. Ben çıkar çıkmaz sinemaya koştum ve gerçekten çok beğendim.
Karakterlere bakarsak, dış görünüş olarak hiçbir paralelelik beklemeyin, zira ne Robert Sherlock’a, ne de Jude Law John’a benziyor. Jude Law belki biraz…
Karakterler benzesin kaygısı güdülmeden, rolün hakkını verebileceğini düşündükleri oyuncuları seçtiklerini düşünüyorum. Ki bana göre ikisi de rolünün hakkını gerçekten layıkıyla veriyor.
Robert, güldürücü yanı daha ön planda, herhangi bir profesyonel soğukluk emaresi göstermeyen; daha çok sinir bozucu, yer yer ilgisiz ve komik bir Sherlock. Jude Law ise daha anlayışlı ve John üstü yeteneklere sahip bir John. Sherlock’u tolore etmede gerçekten usta, kolay kolay sinirlenmiyor.
Ama bunların hiçbiri göze batmıyor. Oyuncuların role yakışmasından kaynaklanıyor sanırım bu durum.
Olay örgüsüne gelince, karakterler kendi temel özelliklerini birebir sergiliyor; Sherlock’un çok iyi kılık değiştirmesi, bilimsel merakları, dövüş ustası olmasıyla; John’un askeri ve doktor kimliklerinin getirileri gibi. Hatta Robert diğer Sherlocklara göre daha icat ustası bu filmde.
Film kendi döneminde geçiyor. 1800’ler İngilteresinde.
Olaylar ise kitapla bağlantılı da değil de. Şöyle diyelim evet, ana düşman Moriarty yine var, Reichenbach şelaleleri olayı yine var ama bu süreç ve bu sürece götüren olaylar bambaşka. Yani temel karakterler, düşmanlar, değişmez olaylar birebir, ancak olayların işleyişinin kitaplarla bir alakası yok.
Sağ kulağını sol elle göstermek gibi.
Zevkle izleyeceğinizi düşünüyorum.
Ey 3. film, gel artık :)
--------------
Elemantary
Yüz karası mı desem, sevenlere haksızlık etmemek için abartmadan “bence olmamış” ’a mı bağlasam bilemedim. Ama bu diziyi Sherlock karakterine büyük bir haksızlık olarak görüyorum. Neden böyle düşündüğüme geleceğim tabi ki, dayanaksız karalama yapmak tarzım değil çünkü.
Normalde yazıyı yazarken tarih sıralamasına göre gitmeye çalıştım ancak Elementary’den Sherlock’tan önce bahsetmek istedim. BBC, Sherlock dizisini yayınladığında, dizi büyük ilgi gördü ve Sherlock furyasına yepyeni, güzel bir soluk getirdi. İşin arkasında Moffat olunca tabi :D
Ee, İngilizlerin dizisi tutar da, bu işin her şeyini elinde tutmaya çalışan ABD durur mu? Pastadan pay gibi Elementary peydah oldu. Aynı anda devam eden iki dizinin adı Sherlock olamayacağı ve Elementary birebir Sherlock olmayacağı için yine kitaplardan, kıyıdan köşeden Sherlock’a tutunan bir isim aldı dizi: Elemantary.
Birebir benzer dizi çekememe de söz konusu olunca dizi "New Holmes, New Watson, New York!" sloganıyla, yepyeni bir şeyler atfıyla çıktı ortaya... Anlıyorum ama kabullenemiyorum :'(
Aslında dizinin çıkacağını duyduğumda çok sevinmiştim. Sherlock gibi harika bir dizi 3 bölümcükken, sezonda 22-23 bölüm yayınlayacak bir Sherlock dizisi daha çıkıyor, nasıl sevinmez bir Sherlockian.
Ancak işler öyle çıkmadı. Çünkü Elemantary’nin isimler dışında Sherlock’la bir alakası yok.
