29 Kasım 2014 Cumartesi

Klan Liderleriyle Geleneksel İskoç Sofrasına Oturuyoruz!

Proje turlarının en sevdiğimiz yanı! Bolca beyin fırtınası, komik sohbetler ve hamarat çalışmalar sonrası ortaya çıkan şeyden aldığımız keyif! :3

İskoç romanlarına ve Monica McCarty'e, ıı.. şeyy.. bir de karakterlere bayılırken, tüm Muhafız Alayını özel bir sofrada bir araya getirelim dedik. Hem belki az biraz Robert the Bruce dedikodusu yaparız, İngiltere'yi çekiştiririz ^^

Madem konuk olan biziz, oturduğumuz sofrayı, şartları bir anlatıverelim.

İskoç beslenme düzeni genellikle protein ağırlıklı yiyecekler üzerine kuruludur. İskoçların bu kadar yapılı ve güçlü olmalarının bir nedeni de bu aslında.

 Bu yiyeceklerden başlıcası ettir. Ancak kırmızı et genellikle yazın tüketilmez, kış için kurutulur ve tuzlanırdı. Çünkü yazın daha çok balıkçılık ve avcılık yapılır, adada yaşamanın nimetlerinden sonuna kadar faydalanılırdı. Ancak kış ayları çok çetin ve balıkçılığa imkan vermeyecek şekilde geçtiğinden kırmızı eti kışa saklamak en mantıklı olandı.  

Tarım neredeyse yoktu! Çok fazla ot ve sebze yetiştiriciliği olmadığından imkan oldukça soğan, şalgam yenir ve ısırgan gibi bazı yabani otlar tüketilirdi.

 Çiğ süt ise onlar için çok önemlidir. Yaz aylarında çiğ süt tüketen İskoçlar sütün fazlasını kış ayları için peynire ve tereyağına dönüştürürdü.

Gelelim mis kokulu ekmeğe!

Tarifi ve izlenimleri bir tur böyle geçti yazısında anlatacağım ^^

Ada koşulları sadece yulaf ve arpaya izin veriyordu. 

Bunlar da genelde ekmek ve bazen yulaf lapası olarak tüketiliyordu. 

Bu nedenle dönemin şartlarına en azından görsel olarak uygun Söke Un'un Akdeniz ekmeğini seçtim. Koyu renkli, içinde bolca baharat ve diğer malzemelerden bulunan mis kokulu bir ekmek çıktı ortaya. Sadece kokusu  bile yetti bize resmen *_*  Bir ekmeğin bu kadar lezzetli olması haksızlık -_-

Heyecanla, belki bazen hevesle okuduğumuz dönemlerin zorluğunu kavramak açısından çok hoş bir çalışma oldu. Tor'un kaledeki yemek yenilen mekanı geldi aklıma hazırlarken ve yerken. Kendimi orada oturup, klanla birlikte yiyormuş gibi hissettim ^_^

Çok hoş düşünceler bunlar. 

Ayrıntılar Bir Tur Böyle Geçti yazısında olacak!

Sevgiler :*

Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

28 Kasım 2014 Cuma

Serinin Dayandığı Tarihi Gerçeklik: İngiliz - İskoç Savaşı

Stirling Savaşı

--------

Monica McCarty'nin Highland Guard serisinde sevdiğim şeylerden biri kitabın tarihi bazı olaylar üzerine inşa edilmiş olması. Dönemin gerçeklerini temel alarak, bazı uyarlamalar, değişiklikler ve bolca kurguyla harmanlanmış bu seri gerçekten keyifli ve etkileyici.  

Hal böyle olunca ben de size serinin dayandığı dönemden bahsetmek isterim. 

William Wallace

1300'lü yıllara dönelim beraber. William Wallace, İskoçya'nın bağımsızlık mücadelesinin bir nevi simgesi olmuş bir isim. 

İskoç kralı III. Alexander ölünce önce 4 yaşındaki torunu Margaret tahta geçirilir, kısa süre içerisinde o da ölünce İngiltere Kralı “Uzun Bacaklı” Edward tahtta hakkı olan John Baliol ve Robert Bruce arasından John'u kral seçer ama John İngiltere'ye vergi vermeyince Dunbar savaşıyla tahttan indirilir.  

William Wallace ise bilinenin aksine soyludur. Edward, Dunbar savaşından sonra tüm soylulara kendisine bağlılık yemini ettirdiğinde bir tek onun bağlılık yemini etmediği rivayet edilir.Wallace İngilizleri ailesinin öldürülmesinden sorumlu oldukları için asla affetmez. İsyan eder. İsyan İskoçya genelinde destek görür ve Stirling savaşının da kazanılmasıyla ulusal kahraman kabul edilir. Ülkeye hükmetmeye başlamıştır. Ama klanlar sürekli mücadele içindedirler ve Wallace'ın güçlenmesi işlerine gelmediği için Falkirk Savaşı'nda Wallace'a ihanet ederler, savaşmadan geri çekilirler. Wallace kurtulunca tekrar tuzağa düşürüp İngiltere'ye teslim ederler. İngiltere'de asılan Wallace'ın vücudu parçalanarak bir nevi ihtar olarak ülkenin çeşitli yerlerine gönderilir. Ama bu halkın tekrar ayaklanmasına neden olur. William Wallace'ın son sözleri "Özgür İskoçya!"dır.

Robert the Bruce

Tahtın diğer varisi ve Wallace'ın son sözlerini  gerçekleştirecek olan Robert the Bruce'a gelelim. Wallace ölünce, bağımsızlık mücadelesi artık ona kalmıştır. İşte Highland Guard serisi de tam bu zamanda başlıyor. Seriye göre Bruce, Wallace'ın başına gelenlerin onun da başına gelmesinden, savaş alanında ihanete uğrayıp askerlerinin geri çekilmesinden korkuyor ve kendine özel bir Muhafız Alayı kuruyor. Muhafız Alayı'nın üyelerinin hikayelerini Monica McCarty'nin bu serisinde -her bir savaşçı için bir kitap olmak üzere- okuyabiliriz ^^

Aslında bu hikayeyi bir yerden tanıyorsunuz. Mel Gibson'ın Cesur Yürek (Braveheart) filmini bilirsiniz. Dünyaca ünlü film, bu olayı konu alır. William Wallace'ı Mel Gibson canlandırmıştır. Filmin tarihi olaylarla birçok uyuşmazlığı vardır, aynı şekilde serinin de büyük bir kısmının kurgu olması gibi.

Bu denli ilgi çekici bir dönemi bir Tarihi Aşk serisi olarak okumanın keyfi ise bambaşka :)

Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Nasıl tefekkür edilir?