Güya Sherlock İngiltere’den tası tarağı toplamış (olaylar olaylar), Amerika’ya yerleşmiş, Amerikan polisine danışmanlık yapıyor. Büyük bir evde kalıyor, uyuşturucu batağında. Arınmak için tedavi görmüş ve babası bu durumdan emin olmak için ona bir destek gönderiyor. Joan Watson! Yaa, John cinsiyet değiştirip kadın olmuş :’( Mary ne olacak Jawwnn :’( Nasıl örselendiysem, böyle iğrenç esprilere vurur oldum kendimi.
Joan karakteri, Charlie’nin meleklerinden bildiğimiz bir oyuncu. Başarılı da bir oyuncu.
... Sherlock Holmes karakterine dış görünüş olarak hiç benzemiyor.
Olaylar günümüz Amerikasında geçiyor. Sherlock uyuşturucu batağından yeni çıkmış, vücudu dövmelerle dolu, renkli tişörtler, yer yer kareli gömlekler giyen, evine girip çıkan fahişenin haddi hesabı olmayan bir Sherlock. Sonradan atkı ve paltoya bağladılar gerçi ama şu sarı tişört tüm nöronlarımı yakarak, beynime yerleşti.
Joan’ı neresinden ele alayım da John’la karşılaştırayım bilmiyorum. Bağımlılık danışmanı olarak evet doktor kimliği var, büyük bir travma yaşamadan önce doktormuş. Ancak bunun dışında John’la pek ilgisi yok. Zaman zaman destek olsa da daha çok Sherlock’la mücadele halinde. Hangisi daha Sherlock bilemedim.
Karakterler benzemiyor –ne görünüş ne mizaç olarak-, olaylar günümüzde geçiyor ve kitaba bağlı değil. Neresinden bakayım da Sherlock diyeyim ki? Uyuşma belki %5, o da isimlerden dolayı.
Amerikan faydacılığı resmen bir karakteri kötü yola düşürmüş. Bir süre sonra diziye devam edemedim, krizlere girdim. Ama belli bir yerden sonra açıldığını söylüyorlar, kendime işkence yapıp yeniden izlemeye çalışabilirim.
İsimler farklı olsa hiç Sherlock’la bir bağ kurmazdım. Sherlock ismi zikredilmeden farklı isimlerle bir polisiye dizisi olarak sunulsaydı, inanın daha rahat izlerdim çünkü kötü bir dizi değil. Yanlış anlaşılmak istemem.
Bir de Çalıkuşu’nda böyle olmuştum ben (Yuh nere atladım? O.o) Çok sevinmiştim güncel bir dizi çekilecek diye, çünkü Çalıkuşu’nu pek severim. Ne karakterler benzer, ne olaylar Çalıkuşu’na… İlk bölümün yarısına kadar zor sebat edip “Merhaba, 2. Elementary vakası. “ dedim ve vedalaştım. Daha doğrusu koşar adım uzaklaştım.
Kısaca kendi halinde bir polisiye olarak bakabilecekseniz izleyin, yok bakamayacaksanız, Sherlock arayacaksanız hiç izlemeyin.
------------------
Gelelim son ve en güzeline! SHERLOCK!
Bu diziyle ve karakterleriyle aşk yaşıyorum ^_^
İngiliz yapımı bir Sherlock Holmes dizisi. Sezonda 3 bölüm. Ama her bölüm bir sinema filmi kalitesinde!
Karakterlerle başlarsak Sherlock Holmes’ü Benedict Cumberbatch oynuyor. Boyuyla görünüşüyle tam bir Sherlock. Karakter olarak da Sherlock’un soğuk, duygularla mesafeli, bilimsel araştırmalarla yakından ilgili, zeki, hızlı çıkarım yapan ve cevap veren yanlarını birebir yansıtıyor.
John Watson’ı Martin Freeman oynuyor. Hobbit diyeyim siz anlayın ^_^ Harika bir John Watson. Yeri geldiğinde destekleyen, gerçek dost, yeri geldiğinde tolore eden, yeri geldiğinde karşılık veren, dış görünüşü ve mizacıyla tam bir J. Watson.