Gökyüzüne bakıp, yıldızların, Ay’ın güzelliğiyle mest olunca, denizin sesiyle ruhumuzu dinlendirince tefekkür ettiğimizi düşünüyor fakat yanılıyoruz. Cenab-ı Hakk’ın yarattığı her şeyi tefekkür etmek lazım ama nasıl?Tefekkür, Arapçada ‘fkr’ mastarından türeyen bir kelime. Derin düşünme, işin şuuruna varma, zihni yorma manalarına geliyor. Zıddı ise, fikirsizlik ve düşüncesizlik demek. Mısırlı alim Ragıb el-İsfehanî’ye göre; bilinenden ilme varma kuvvetine fikr, bu kuvvetin faaliyetine de tefekkür deniyor. İslam düşüncesinde tefekkür, zihni bir süreç olarak insanın nasıl bildiğini temellendirmeye yönelik olarak düşünülüyor. Tasavvufta ise iki türlü tefekkürden söz ediliyor. Biri iman ve tasdikten doğan istidlal sahiplerinin tefekkürü, diğeri ise Hakk’ı Hakk vasıtasıyla gören ashab-ı şuhuda mahsus tefekkür. Seyr ü sülûk ehlinin makam ve menzilleri arasında önemli bir yere sahip olan tefekkürü mutasavvıflar, kalbin amellerinden biri olarak, aklın kalbe olan ilişkisiyle gözün can ile olan ilişkisi gibi olduğunu söyler. Ebu İsmail Abdullah Muhammed Ensarî, “Bil ki tefekkür, istenileni idrak etmek için basirete dokunulmasıdır.” der. Dolayısıyla tefekkür en değerli ibadet ve Cenab-ı Hakk’a yaklaştırıcı bir vasıta olarak kabul edilir.Çoğu insanın tefekkür denilince aklına, “Bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten hayırlıdır.” hadis-i şerifi gelir. ‘Ne kârlı bir ibadet’ düşüncesiyle, sadece gökyüzüne bakıp, yıldızları, denizi, ağaçları seyrederek tefekkür etmeye koyulur. Ancak durum bilinen şeklinden çok farklı. Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kadir Paksoy, hadis kriterleri açısından bu hadisin zayıf olduğuna dair bilgiler olduğunu söylüyor. Bir kısım alimler bu hadisi sahih kabul ederken, önemli bir kısmı zayıf olarak görüyor. Bazı kaynaklarda ise, ‘Tefekkür bir gece boyunca namaz kılmaktan daha hayırlıdır.’ şeklinde geçiyor ama bu da zayıf. Paksoy’a göre bu hadislerin zayıflığı, tefekkürün dinimizde ve Hak katında ne derece kıymetli olduğu gerçeğini değiştirmiyor.‘Düşünmeyen kişilere yazıklar olsun’Kur’ân-ı Kerim’de, hadisteki mânâyı ifade eden evrenin yaratılışı, kâinatta oluşturulan sistem ve sistemin işleyiş mükemmelliğine vurgu ile Cenab-ı Hakk’ın kudretine dikkat çekilerek birçok tefekkür ayeti dikkat çekiyor. Nebiler Serveri’ne en çok etki eden ayetlerden birinin de tefekkür ayetlerinden biri olduğu söylenir. Ümmü Seleme (ra) ve başka bir rivayette ise Âişe Validemiz r.anha, bu âyet nazil olduğu zaman veya bu âyeti okurken Efendimiz’in ağladığını nakleder. Bir gün sabah ezanı için gelen Hz. Bilal (ra), “Ya Rasulallah (sas)! Geçmiş ve gelecek bütün günahlarınız affedildiği halde, sizi ağlatan nedir?” diye sorar. Efendimiz, “Bu gece Yüce Allah bir ayet indirdi. Beni bu ayet ağlatmaktadır.” dedi ve ayeti okudu: ‘Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri arkasına gelişinde aklı başında olan kimseler için gerçekten açık ibretler vardır.’ (Âl-i İmran, 190.) Bir sonraki ayet, ‘Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (tefekkür ederler) ve Rabb’imiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz (derler).’ (Âl-i İmrân, 191.) Ondan sonra Rasulüllah (sas) “Bu ayeti okuyup da üzerinde tefekkürde bulunmayan, düşünmeyen kişilere yazıklar olsun.” der.Yaratılış gayesini anlamanın anahtarıTefekkür, imanda büyük bir inkişafa vesile olduğu için çok ehemmiyetli. Zira tahkiki imana giden yolun ve yaradılış gayemizi anlamanın tefekkürden geçtiğini belirtiyor Kadir Paksoy. Allah’ın azametini tefekkür eden insan, O’nun büyüklüğü karşısında gafletten kurtulur, imanı kuvvetlenir. Acz, fakr ve kusurlarını anlar, Kur’an-ı Kerim’de Allah Teala, kudret-i Rabbaniye’nin mucizatını göstererek, insanların bunları düşünerek ibret almalarını beyan buyurur. Âlemin düzenliliğini, yaratılış gayesini, verilen nimet ve güzellikleri, dünyanın geçiciliğini, süt veren hayvanlardaki icazı, gece ve gündüzün dönüşümünü düşünen insan, Allah Teala’nın sonsuz ihsanlarıyla kullarını nasıl donattığı karşısında, O’nun büyüklüğünü idrak eder. İnsan, bir saat sağlam tefekkür ederse, o insanda erkân-ı imaniye (iman esasları) inkişaf eder. Daha sonra o insan, Allah’ı sever ve kalbinde derin bir muhabbet-i ilâhî belirir, derken zevk-i ruhanîye ulaşır ve ötelere doğru kanatlanır gibi olur. İşte böyle bir tefekkürle bazen insan, bin sene ibadet yapan ancak bu türlü bir tefekkürden mahrum kimselerin varabildiği ufka varır. İşte bu manadaki tefekkür, bin sene ibadete mukabil olur.Gökyüzüne bakmak, deniz kenarında oturmak tefekkür mü?Tefekkürün usulü nedir? Neler yapınca tefekkür edilmiş olur? sorularının cevabı gayet açık. Tefekkür etmek için evvela icmâlî bir malumatın olması şartından bahsediyor alimler. Doç. Dr. Kadir Paksoy, tefekkürden maksadın, insanlığın hal-i hazırda ulaştığı ilim seviyesi itibarıyla, bu ilk bilgi sayesinde yeni terkipler, yeni tahliller yapıp, onlar üzerinde derinleşip ve daha değişik hükümlere varması olduğunu söylüyor. Bu sebeple, tefekkürün yüzeysel değil, derinlemesine yapılması gerektiği üzerinde duruyor: “Mesela bir ağacın meyvesine bakarken onun sadece bir meyve ya da gıda olduğunu düşünmek tefekkür değil. Onun Cenab-ı Hakk’ın sıfatlarını hem nazarlarımıza hem dil zevkimize hem de enzarımıza arz ettiğini görerek topraktan ve kuru odundan ne derece nimetler sunduğunu görmek tefekkürdür. O sebeple ayetleri kelamî kaynakları okuyarak derinlemesine bilgiye sahip olabiliriz.” İnsan tefekkür sonucu vardığı hükümlerle, ileride varacağı daha başka hükümler için mukaddime yaparak, bundan yeni yeni neticeler çıkarıp, tefekküründe derinleşmesi, tek buudlu tefekkürünü çok buudlu yapmasıyla muzaaf tefekküre ulaşabilir. Bütün bunlar, ilk etapta malumat sahibi olmaya vâbeste. Malumatsız insanın tefekkür etmesi de mümkün değil. Bunun için bol bol kitap okumak ve araştırmak gerekir ki, daha sonra tefekkür yolu ve usûlünü öğrenip, son olarak şeriat-ı fıtriye ve âyât-ı tekviniye mütalaa edilebilsin, sabit ve sağlam düşünebilme imkânı doğsun. Bu sebeple insanın evvelâ tefekkür edecek mevzuyu bilmesi, yani ayların ve yıldızların dönüşünü, onların insanla münasebetini, insanı teşkil eden zerrelerin deveran ve cereyanını bilmesi tefekkür adına önemli bir adım.Zikirler tefekkür yerine geçiyor mu?Yaratılan her şeyi düşünüp tefekkür etmenin dışında, birtakım ayet, zikir ve dualarla da tefekkür edilebileceği söyleniyor. Bu duruma da kaynaklarda açıklık getiriliyor. Belli vird ve zikirler de, insanın tefekkürünü geliştiriyor. Ancak tefekküre sevk eden ayetler, zikirler ve sessizce yapılan duaların manası anlaşılmıyorsa, okunmaları sevap olur ama tefekkür olmaz. Zira tefekkür, fikretmekten geliyor. Dünkü vakalarla yeni vakaları bir araya getirme, terkipler yapma ve çok defa bir şeyin sebebi ile neticesi arasında münasebet kurmaktır. Allah ile münasebetlerimizi perçinleştirme ise bunun en önemli semeresi. Buna götürmeyen, evrad ü ezkâr da olsa, Kur’ân-ı Kerim de olsa, hatta o Kur’ân’ı bizzat Cibril’in ağzından da dinlesek sevap olur fakat tefekkür olmaz. Tefekkür olabilmesi zihni yormaya, üzerinde durmaya, ciddi araştırmaya, Rabb’imizle münasebetimizi derinleştirmeye ve kuvvetlendirmeye bağlı.Allah’ın yarattıkları hakkında düşünün, Zat’ı hakkında değilTefekkür, afaki ve enfüsi olmak üzere iki şekilde ele alınıyor. Doç. Dr. Kadir Paksoy, bu çeşitlere değiniyor. Enfüsi tefekkür aklımızın alabildiği, somut ve ispatı mümkün varlıklar üzerinden yapılırken, afaki tefekkür Allah’ın varlığı gibi soyut, insanın ihata edemediği konuları tefekkür etmeye çalışmak oluyor. Paksoy, bu sebeple enfüsi tefekkürde kendi yaratılışımızı anlamak adına derinleşebildiğimiz kadar derinleşip, afaki tefekkürde kendimizi kaptırmadan, afakta boğulmadan ilerlememiz gerektiğinin alimler tarafından tavsiye edildiğini hatırlatıyor. Bunun yanı sıra hadis-i şeriflerde tefekkür kavramının fazileti yanında tefekkür ameliyesinin de bir sınırının olduğu ve bu sınırların nerelere kadar uzandığı da anlatılıyor. Bu sınır Cenab-ı Hakk’ın zatına kadardır. Zira Efendimiz (sas) “Allah’ın yarattıkları hakkında düşünün. Allah’ın zatını düşünmeyin. Allah’ın zatı hakkında düşünmeye güç yetiremezsiniz.” buyuruyor.Huzur, tahkikî iman kuvveti ve imanî tefekkürle kazanılırBediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur’un dört esas üzerine bina edildiğini belirtir. Bunları acz, fakr, şefkat ve tefekkür olarak sıralar. Dördüncü esas, yani tefekkür, Risale-i Nur’un en önemli esası olarak karşımıza çıkıyor. Üstad Hazretleri’nin gözünde, bütün varlık âlemi bir tefekkür levhasıdır. Şuur sahibi varlıkların yaratılışından maksat da, tefekkür vazifesinin yerine getirilmesidir. Âlemi iki daire ve iki levha şeklinde mütalâa eden Bediüzzaman, bunları şu şekilde sıralar: “Biri, gayet muhteşem, muntazam bir daire-i rububiyet ve gayet musannâ, murassâ bir levha-i san’at. Diğeri, gayet münevver, müzehher bir daire-i ubudi­yet ve gayet vâsi, câmi bir levha-i tefekkür ve istihsan ve teşekkür ve iman.” Bir başka yerde ise, huzurun tahkikî iman kuvvetiyle ve marifetullahı netice veren masnuattaki imanî tefekkürle kazanılacağını belirtir.

26 Kasım 2014 Çarşamba

OKK 41. BLOG TUR: İhanet - Monica McCarty (Tanıtım ve Çekiliş)

Herkese merhaba!!OKK’nin 41. blog turunun konuğu Koridor Yayınları’ndan çıkan, Monica McCarty’nin yazmış olduğu İhanet romanı! Bu kez turumuz Koridor Yayınları ve Söke Un sponsorluğunda bir proje turu olacak! Highland Guard serisinin 4. kitabı İhanet ile Syke Adası'na konuk oluyoruz! Hem adayı, hem de kitabın geçtiği dönemi tanımaya, tanıtmaya çalışacağız. Ve klan liderleriyle birlikte geleneksel İskoç sofrasına oturacağız. Proje turumuzu takip etmek için bizden ayrılmayın! 

Kitabımızı Tanıyalım

Uğruna savaştığı adaletin pençesinde kalmak mı, yoksa onu alev alev saran tutkuya esir olmak mı?

Muhafızlar arasında soğukkanlılığı ve gizli görevlerdeki ustalığından dolayı "Yılan" lakabı ile anılan Lachan MacRuairi güvenilmesi zor biridir. Sadakatini yıllar önce yitirmiş, kayıtsızlığı ise acı bir ihanetle mühürlenmiştir. Ancak Lachan, Bella MacDuff'ı kaçırıp onu kralın taç giyme törenine ulaştırmakla görevlendirildiğinde her şey değişir. Kibirli görünümüyle kontes, onun yeniden aşık olmama yeminini tehlikeye atacaktır.

Tutkulu ve fedakar bir kadın olan Bella, tacı Bruce'a giydirerek hem İngiltere kralına hem de kocasına meydan okuyunca bunun bedelini ağır bir şekilde öder. Kızını ondan uzaklaştırırlar, artık kısıtlanmış olan özgürlüğü de elinden alınmıştır. Barbarca mahkum edildiğinde çocuğunu geri almak için tüm varlığını ortaya koyar, ne var ki bu, çelik bakışlı acımasız savaşçıya ruhunu açmak anlamına gelecektir.

Tur Takvimimiz

25 Kasım 2014 

Duyuru – Takvim – Çekiliş

Çekiliş için tık tık!!

10 tane İhanet – Monica McCarty kitabı hediye ediyoruz, kaçırmayın!!

26 Kasım 2014

Pudra Tozu – Skye Adasına Dair

Kütüphanemden Kitap Manzaraları – Serinin Dayandığı Tarihi Gerçeklik: İngiliz - İskoç Savaşı

27 Kasım 2014

Klan Liderleriyle Geleneksel İskoç Sofrasına Oturuyoruz!Sakız Enginar Blogunun sahibi Lezzet Danışmanı Dilek Yetkiner konuğumuz.

28 Kasım 2014

Kitap Tutkusu – Yazar ve Seri Bilgisi

Fighting!! – Önokuma ve Alıntılar

29 Kasım 2014 

Yorumlar 

Pudra Tozu

Kitap Tutkusu 

Kütüphanemden Kitap Manzaraları 

Fighting!! 

30 Kasım 2014

Bir Tur Böyle Geçti

Katkılarından dolayı Koridor Yayınları ve Söke Un’a teşekkür ederiz.

25 Kasım 2014 Salı

33. İstanbul Tüyap Kitap Fuarı ve Kitap Sihirbazı Alışverişleri

Bir fuar süreci daha geçip gitti. 

Fuar öncesi listeler yapıldı, hazırlıklara başlandı. 

Bu sene çok derinlemesine bir liste yapacak vaktim olmadı malesef :(

Bu sene fuara iki gün gittim. İlki ilk hafta pazar günü Blog ikizim Kitap Tutkusu, Pudra Tozu ve Okuma Seansı'ylaydı. Perşembe günü öğleden sonra Pudra Tozu Ve Kitap Tutkusu'yla 2. kez gittik. 

Pazar günü çok kalabalıktı, hafta içi daha sakin oluyor. İzin aldık işyerlerimizden hafta içi gidebilmek için ^_^

Fuara öğleden sonra gittik çünkü öncesinde Pudra Tozu bizi iş yerinde ağırladı. Çok keyifli vakit geçirdik. Sonra birlikte fuara geçtik. Fuardan sonra ayrılamayıp soluğu Kore Restoranında aldık :) Günü Starbucks'ın yeniyıl kahvelerini deneyerek sonlandırdık. Eve kaçta döndüğümü ne siz sorun ne ben söyleyeyim :D 

Bu sene fuar indirimsizdi. Birazdan bahsedeceğim birkaç istisna hariç çoğu yayıncı %20, %25 gibi komik indirimler yapmıştı. Anadolu Yakasından fuara giden biri olarak gittiğinize değsin istiyorsunuz çünkü o kitapları eve taşımak gerçekten zulüm. Çok üzgünüm ama internetten sipariş verebileceğiniz ve zahmetsizce kapınıza gelebilecekken kitaplar, daha fazla fiyata üstelik onca yol boyu taşımayı hiçbir mantıklı insan istemez. 

Fuar havasını solumak, o kadar kitabı bir arada görmek tabi ki heyecan verici. Ama listemde zaten çok fazla kitap vardı, o nedenle indirimli olanları almaya, diğerlerini sipariş vermeye karar verdim. 

Tam fuar sürecinde de Kitap Sihirbazı 9.90tl kampanyası yapmıştı, fuardan almadığım ve listemde olan kitapları da oradan aldım. Toplamda 10 kitabın siparişini oradan verdim. Şimdi kısaca yayıncılardan bahsedelim. 

Go Kitap hızlı bir giriş yaptı. The 100 ve Yabancı zaten listemizdeydi, Tatlı Şeytan henüz çıkmamış, almak istiyordum :(  Arkadya Yayınları'ndan Gölgelerin Ressamı'nı almayı unutmuşum, internet siparişime ekledim. Sherlock diyor konusunda *_* 

Arkadya Yayınları ve Go Kitap'ın indirimleri güzeldi. Kitaplar 10TL idi.  

Anita 4. Kitap Kaçık Kafe'yi aldım. Camlar Şehri ikizimin hediyesi ^_^ Aldırmadı bana ben alcam diye. Bir de "İkizime en güzel Camlar Şehri'ni verir misin?" demesi beni öldürdü. İkizim bana en güzel kitabı aldı :*

Dex Kitap'ta da çok fazla indirim yoktu. 4tl lik ve 9tl lik birkaç kitap dışında %20 indirim vardı. 9tl olanlardan Meleğin Düşüşü ve Melek'in 2. kitabı Ateş'i aldım. Koruyucu 4tl'ydi şok oldum. Serinin ilk kitabı elimde var, 2.yi de aldım. 

On8 Kitap'tan okuduğum 100 Dünya Üçlemesi'nin son kitabı, Ağaçtaki ve Mevzumuz Derin listemdeki kitaplardandı. Çok yardımcı oldular teşekkür ediyorum.  

Epsilon'u hiç anlamıyorum. Genelde hiç indirim olmadığı için pek uğramam. Bir arkadaşımız için (^_^) Julia Quinn almak üzere uğradık. İlk kez ufak da olsa bir indirim gördüm Epsilon'da. Julia Quinn, Judith McNaught'un bazı kitapları 9.90tl idi. Bir de tanesi 5tl, üç tanesi 12tl diye bir kampanya yapmışlardı. De La Cruz'un diğer 2 kitabı elimde var, olmayan 2 taneyi ve eskiden ilgimi çekmiş olan bir historical olan Gönül Hırsızı'nı aldım. Bir de nihayet Beyaz Düşler'i alarak serimi tamamladım ^_^

Maya Banks'in sadece 3. kitap olan Asla Bir İskoçyalı Sevme fuardaydı. Diğer ikisini internet siparişimde ekledim. Koridor Yayınları'nın da indirimleri güzeldi. 