Olaylar günümüz İngilteresinde geçiyor. Sherlock Holmes teknoloji ve bilimin nispeten daha çok gelişmiş olduğu günümüzde doğsaydı olaylar nasıl yaşanırdı? Merak ediyorsanız buyurun :)
Onun dışında karakterler, mizaçlar ve hatta vakaların birebir (günümüze uyarlanması dışında) uyduğu gerçek bir Sherlock izlemek istiyorsanız, doğru yerdesiniz.
Moriarty’sinden Anderson’ına tüm kötü ve de gıcık karakterleri bile sevdiğim bir dizi. Moriarty'nin bu kadar tatlı bir oyunculuk sergilemesi, bu kadar tatlı bir kötü olması haksızlık!! :)
Irene Adler’i ele alış şekillerinden ayrıca hoşlandım. Zaten dizide hoşlanmadığım hiçbir oyuncu yok.
Döneminde anlatıldığında bile tutturulamayan bir karakteri bu kadar iyi anlamış, ve günümüze bu kadar iyi uyarlamış olan emek sahiplerine teşekkürü borç bilirim (And Oscar comes to me -_- Oscar konuşması gibi oldu -_- )
Çıkarımlara ve zeka unsuruna, oyunculara ve karakterlere bayılacağınız dört dörtlük bir yapım!
Bunun dışında kahkahalara da boğulabilirsiniz. Eklemeden geçemeyeceğim: "Yeah, but am I a pretty lady?" :D
-------------
BONUS YAPIM: Aslında bu yapımı sonradan ekleme kararı aldım, aklımda yazmak hiç yoktu. Ancak geçenlerde yaptığım bir konuşmadan sonra yazmalıyım dedim.
House M.D.
Ne karakterin adı Sherlock, ne de Gregory House bir danışman dedektif.
Ancak ilhamını Sherlock Holmes efsanesinden alan dizi, bu efsanenin bambaşka bir sektöre bir nevi uyarlanması. Sherlock Holmes, danışman dedektif değil de bir doktor olsaydı, işi de tanı koymak olsaydı nasıl olurdu? Bunu merak ediyorsanız işte cevap: House M.D.
Bir dönemin efsanesi, çok sevdiğim, 8 sezon sürmesine rağmen bittiğinde Vicodin şişemin (!) dibine vurduğum dizi.
Zaten yapımcı David Shore da bu esinlenmeyi ve hayranlığı itiraf etmiş ve dizinin birçok yönünde Holmes'e göndermeler var. Sherlock Holmes'ümüz Dr.Gregory House, John Watson'ımız ise James Wilson. İsim benzerlidiği detected! Enstrüman çalmalarından, ilaç bağımlılığına, James'le olan ilişkisinin Sherlock'un John'la ilişkisiyle hemen hemen aynı olmasına kadar paralel. Ayrıca House 221 no, daire B'de oturur, Sherlock 221B Baker Street'te.
Dizi içinde de birçok atıf bulunmakta. House'a da selam çakmadan geçmeyelim dedim :)
Unutmadan: Everybody Lies!..
-----
Mevzumuza dönersek, birçok Sherlock yapımı daha mevcut. 1922'li yıllara ait yapımlar bile var. Aslında bunlar bize Sherlock Holmes efsanesinin 1800’lü yıllarda doğduğundan beri canlılığını ve varlığını devam ettirdiğinin de bir göstergesi. Ama ben en ön planda olanları yazmak istedim.
Senin favorin ne diye sorarsanız (hiç belli olmuyormuş gibi) kesinlikle açık ara Sherlock derim. 3 bölüm olmasına, bazen 2 yıl bekletmesine rağmen tüm cefasıyla kabülüm.
2. sırada ise R. Downey Jr & Jude Law çifti gelir benim için.