Fuarda indirimli yayınevlerinden biri de Ephesus Yayınları'ydı. Eksik olan Fatih Murat Arsal kitaplarımı aldım. İki Renk Aşk çıkmamıştı biz gittiğimizde, sonradan Pudram aldı :*

Heidi Betts'in 2. ve 3. kitaplarını alıp serimi tamamladım. 2. yi bir arkadaşımdan alıp okumuştum, elimde yoktu. Ephesus bu sene kupa yaptırmıştı, beyaz rengi de vardı ama ben siyaha bayıldım ^_^

Aspendos Yayınları da en çok indirim yapan  yayınevlerinden biriydi. Yeni kitaplar 10, diğerleri %50 indirimliydi. Tarryn Fisher'ın yeni kitabı der susarım *_*

Yazarla röportajımı okumak için TIKTIK!

Nemesis her fuarda dolu kitap aldığım bir yayınevi. Eksik kitaplarımı İzmir Fuarı'nda aldığım için yeni çıkanları aldım. Aranan Aşk Bulundu malesef fuara yetişmemişti.  En merak ettiğim ise Sarah Maclean'in 3. kitabı Temple'ın hikayesi Aşk Affetmez *_* İlk okuyacaklarımdan biri olacak muhtemelen. Nemesis'in indirimleri oldukça güzeldi. 

Yabancı ve Müptela'da indirim yoktu. O nedenle buradaki 5 kitabı Kitap Sihirbazı'ndan sipariş verdim.  Bu sene 3 Türk yazara şans verdim. Kimliksiz merak ettiğim bir hikaye. Selvi Atıcı'nın online hikayelerini senelerdir görürüm. Okumak için indirmiştim ama bir türlü okumak kısmet olmadı. Pudra Tozu'ndan çok duydum sonra, okuma hevesim katlandı. O yüzden aldığım Türk yazarlardan biri oydu. Şahmelek'i sadece kapaktaki kısa cümle yüzünden aldım. Sonra sevdiğim bloggerlardan Büyülü Ayraç'ta yorumunu görünce içime su serpildi. Umarım severim :) 

3. yazar ise bir aşağıda göreceğiniz Postiga Yayınları'ndan çıkan Hissiz. Onu da sadece kapağı için aldığımı itiraf etmeliyim. Bu şekilde ilgimi çektiler. Bu fuarlık yeni Türk yazar kotam bu kadardı. 

Hissiz'den yukarıda bahsetmiştim. Onun için Öl, Akılçelen'den çıkan Benim İçin Öl serisinin Novella'sı. 2,5 nolu novella elimde yoktu, onun dışındaki diğer 3 kitap elimde var. Tess Gerritsen'dan bir önceki yazımda bahsetmiştim. TIKTIK!

Sana Kapıldım'ın devam kitabı Sana Tutuldum da internet alışverişimden. 

İleriden Üçüncü Mezar'ı Doğan'da indirimde görünce aldım.

Gabriel'in Cenneti'ni de internet alışverişimden alarak seriyi tamamladım. 3. kitap çıkmadan 2.yi okumama kararı almıştım artık okuyabilirim. 

Derin Sularla Şeytan Arasında, Parodi'den ilgimi çeken kitaplardan biriydi, onu da aldım ^_^

Sahaflara da uğradım. Rüzgar Gibi Geçti'yi çok severim, kitaplarını da aldım. Danielle Steel'ler Pudram'dan hediye. Canım benden habersiz alıvermiş ^_^

Eksik Agatha Christie'lerimi tamamlamak adına 2 tane de Agatha aldım. 

Böylece alışverişim sona erdi. 

Fuar alışverişim + İnternet siparişim ^_^

Okuma Seansıyla olduğumuzu söylemiştim değil mi? 

Kendisi bize çift fincanları hediye etmişti. Bu da fuar yorgunluğu üzerine kahvem olsun :)

Sevgiler :*

Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

21 Kasım 2014 Cuma

Mart Menekşeleri - Sarah Jio

Kitap Adı: Mart Menekşeleri

Yazar: Sarah Jio

Çeviri: Nihan Giray

Orijinal Adı: Violets of March

Yayınevi: Arkadya Yayınları

Basım Tarihi: 2012

Sayfa Sayısı: 336

Satın Almak İçin: Kitapyurdu

Yağmur Sonrası Yorumu İçin TIKTIK!Sarah Jio'yla Türkiye'deki Başarısı Üzerine Bir Sohbet İçin TIKTIK! Hayat, birine seni seviyorum demenin kararsızlığını yaşamak için çok kısadır. Joel'un onu başka bir kadın için terk edeceği, evliliklerini bitireceği hiç aklına gelmezdi Emily'nin. Bu yıkıcı anılardan sonra kendini mutlu eden diğer anılara tutundu. Yengesi Bee'nin yanında geçen çocukluğuna. Güzel anıların, gizemli bir tablonun, eski günlere dönme umudunun peşinde Bee Yengesinin yanına döndü.Aklında onlarca soru varken kaldığı odada bulduğu günlük her şeyi daha da karıştırdı. Üstelik çocukluk aşkı Greg ve gizemli ressam Jack'in arasında kalmıştı. Em'in düşünecek ve sorgulayacak o kadar çok şeyi vardı ki...-------------------Bu kitabı ilk gördüğümde mor tutkunu olarak kapağına vurulmuştum. Sarah Jio benim aile-dram türünde okuduğum çok ender yazarlardan biri. Anlatım, dil yine harikaydı. Sarah Jio kitaplarında en sevdiğim şeylerden biri de geçmişe yapılan yolculuklar.

Bir de günlük ve mektup ayrıntısını çok severim kitaplarda ama gün gün okunmasına sinir olurum. Benim elime geçse bir solukta okurum çünkü:p Günlükte anlatılan hikayeyi çok daha fazla sevdim çünkü beni gerçekten çok etkiledi. Yürekten yakalayan bir Sarah Jio kitabı daha... 

PUANIM: ♥♥♥♥

Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Toplumsal problemlerin çözümü sünnette