House'u kesinlikle es geçmeyin derim ^_^
--------
Benimle farklı düşünenler olduğunu tabi ki biliyorum, sonuçta zevk meselesi. Sizin görüşlerinizi duymaktan da zevk duyarım ^_^ -----------İlk Sherlock Holmes YazımSherlock Holmes Hakkında Mülahazatı ŞamildirDoctor Who & Sherlock ve Birçok Fandom Ürünlerini Bulabileceğiniz Bir MekanSherlock Holmes El Kitabı - Ransom RiggsSherlock Holmes - Kızıl Soruşturma - Sir Arthur Conan DoyleTüm Sherlock Holmes Etiketli Yazılarım
9 Haziran 2014 Pazartesi
Epik Fantastik Türü Nedir?
Fantastik edebiyatın birçok alt türü vardır. Epik Fantastik (Epik Fantezi) türü fantastik edebiyatın hayali bir ikinci dünyayı anlatan alt türüdür.
Epik fantezide olaylar gerçek dünyadan ziyade, alternatif ve tamamen kurgusal bir ikincil dünyada geçer. İkincil dünyanın kuralları genelde gerçek dünya kurallarından farklıdır. Bu dünyada din,ırk, gelenekler, fizik kuralları bile bilinen kurallardan farklı olabilir. Coğrafi, dini, kültürel yapısı tamamen farklı ve bazende gerçek dışı olabildiği için genelde harita ve ek kitaplar ile desteklenen hikayelere sahiptirler. Bazı hikayelerde 2. dünya, bizim dünyamıza bazı yollarla bağlı olabilir.
Temel konu iyiyle kötünün savaşı şeklindedir ve genelde büyük kötü bir düşman vardır. Amaç bu kötü gücün yenilmesidir. Bu nedenle hikaye boyunca karakterler, kötü gücü yenmek için eğitim alır, yolculuk yapar vs. Savaş ise kaçınılmazdır.
Ana karakterler bu kötülükle savaşmak için doğmuşturlar, bu amaç doğrultusunda yetiştirilirler. Kendilerini bu hedefe adarlar. Hikaye başında toy olan karakterler, hikaye devam ettikçe olgunlaşırlar.
Ve ben bu türü gerçekten çok severim! Kitaplarını da oyunlarını da *_*
Bu türdeki öne çıkan seriler için ise blog ikizim Kitap Tutkusu'nun yazısını beklemeniz gerekmekte :)
7 Haziran 2014 Cumartesi
OKK 32. Blog Tur: Kralların Yolu - Brandon Sanderson // Tanıtım ve Çekiliş
Herkese merhaba!!
32. blog turumuzun konuğu epik fantastik türünde çok başarılı bir yazar olan Brandon Sanderson! Kralların Yolu kitabı ile Brandon’ın oluşturduğu yeni bir serinin kapıları aralanıyor ve bize de bu kapıdan içeri girmesi düşüyor!
Kitabımızı tanıyalım:
Son Issızlık'tan önceki günlerin özlemini çekiyorum.
Elçiler'in bizi terk etmesinden ve Parlayan Şövalyeler'in bize karşı dönmesinden önceki çağın. Dünyada hâlâ büyünün ve insanoğlunun kalbinde de onurun olduğu zamanın...
Dünyayı ele geçirdik ve sonra da onu kaybettik. Görünüşe göre insan ruhu için hiçbir şey zaferin kendisinden daha zorlu değil.
Yoksa o zafer, en başından beri bir aldatmacadan başka bir şey değil miydi? Onlar ne kadar zorlu savaşırsa, direnişimizin de o kadar güçlendiğini mi fark etti düşmanlarımız? Belki de ısı ve çekicin sadece daha kaliteli kılıçları mümkün kıldığını gördüler. Ama çeliği yeteri kadar uzun bir süre boyunca bırakırsan, eninde sonunda paslanıp gider.