Sünnetleri çok dar bir kapsamda ele alıyoruz. Oysa ferdî ve içtimaî olarak ikiye ayrılıyor. Öğrencilere burs vermekten sigortalı işçi çalıştırmaya, selamlaşmaktan komşularımızı gözetmeye varıncaya kadar yaptığımız birçok davranış toplumun inşasına katkı sağlayan içtimai sünnetlerden.Sünnetleri say’ denildiğinde yemeğe besmeleyle başlamak, suyu üç yudumda içmek, dişleri misvaklamak, güzel koku sürmek gibi fiilleri sıralayıveriyoruz. Ancak Peygamber Efendimiz’in (sas) sünnet-i seniyyesi, bunlardan ibaret değil. Dargınları barıştırmak, affetmek, komşuyu gözetmek, mesainin hakkını vermek, işçiye sigorta yapmak, güven veren bir Müslüman olmak da sünnet.Lügatte ‘gidişat, takip edilen yol’ anlamlarıyla yer alan sünnet, Peygamberimiz’in yeme-içme, uyuma şekli, giyinme ve temizlenme durumlarını akla getiriyor. Sünnet bundan ibaret görülünce hadisteki ‘şehid sevabı’ müjdesini anlamak biraz güçleşiyor.Fatih Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Hasan Yenibaş, “Ümmetimin fesada düştüğü bir zamanda, sünnetime sımsıkı sarılan şehit sevabı kazanır.” hadisini nazara veriyor. Burada sünnete sarılanlara ‘şehit sevabı’ (bazı rivayetlerde ise yüz şehit sevabı) verileceği müjdeleniyor. Bu müjdenin büyüklüğü ilk bakışta kavranamayacağından sünnetin anlamını ve ‘ümmetin fesada düştüğü zamanı’ iyi irdelemek gerekiyor.Yenibaş, sünneti çok dar bir kapsamda ele aldığımızı söylüyor. Sünnetleri ferdî ve içtimaî (toplumsal) sünnetler şeklinde ikiye ayırıyor. Yemeğe besmeleyle başlamak, suyu üç yudumda içmek, eve sağ ayakla girmek, diş misvaklamak ferdî sünnetlerden ve bu davranışlar hiçbir dönemde terk edilmemiş. Ancak içtimaî boyutu olan sünnetler de var ki, toplum bazında hayatiyet kazanmaları gerekiyor. Öğrenciye burs vermekten komşu hakkını gözetmeye, sigortalı işçi çalıştırmaktan mesainin hakkını vermeye varıncaya kadar hepsi içtimai sünnet kapsamına giriyor. Aslında bu sünnetler, toplumdaki bir kısım problemlerin çözümüne katkı sağlıyor. Tabii uygularsak…Yenibaş, bugün toplumsal problemleri çözemediğimize dikkat çekiyor. İnfak etme sünnetini ele alarak söze başlayan Yenibaş, “İnfak etmek, Efendimiz’in önem verdiği bir uygulama. Onun farz olan kısmı zekât vermek ki farzlar da sünnet kavramı içinde yer alır. Sadaka vermek kimi durumlarda vacip olur, kimi durumlarda müstehab. Aslına bakarsanız sünnet, şemsiye bir kavram. Efendimiz’in farzıyla, vacibiyle, müstehabıyla bize bıraktıkları da sünnet.” diyor.Yardımlaşma; toplumdaki maddi dengeyi sağlama ve uhuvveti artırma adına önem taşıyor. Efendimiz, Allah için mutluluk duyarak veriyor, gelen hediyeleri ve ganimetleri hiç bekletmeden infak ediyordu. İncitmeden verebilmek, karşılık beklememek O’ndan (sallallâhu aleyhi ve sellem) öğrendiğimiz güzel hasletlerden ve bu sünnet sadece zenginleri kapsamıyor. ‘Allah yolunda harcayın’ ayeti hepimizi bağlıyor.Hasan Yenibaş’ın ifadesiyle bugün infak ederek fakirlik problemini çözemiyoruz. Fert olarak çok zengin ve cömert olsak bile-üç beş kişiye yardım etmekten öteye geçemiyoruz. Fakat infak sünnetinin hayata geçirilmesiyle birçok sorun çözülebilir. Bu da belli yardım kuruluşlarının organizasyonuyla olabilir. Hasılı, organizasyonlarla külli imkânlar oluşturup yardımların her yere ulaştırılmasına vesile olmak sosyal sünnetin hayata geçirilmesi anlamına geliyor. Kimse Yok Mu gibi dernekler dünyanın dört bir yanına temsilcilikler açarak problemleri yerinde görüp çözüm üretme yoluna gidiyor. Fert olarak Somali’nin bir köyündeki su ihtiyacını, orada kuyu açılması gerektiğini bilemeyiz ya da sel baskını, deprem gibi afetlerde elimiz çok kısa mesafelere erişir. Yahut 50 bin öğrenciye burs verme organizasyonuyla bir neslin problemini çözebiliriz ve bunları yaparak Efendimiz’in toplumsal hayata dönük sünnetlerini ihya etmiş oluruz. Dolayısıyla modern çağın imkânları çerçevesinde kurumsal bir kimlikle içtimai sünnetleri hayata taşımamız mümkün.İŞÇİNİN SİGORTASINI ÖDEMEK İÇTİMAÎ SÜNNET“Dindar kesim, içtimai sünnetlerin farkında olmadığı gibi sünnetin hayata taşınmasına da karşı duruyor. Elimizi vicdanımıza koyalım, Müslümanlar olarak toplumun hangi problemini çözüyoruz? Ne fakirlik ne ihtilaf ne de cehalet problemini çözebildik.” diyen Yenibaş, ashab-ı suffa örneğini veriyor. Efendimiz, cehaletin önüne eğitimle geçiyor. Resûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem), Bedir Savaşı’ndaki esirleri 10 Müslüman çocuğa okuma-yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakıyor. Bu çocuklar arasında ileride vahiy kâtipliği yapan ekibin başında yer alacak olan Zeyd bin Sabit de var. Birkaç sene içinde Medine’de okuma-yazma bilmeyen kimse kalmıyor. Mescitle sınırlı kalmayan eğitim, evlerde akşam dersleriyle devam ediyor. Efendimiz, kadınlara da haftalık dersler veriyor. Yenibaş’a göre bugün cehaletle mücadele eden eğitim kurumlarına karşı çıkmak, Efendimiz’in sünnetini anlamamak olduğu gibi sünnete de karşı çıkmak anlamına geliyor.İşçinin sigortasını ödemek, mesailerine riayet edilmesi, ibadet edebilmesi için ortam hazırlamak da toplumsal sünnet dairesine giriyor. Yenibaş’ın ifadesiyle bunlar ferde bakan tarafıyla topluma dönük sünnetler. Örneğin Efendimiz’in işçiyle alâkalı “Yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin.” beyanı işçi-işveren münasebetleri açısından çerçeveyi belirliyor. Ya da “İşçinin emeğinin karşılığını alnının teri kurumadan veriniz.” hadisi… Eğer işveren işçiyi çalıştırıp parasını vermiyorsa veya geciktiriyorsa sünnete aykırı davranıyor demektir.İçtimai sünnetler bu kadarla sınırlı değil. Yenibaş, komşuluk hakkını gözetmenin de içtimai bir sünnet olduğunu söylüyor. Zira “Cebrail bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.” hadisi, komşuluk hakkının ne denli önemli olduğunu ifade ediyor. Allah Resulü, komşuluk ilişkileri konusunda da en kamil örnek. Bugün ise insanlar ölüyor ama cenazesi bir hafta sonra fark ediliyor. Yenibaş, bunu toplumun bir ayıbı olarak görüyor ve “Efendimiz’in tavsiye buyurduğu komşuluk hakkına ait meseleleri canlandırabilsek birçok sorunumuz çözülür.” diyor.Hasan Yenibaş, affetmenin de içtimai bir sünnet olduğuna temas ediyor. Allah’ın “O takvâ sahipleri ki, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler.” ayeti ancak takva sahiplerinin affedici olabileceğine işaret ediyor. Bunun yanı sıra Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) amcasını şehid eden Hz. Vahşi’yi affetmesi, şahsi hiçbir meseleden dolayı kimseden davacı olmayışı da örnek almamız gereken davranışlarından. Demek ki affedici olmak, toplumsal huzura kavuşma yolunda önemli bir merhale.KARDEŞLİK TESİS EDİLMELİYenibaş’a göre dargınları barıştırmak da içtimai sünnetlerden. Zira ihtilaflar, dargınlıklar toplumun damarlarına işlemiş durumda. Ferdî olarak bu konuda gayret gösterebiliriz ama ülke çapındaki problemleri, değişik kesimleri bir araya getirmeyi, buzları eritmeyi ancak kurumsal kimlikler, vakıflar ve dernekler üzerinden gerçekleştirmek mümkün. Efendimiz’in bu davranışını hayata taşıyacak misyon ortaya konulmalı ve kardeşlik tesis etme yolunda çaba sarf edilmeli. Nitekim Efendimiz, Evs ve Hazrec kabilelerini birleştirmiş, ensarla muhaciri kardeş ilan etmiş, herkesi birleştirecek bir anayasa ortaya koymuş ve toplumdaki ihtilafları gidermiş. Bugün ihtilaflar had safhada. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı gibi vakıflar kurulabilir, televizyon programları, seminerler, sempozyumlar düzenlenip bu konuda çeşitli adımlar atılabilir ve Efendimiz’in bir sünneti modern dönemde hayata taşınmış olur.İçtimai sünnetler içinde belki de en çarpıcı olanı, güven veren bir Müslüman olabilmek. “Müslüman’ın güven verici bir kimliğe sahip olması içtimai bir sünnettir.” diyen Yenibaş, bugün yaşanan güven bunalımını anlatıyor ve Müslüman’ın mantığındaki bozulmaya dikkat çekiyor: “Efendimiz ‘Hırsızlık yapan kızım Fatıma da olsa cezalandırırım.’ buyuruyor ama bugün toplumda belli insanlar suç işlediği zaman ‘Çalıyor ama çalışıyor’ deniliyor. Böyle bir Müslümanlık anlayışı yok. Ne yazık ki İslamiyet temsil edilemiyor. Bunların aşılması ise Efendimiz’in miras bıraktığı sünnetlere sımsıkı tutunmamıza bağlı.” şeklinde konuşuyor.Peki, bugün içtimai sünnetler hayatımıza ne kadar nüfuz ediyor? Bütünüyle yok denemez fakat toplumun temel problemlerini çözecek nitelikte sarılmıyoruz hiçbirine. Yenibaş’ın tabiriyle, ferdî sünnetleri nazara verip ‘sünnet’ kavramı Efendimiz’in beşerî davranışlarıyla değerlendiriyoruz. Oysa ki sünnetler Müslüman’ın hayatına kıvam kazandırıp onu Allah’a ve Resulü’ne yaklaştırmakla kalmaz, medeniyetin ve İslam kültürünün temelini oluşturur, Müslüman’ın düşünce dünyasını, hayat felsefesini kuşatır.Sosyal sünnet hayatımızın her yerindeFatih Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhit Mert'e göre İslam evrensel bir din ve Efendimiz'in tebliği her asra, her topluma şamil. Allah “Biz seni bütün insanlara gönderdik.” buyuruyor ki sosyal hayatı kuracak unsurlardan biri vahiydir, vahyin hayata aktarılışı da sünnettir. Efendimiz'in kalıcı ve kurucu davranışları için sosyal sünnet tabirini kullanabiliriz. Bu perspektiften bakınca bütün sosyal davranışlar sosyal sünnet kapsamına giriyor. Oysa sünnet kavramı bireysel fiillere indirgenmiş durumda. “Hayatın her cephesini kurabilecek yeterlilikte ve derinlikte bir sünnet malzemesi var. Ama sünneti şahsi şeylere indirirseniz alanını daraltırsınız.” diyen Mert'in ifadesiyle, her bir ferdî sünnet hayatî önemi taşıyor ancak ‘sünnetleri say' dediğimizde herkes belli bir noktada tıkanıyor. Halbuki sosyal sünnetler aile içi ilişkilerimizden tutun, komşuluk, işçi-işveren, ticarî, hukukî ilişkilere kadar her alanı kucaklıyor. İslam bireysel bir din olsa da toplumsal yönü ağır basan bir din. Toplumsal sünnetlere riayet etmediğinizde ilkeleriniz de kalmıyor, zira bu sünnetler toplumsal vicdanın oluşmasını sağlıyor.

17 Kasım 2014 Pazartesi

Gerilimin Kraliçesi Türkiye'de! (Bu da Benim Tess Gerritsen Maceram :p )

Tess Gerritsen Türkiye'ye geldi gelecek derken ortam pek bir hareketlendi. Ve harika bir ziyaret oldu bana göre.

Kendisi henüz Türkiye'ye gelmeden basında da hareketlenmeler başladı. Ben de bu bağlamda kendisi hakkında iki kitap ekinde yazı yazdım. Yazılar vesilesiyle de kendisiyle iletişime geçme, daha yakından tanıma fırsatı buldum. Hayatımda görüp görebileceğim en mütevazı insanlardan biriydi sanırım. Yardımseverliği, güler yüzü, iyi niyeti de cabası. 

Sonra yüz yüze görüşme fırsatı buldum. El sıkışırız demiştim ama bana sarılıvermesin mi? o.O 

Şaşırdım ama gülerek bağrına basması çok hoşuma gitti. Çok tatlı bir andı bana göre. O günün anısı çok özel bende ^_^ 

Fazla anlatmak istemiyorum. 

Geldiği günden beri birçok yerde imza verdi, binlerce hayranıyla buluştu. Çok yoruldu ama asla şikayet etmedi. Kalbimi bir kez daha kazandı. 

İmzalı kitabım, gazete yazılarım ve güzel anılar kaldı geriye ^_^

İlk yazım Star Gazetesi kitap eki içindi.

İkincisi ise Aydınlık Gazetesi kitap Eki için. 

Kendisi hakkında yazdığım ayrıntılı yazıyı okumak için aşağı davet ediyorum sizi. Ama önce, kendisini görememiş, kitap imzalatamamış okuyucuları Okuyan Kızlar Kulübü Facebook Sayfasındaki yarışmaya davet edeyim. Şimdi yazıya geçebiliriz: 

"Tıbbi Gerilimin Kraliçesi" olarak adlandırılan Tess Gerritsen dünyaca ünlü bir tıbbi gerilim yazarı. Yazar 33. İstanbul Tüyap Kitap Fuarı kapsamında sevenleriyle buluşacak  ve birçok etkinliğe katılacak.  Bunlardan bahsetmeden önce kendisini biraz tanıyalım.  Çocukluğundan beri en büyük tutkusu yazmak olan Tess Gerritsen, hayalinde yazar olmak varken  önce antropoloji eğitimi ardından babasının zorlamasıyla tıp eğitimi almış. Böylece doktorluğa adım atan Tess, dahiliye uzmanı olarak  çalışma hayatını başarıyla sürdürmüş. Ancak eksik bir şeyler olduğu hissi yakasını bırakmamış. Yazmak içinde bir yerlerde ukde kalan yazarın yoğun hastane günlerinde kaçış noktası ise yine "kitaplar" olmuş. Kitap okumak onu dinlendiriyormuş ve özellikle romantik gerilim kitaplarından çok hoşlanıyormuş. En sonunda denemeye karar vermiş ve yazım hayatına sevdiği türden bir kitap yazarak, romantik gerilimle adım atmış. Ardından içlerinde Ruhundaki Zehirle Yüzleş, Aşk Ölümden Uyanıştır, Gece Yarısından Sonra'nın da bulunduğu sekizden fazla romantik gerilim kitabı yazan yazarın yazım dışındaki en büyük hobilerinden biri ise seyahat etmek diyebiliriz. Rusya'ya seyahat ettiği dönemde organ mafyası tarafından kaçırılan çocuklar hakkında bazı haberler duymuş. Dehşete düşen yazar bu olayı araştırmaya başlamış ve bu süreçte bir cinayet masası dedektifiyle de konuşma imkanı  bulmuş. Olaylardan çok etkilenen Tess, bundan yola çıkarak Hasat adlı kitabını kaleme almış. Hasat kitabının önemi ise hem yazarı ilk kez listelere taşıyan kitap, hem de kendisinin ilk tıbbi gerilim kitabı olması. Bu kitaptan sonra tıbbi gerilim türünde kitaplar yazmaya devam etmiş. Ayrıca artık yapmak istediği işin yazarlık olduğundan emin olan Tess, radikal bir karar vererek doktorluk hayatını bırakmış. Doktorluk kariyerinin kendisine sağladığı en büyük yarar ise kitaplarını yazarken kendi anılarından faydalanıyor olması. Doktor Maura Isles karakterinin çıkış noktası ise yine kendisi. Karakterin yazarla aynı okuldan mezun olmaları, hayata aynı bakış açısıyla bakmaları ve hatta aynı model araba kullanmaları gibi birçok ortak yönü var. Isles karakteri, yazarın adını en çok duyurduğu tıbbi gerilim serisi  Rizzoli&Isles'tan.  Martı Yayınları tarafından Türkçe'ye kazandırılan serinin yine seriden adını alan oldukça popüler de bir dizisi var. Serinin on kitabı hem yurtdışında, hem ülkemizde yayınlanmıştır.  Acar Polis Dedektifi Jane Rizzoli ve işinde usta adli tıp uzmanı Maura Isles etrafında dönen, Boston'da geçen serinin on birinci kitabı, Afrika'da safari yaparken kaybolan bir turist grubunu konu alan "Die Again" in Amerika'da Aralık ayında çıkması bekleniyor. Rizzoli, tek kadın dedektif olarak mücadeleci ve erkeksi bir kadın. Aksi takdirde o ortamda var olabilmesi imkansız. Yanında doğal olabildiği tek kişi Isles. Isles ise dışarıdan iyi giyimli, kadınsı bir imaj çizse de erkeklerle arası o kadar iyi değil. Hatta bir adli tıp uzmanı olarak ölülerle arası dirilerle olduğundan daha iyi. İki kadının arasında hem partner ilişkisi, hem de bir dostluk kuruluyor. Dizi ayrıca polisiyelerde ve gerilimlerdeki erkek temelli yapım klişesini kırdığı için de ayrıca seviliyor. Yazar da kitaplarının merak edilmesini sağladığı ve karakterleri daha fazla insan tarafından tanındığı için diziden memnun.  Bu işe girerken bu kadar tanınacağını ve okunacağını bilmeyen Tess; dünya genelindeki başarısına hala inanamıyor.

Tess Gerritsen, başarısını; ilhamını gerçek hayattan aldığı, uzun uzun araştırdığı, kendi deneyimleri ve hayal gücüyle yoğurduğu kitaplar yazmasına borçlu. Sıkı bir gündem takipçisi olan yazar, gerçek hayatta işlenen suçların, kurgu suçlardan daha acımasız olduğunun farkında. Meraklı yapısının yanı sıra oldukça araştırmacı bir insan. Konusuna karar verdiğinde aylarca bu konuda araştırma yapmaktan çekinmeyen yazar, Yörünge kitabında Uluslararası Uzay İstasyonu hakkında bir şeyler yazabilmek için için aylarca Florida, Texas'taki NASA tesislerine ziyarette bulunmuş ve araştırma yapmış. İlgisini çeken her konu hakkında yazabilen yazar, karakterlerini yazmaya başlamadan önce uzun uzun düşünmez, yazdıkça tanışırmış onlarla. Ona kalırsa bu süreçten oldukça memnun.

Kitapları 40 dile çevrilen ve dünya genelinde 25 milyondan fazla okura ulaşan yazarın ülkemizde de binlerce hayranı var. Hayranlarıyla bir kez daha buluşmak için 33. İstanbul Tüyap Kitap Fuarı'nda olacak. Bir kez daha; çünkü yazarın ülkemize ilk gelişi değil bu. Daha önce defalarca turist olarak geldiği ülkemize 2011 yılında da fuar dolayısıyla gelmişti kendisi. Eşiyle seyahat etmekten hoşlanan yazar turist olarak geldiği dönemde ülkemizin batı kıyılarını boydan boya gezdikten sonra  iç kesimleri de ziyaret etmiş. Dostane tutum ve misafirperverliğe hayran olan yazarı en çok da fuarda kendisiyle tanışmaya ve imza almaya gelen okurlarının çokluğu şaşırtmış. Türkiye ziyaretinden memnun kalan yazar, bu yolculuğuyla ilgili bir de yazı kaleme almış.