İzlediğimiz dört kişi var. Birincisi hekim, tıbbı bir kenara bırakıp içinde bulunduğumuz dönemin en vahşi savaşında bir asker olmaya zorlanmış. İkincisi öldürürken ağlayan bir katil, bir suikastçı. Üçüncüsü yalancı; bir hırsızın kalbi üstüne bir âlimin cübbesini giymiş genç bir kadın. Sonuncusu ise bir yüceprens, yani savaş açlığı tükenirken gözleri geçmişe açılmış olan bir savaş beyi.
Dünya değişebilir. Dalgabağlama ve Kırıkkullanma geri dönebilir; antik çağların büyüleri tekrar bizim olabilir. Bu dört kişi bunun anahtarı. Bir tanesi bizi kurtarabilir. Ve bir tanesi de bizi yok edecek.
"Bir roman yazarının liderlik mekanizmasını ve sevginin insan kalbine nasıl kök saldığını böylesine etkili bir şekilde anlatması sık görülen bir durum değil. Sanderson şaşırtıcı derecede zeki bir adam."
-Orson Scott Card-
"Kitaba bayıldım. Başka bir şey söylemeye gerek var mı?"
-Patrick Rothfuss-
The New York Times Çok Satanlar Listesi'nden Rüzgârın Adı'nın yazarı.
Tur Takvimimiz
6 Haziran 2014
Duyuru – Tanıtım – Çekiliş
Çekiliş için tık tık!!!
7 Haziran 2014
Fighting!! – Önokuma
Kütüphanemden Kitap Manzaraları – Fırtınaışığı Arşivi Seri Bilgisi
8 Haziran 2014
Kütüphanemden Kitap Manzaraları – Epik Fantastik Türü Nedir?
Fighting!! - Ara Bilgiler ve Resimlerin Zenginleştirdiği Bir Okuma Keyfi
9 Haziran 2014
Kitap Tutkusu – Brandon Sanderson’ı Tanıyalım
Kitap Tutkusu – Epik Fantastik Türünde Yazılmış Kitaplar
Pudra Tozu – Yeni Başlayanlar İçin Epik Fantastik Bir Kitabı Okuma Teknikleri
Pudra Tozu – Alıntıların İzinde Kralların Yolu
10 Haziran 2014
Yorum
Pudra Tozu
Kitap Tutkusu
Kütüphanemden Kitap Manzaraları
Fighting!!
Akılçelen Kitaplar'a teşekkürler :)
Abdest almak kadınlara da farz!
6 Haziran 2014 Cuma
Samed Behrengi - Toplu Masallar (Bizimkisi Bir Çocukluk Aşkı^^ )
Kitap Adı: Toplu Masallar
Yazar: Samed Behrengi
Çeviri: İldeniz Kurtulan
Resimleyen: Oğuz Demir
Yayınevi: Büyülü Fener
Sayfa Sayısı: 296
Basım: Nisan 2014
---
İçindeki Hikayeler
Ulduz ve Kargalar
Ulduz ve Konuşan Bebek
Pancarcı Çocuk
-Duvarda İki Kedi
-Kar Tanesinin Serüveni
-Nine Ve Sarı Civcivi
Kel Güvercinci
Sevgi Masalı
Küçük Kara Balık
Bir Şeftali Bin Şeftali
Püsküllü Deve
----------------------------------------------------------------------
Samed Behrengi'yle aşkımız benim ilkokula gittiğim dönemde başladı. Onlarca hikaye kitabı içinden Bir Şeftali Bin Şeftali'yi almışım. Hikayeden öyle etkilendim ki, tüm meyvelerin çekirdeklerini bahçeye ekmeye çalıştım, bahçedeki gencecik şeftali ağacına daha bir ısındım. Hüznüm ise içimde bir yerlerde kaldı hep.
Bir yıl geçti geçmedi, bu kez Püsküllü Deve çıktı karşıma. Tahran'da babası seyyar satıcılık yapan bir çocuğun bir gününü anlatıyor. O bir güne öyle şeyler sığdırmış ki yazar, ne kadar usta olduğunu anlamaya yeter. Bu kitabım hala durur :) Defalarca okumuşumdur.