Bu seneki programı kapsamında önce İzmir'i ziyaret edip hayranlarıyla buluşacak olan yazar; sonraki günlerde İstanbul'da hem imza günlerine katılacak, hem de Üsküdar Üniversitesi'nde Sevil Atasoy'la Söyleşi yapacak, öğrencilerle de tanışacak. Stephen King tarafından korku ve gerilim edebiyatın ustası olarak gösterilen; dünyada ve ülkemizde bu kadar çok sevilen bir yazarı ağırlamak oldukça sevindirici bir durum. Kendisiyle ve yeni kitabıyla Martı Yayınları standında buluşabilirsiniz.

Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

14 Kasım 2014 Cuma

Allah kimlerle konuşmayacak?

Emr-i hak vaki olduğunda her canlı, fani dünyadan bir gün ayrılacak. Kıyamet günü gelip çattığında, kimisi Cenab-ı Hakk’ın cemalini görmeyi, kimisi O’nunla konuşmayı beklerken, Allahu Teâlâ o dehşetli günde bazılarıyla konuşmayacak, yüzlerine bakmayacak ve onları temize çıkarmayacak.O gün birtakım yüzler aydındır. Rablerine bakarlar.” Kıyamet Sûresi’nde geçen bu ayet cennet ehline verilen nimetlerin en büyüğü olan Allah’ın cemaline bakmanın ehemmiyetini gösteriyor. Ancak ahirette Cemalullah’ı görmekten daha önemli bir şey varsa, o da hiç şüphesiz Cenab-ı Hakk’ın kulunun yüzüne bakmasıdır. İmam Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste İnsanlığın İftihar Tablosu Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor: “Üç zümre vardır ki, Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz... Onlara ayrıca can yakıcı bir azap da vardır.”Burada bahsi geçen vasıfların kadın, erkek, bir zümre veya cemaate ait olup olmamasına değil, bu vasıfları taşıyanların karşılaşacağı muameleye odaklanmakta fayda var. İlk etapta kendisine Allah’a muhatap olma istidadı verilen insanla, Allah’ın konuşmayacağından bahsediliyor. Bu vasıflara sahip olanların felaketi belki de bu cümleyle başlıyor. Oysa Rahman Sûresi’nde; Allah, beyanı yaratmasını bir nimet olarak zikrediyor. İnsanın en çok konuşmaya, sesini duyurup, derdini anlatmaya muhtaç olduğu bir günde ona, sözünün dinlenmemesinden daha büyük azap olabilir mi? Medet isteyip, çırpınıp duracağı bir zamanda, yardımına koşacak yegâne Zat, onu hiç dinlemeyecek ve kendisine muhatap kabul edip konuşmayacak. Kur’ân-ı Kerim’de bu tablo Mü’minûn Sûresi’nin 108. ayetinde, “Kesin sesinizi ve benimle konuşmayın.” ifadesiyle açıklanıyor. Ayetin tefsirinde ise, “Sizin konuşma yeriniz dünyada idi... Orada konuşacak ve ‘üns billahı’ yakalayacaktınız. Dünyada iken Cenâb-ı Hakk’a enîs olmadınız. Bugün de O, sizin enîsiniz değildir.” yorumunu yapıyor Fethullah Gülen Hocaefendi.Hadiste ikinci olarak belirtilen ‘Allah onlara bakmaz.’ beyanı, insanların en çok rahmet nazarına muhtaç olacakları o günde, Cenab-ı Hakk’ın onlara kat’iyen rahmet nazarıyla bakmayacağını gösteriyor. O gün bazı yüzler parlarken, bazılarının asık olmasının sebebinin, Âlemlerin Rabbi’nin rahmet nazarıyla bakmaması olduğunu söylemek mümkün. Herkes ismiyle çağrılır ve bir vesileyle kurtuluşa ererken, kendilerine bakılmayan bu insanların durumu ne acı! Rahmeti sonsuz bir Rabb’in, insana bir an dahi bakmaması, ne büyük bir azap, ne korkunç bir akıbet olsa gerek.Üçüncü durum ise, “Allah onları temizlemez veya temize çıkarmaz.” İnsanlar, burada temizlenip, oraya tertemiz gitmeli. Temizleme ameliyesi dünyada yapılır. Ahirette ise insanı ancak cehennem temizler. Onun için Cenâb-ı Hak, onları tezkiye de etmeyecek. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, her geçen gün kıyametin daha da yaklaştığını anlatırken, dünyanın pisliklerinden temizlenmek için bir gusül almak gerektiğini anlatıyor. “Yoksa cennet ehli olanlar bizi aralarına kabul etmezler. Yoksa bu dünyadan kirli gidenleri ancak cehennem temizler. Zaten cehennemin bir vazifesi de bu değil mi?” diye soruyor. Rivayet edilen hadis-i şerife ve manasına bakılınca temizlenme yerinin dünya olduğu bir kez daha görülüyor. Âlemlerin Rabbi, bahsedilen bu zümredeki kullarının yüzüne bakmayıp, onlarla konuşmayıp ve onları temizlememesinin neticesini ise şöyle anlatılıyor: “Onlar için can yakıcı bir azap vardır.” Ve bu azap Allah’ın yüzüne bakmayacağı kulların kaçınılmaz sonudur. Her türlü küfür, isyan ve günahla, kalbini, ruhunu, duygularını kirletmiş, hırpalamış, biçare insan perişan haline bakıp, “Âlemlerin Rabbi beni ve günahlarımı temizler mi?” diye ümitle bekler.Allah’ın konuşmayacağı başka kimler var?İmam Müslim’in rivayet ettiği hadis-i şerifteki üç zümre dışında, Allahu Teâla’nın ahirette konuşmayacağı kimseleri ve vasıflarını anlatan çeşitli hadis rivayetleri bulunuyor.Halkıyla ilgilenmeyen ve ihtiyaçlarını gidermeye çalışmayan hükümdarEbu Meryem El-Ezdî (ra), Muâviye’ye (ra) şöyle der: “Ben Resûlullah’ı (sas) şöyle buyururken dinledim: Allah Teâlâ bir kimseyi Müslümanların başına idareci yapar, o da halkın işlerinin bitirilmesine, ihtiyaç ve sıkıntılarının giderilmesine engel olmaya kalkarsa, kıyamet gününde Allahü Teâlâ da onun işlerinin bitirilmesine, ihtiyaç ve sıkıntılarının giderilmesine engel olur.”Oysa idareci halktan kopuk vaziyette yaşamayıp, onlarla iç içe olup dertlerini sıkıntılarına yardımlarına koşması gereken kişidir. Topluma kapılarını kapayan, onlarla ilgilenmeyen idarecilerin kıyamette Allah’tan hiçbir yardım göremeyeceği bildiriliyor. Yanındaki suyun fazlasını yolcuya vermeyen kimseEbû Hüreyre (ra)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Allah Teâlâ kıyamet gününde üç kişiyle konuşmaz, yüzlerine bakmaz ve kendilerini temize çıkarmaz, onlar için acıklı azâb vardır:Biri, yolculuk sırasında ihtiyacından fazla suyu olup da onu öteki yolculardan esirgeyen kimse.İkincisi, ticaret malını ikindiden sonra satarken, onu şu kadar fiyata aldım diye yemin eden, gerçek öyle olmadığı halde müşterinin kendisine inandığı kimse.Diğeri de, bir devlet başkanına dünyalık hatırına biat sözü veren, kendisine para pul verirse sözünde duran, vermezse sözünden cayan kimsedir.Kim bu üç zümre?Peki, Cenab-ı Hakk’ın Cemalullah’ından, merhametinden, affından, gölgesi altında bulunmaktan mahrum bırakıp, böylesine dehşetli bir akıbete insan nasıl duçâr oluyor? Hadiste bahsedilen üç zümre kim? Kimdir onlar ki, Allah onlarla konuşmayacak, onların yüzlerine bakmayacak ve onları asla temizlemeyecek? Ve kimdir onlar ki, onlara can yakıcı bir azap hazırlanmıştır?Eteklerini sürüye sürüye gezenAllah Resûlü (aleyhi ekmelü’t-tehâya) hadis-i şerifin devamında bu üç zümreyi sırasıyla anlatıyor. İlk zümre, eteklerini sürüye sürüye gezen kimselerdir. Bu söz, enaniyet, kibir ve gururdan kinayedir. Gurur ve kibrin nasıl kötü bir illet olduğu ve nasıl kötü neticeler doğurduğu birçok âyet ve hadiste ayrı ayrı ele alınıp işlenir. Meselâ, bir hadislerinde Efendimiz, “Kalbinde zerre miktar kibir bulunan insan cennete giremez.” buyuruyor. Çünkü kalbinde zerre kadar kibir ve gurur bulunana Allah (celle celâluhu) hidayet yollarını kapatır. Cenâb-ı Hak, Yüce Beyan’da şöyle buyuruyor: “Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri, ayetlerimden uzaklaştıracağım. (Onları anlamayacaklar). Onlar, bütün mucizeleri görseler yine de iman etmezler. Doğru yolu görseler, onu yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen onu yol edinirler. Bu durum, onların ayetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir.” (A’râf, 146) Bir kudsî hadiste Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “Kibriya, benim ridâm, azamet ise benim izârımdır. Kim benimle bu mevzuda münakaşaya kalkışırsa onu (başaşağı getirir) cehenneme atarım.”Yaptığı iyiliği başa kakanHadis-i şerifte resmedilen talihsiz ikinci zümre, mennân/iyiliklerini başa kakan kişi. Allah (celle celâluhu), ona mal ve mülk vermiştir ki, bu nimetlerden kendisi istifade ettiği gibi, başkalarına da infakta bulunsun, Cenâb-ı Hak da ona, bu infakına mukabil, birine binle karşılık versin. Ancak bu insan infakta bulunmadığı gibi, bazen verse de, onu da başa kakmak ve minnet etmekle iptal eder. Oysa ki hem o mal hem de kendisi Allah’ın mülkü ve memlûkü idiler. Onun bütün vazifesi Cenâb-ı Hakk’ın malını tevzi etmekten ibaret iken o, asıl mülk sahibi gibi insanlara minnet etme sevdasına düşmüştür. Bu ne büyük bir gaflet, bu ne korkunç bir düşüştür! Bu insan, cimrilik yapmakta, verdiği zaman da başa kakmaktadır. Efendimiz bir hadislerinde cimri hakkında şöyle buyuruyor: “Cimri, Allah’tan uzaktır. Cennet’ten uzaktır. İnsanlardan uzaktır. Cehenneme yakındır.”Malına yalan yeminle revaç verip satmaya çalışanNormal zamanda bile yemin etmek doğru değilken, yalan yere ve sırf dünyevî menfaat temini gibi cimrilik duygusuna kapılarak yemin etmek ve böylece malına revaç kazandırıp onu satmaya çalışmak, insanı yine karanlık akıbete doğru sürükleyen üçüncü tablodur. “Allah onları temizlemeyecektir.” ikazı da buna işaret ediyor.