Küçük Kara Balık'ı ise hemen hemen herkes bilir. Ya okumuştur, ya adını duymuştur. Çünkü bir dönemin özgürlük manifestosu gibiydi Küçük Kara Balık. Yasaklatıldı, toplatıldı...
Evet, incecik çocuk hikayelerinden bile korkmuşlar zamanında...
Benim Küçük Kara Balık'la tanışmam yine çocuksu bir dönemde oldu o yüzden manifesto kısmından uzaktım...
Gelelim yazara ve nasıl yazar Behrengi?
Tebriz doğumlu yazar, ikinci hikayesinde de bahsedildiği gibi Azerice'ye çok hakimdir, ancak daha çok kişi okusun yazdıklarını diye Farsça yazmış hikayelerini.
Anlatmak istediklerini ustaca anlatır, değinmek istediklerine çok ince bir şekilde değinir.
Onun kitaplarında şımarık zengin çocukları esas karakter olmaz. O halktan, sokaktan, köyden yoksul çocukları yazar.
Bunu fark etmek zor değildir birkaç hikayesini okuduktan sonra. Ancak kitapta çok güzel anlatmış bunu:
"Şımarık ve kendini beğenmiş çocuklar bu öykümüzü okumaya kalkmasınlar sakın. Hele o kaldırımlarda aç dolaşan, evsiz barksız yoksul çocukları adam yerine koymayan, işçi çocuklarını küçümseyen ve arabalarına kurulunca kasılan zengin ailelerin çocukları hiç okumasın öykümüzü. Çünkü Behrengi Öğretmen öykülerini o yoksul çocuklara yazar, bunu da her fırsatta söyler.
Ama yaramaz ve kendini beğenmiş çocuklar da düşüncelerini, davranışlarını, düzeltebilir. İşte o zaman Behrengi Öğretmen'in gönlü olur okutur öykülerini..."
Bir çocuğa verilmesi gereken çoğu şeyi çok güzel verdiğine inanıyorum öykülerinin. Yıllar geçmiş, ben okuduğum öyküleri unutmamışım temelde, okumadıklarımı da okuma fırsatı buldum, ilk zamanki zevki aldım.
Behrengi suya sabuna dokunur da ona dokunmadan dururlar mı?
28 yaşında ölür Behrengi. Boğulur suda. Ölümü şüphelidir, öldürüldüğüne inanır. Şaşırtıcı değildir aslında.
Ve Behrengi ölür, geride anlatılmamış bir sürü hikayeyle.
BİTİRİRKEN:
Büyülü Ayraç'ın Okuduğum İlk Kitaplar :) yazısını okuduğumdan beri Çocukluk Kitaplarım hakkında bir yazı yazmak isterdim, bu kitap bana bu fırsatı sundu. Bir de yorum bırakmışım, aslında özetliyor her şeyi:
"Benherneysemo31 Temmuz 2013 11:35
Ayşegül serisini hiç sevmezdim ben, Ayşegül'e de ayrı bir sinir olurdum nedense, belki de çok steril bir çocuktu diye bilemiyorum. İlk kitaplarımla ilgili yazı yazma isteği uyandırdın bende delice :) Benim de ilk kitaplarım Samed Behrengi kitaplarıydı. Bir Şeftali Bin Şeftali, Püsküllü Deve ve Küçük Kara Balık... Hiçbirinin etkisinden hala kurtulamadım. Püsküllü Deve kitabım hala durur, diğerleri kim bilir kimde... Şeker Portakalını ise 3 kere okudum ve 3ünde de her okumamda artan şiddetle olmak üzere ağladım... Güneşi Uyandıralım'ı da o zaman hiçbir yerde bulamamıştım. Nostalji oldu, kalemine sağlık :)
-------