7 Kasım 2014 Cuma

Namaz neden huzur verir?

Namaz, ‘müminin miracı’, ‘kalbin azığı’ olur da insan psikolojisine tesirleri olmaz mı? Namazın şahsiyetli bir insan olma yolunda bize kattıklarını Esma Sayın, Namaz ve Karakter Gelişimi adlı kitapta topladı. Sayın’a göre huşu içinde ikame edilen namaz, birçok soruna çözüm olacak etkilere sahip.Acı ama gerçek: Allah’ı görüyormuşçasına kılınması gereken namazla aramıza, o anda gözümüze çok ‘mühim’ görünen birtakım dünyalık işler giriyor. Halimiz, yıllar önce yayınlanan bir karikatürdeki reklam arasında namaz kılmaya çalışan çift’in durumu gibi. Dizi, reklam arası verdiğinde yatsının sünnetini, bir sonraki arada da farzını kılma planları yapan karı-kocanın hali abartılı olsa da gerçeklerden büsbütün kopuk değil. Günlük koşturmacanın içinde unuttuğumuz ya da tam olarak idrakine varamadığımız gerçek, namazın, kulun Allah’ı ile en fazla yakınlaştığı zaman dilimlerinden başkası olmadığı. Tasavvufi ve fıkhi açıdan onlarca hatta yüzlerce tanımı yapılabilecek kadar da derin bir mevzu. Namaz, ‘dünya ve ahiretle ilgili bütün bağlardan soyutlanma’ olarak da tanımlanıyor, Allah’ı hatırlama ve O’na boyun eğme halini de ifade ediyor. En sade şekliyle özünde bir ‘vuslat’ anı namaz. Ve kavuşmaların en kıymetlisi. Bu sebeple de her değerli fiilde olduğu gibi kıymetini idrak ettiğimiz ölçüde nasipleneceğiz ondan. Namazın Arapçadaki karşılığı olan salat’ın ‘sıli’ kökünden gelmesi, bilmek isteyene çok şey anlatıyor. Sıli, ateş demek. Hani şu, altını artık maddelerinden kurtarıp saflığına kavuşturan, demiri çelik haline getiren hatta çayı demleyen ve lezzet bulduran ateş...Namaz, insana Allah tarafından önemsendiğini hatırlatıyor“Kul, namaz vasıtasıyla Allah’ın nurani ateşlerine maruz kalır ve O’nun isimleriyle bütünleşirse kendi kusurları yok olur ve öz benliği olan İlahi özünü keşfeder. Tabii namazı şeklen değil, şuurla kılarsa.” Bunları biz demiyoruz. Namazın insan psikolojisine etkilerini içeren tez çalışmasını kitap haline getiren Adıyaman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Esma Sayın aktarıyor. Sayın’ın Nesil Yayınları’ndan çıkan ‘Namaz ve Karakter Gelişimi’ başlıklı kitabı, Allah Teala’yı görüyormuşçasına kılınan namazın karakter gelişimindeki muazzam etkilerine dikkat çekiyor.Namazı, ‘Allah, kainat ve insan döngüsünde insanı Rabbiyle, kainatla ve bütün varlıklarla bütünleştiren bir süreç’ olarak tanımlayan Sayın, bu bütünlük duygusunun insana psikolojik bir rahatlama verdiği görüşünde. Kendisinden konuyu biraz açmasını istediğimizde ‘kişisel gelişim kitaplarına’ taş çıkartacak tespitler yapıyor. Namazda insanın bir mümin olarak, bir kul olarak kimliğinin farkına vardığını anlatan Sayın, bunu rükunların tek tek içerdiği manalarla açıklıyor. Kıyama dair tespitleri şöyle mesela: “Kıyamda Allah’ın huzurundasınız ve Allah tarafından önemseniyorsunuz. Bu önemsenmek, değer verilmek kişiye psikolojik rahatlama sağlıyor. Kıyamda Allah’ın huzurunda bulunduğunu hisseden insan, Allah karşısında sevilen ve değer verilen bir varlık; Allah’ı seven ve değer veren bir insan olduğunu idrak eder. Yani namaz kılan bir birey, Allah huzurunda insan, mümin ve Müslüman kimliklerini benimseyecektir. Kıyam duruşunda insan kendisinin toplumdaki rolünü, yerini, idealini, amacını arama çabasında anlamlı bir yol kat eder.”Rükuya gelince, yine önemli tespitleri var Sayın’ın: “Rükuda Allah’ın huzurunda saygıyla eğiliyorsunuz. Bu, Allah Teala’nın size duyduğu saygının neticesidir. Bu saygı duruşu aslında Allah’ın size saygısının ifadesi. Hz. Mevlânâ diyor ki; ‘Kulunun sübhane Rabbiye’l-azîm (Rabb’im seni tesbih ve tenzih ederim) demesi Allah Teala’nın o kadar hoşuna gider ki, kuluna tekrar huzura gelme imkânı verir’. Yani hatalarınızdan, pişmanlıklarınızdan dolayı Allah’ın huzuruna geliyorsunuz fakat Allah sizi yine sayılmış kulları arasına katıyor ve tekrar huzuruna alıyor. Rükuda Allah’ın size duyduğu saygıyı hissetmiş oluyorsunuz. Bu, özsaygı açısından çok önemli. Bununla beraber insan, kendine duyduğu saygı neticesinde çevresindeki insanlara da saygı duymayı öğrenecektir.”Secde ise sadece Allah için yapılan, mutlak bir teslimiyet ve mutlak bir saygı demek olan yere kapanma halini ifade eder. Allah’a mutlak bağlılığını, sevgisini ve saygısını secde vasıtasıyla en yüksek düzeyde sunan bireyin hatalarını ve olumsuz özelliklerini ayaklarının altına alır gibi sıfırladığını söyleyen Sayın, “O’nun isim ve sıfatlarının tam anlamıyla algılanıp ahlâkî bir olgunluk seviyesine yükseldiğinde birey kendi İlahi özünü keşfeder. Bütünlük duygusu en üst noktada yaşanır.” diyor.Namazın sağladığı özgüven Allah’tan kopuk bir özgüven değil. Psikologların hayattaki en değerli duygulardan birini yalnızlaşmamak, yalnızlaştırmamak ve bu bütünlük duygusunu yakalamak olduğunu söylediğini hatırlatan Esma Sayın, “Namaz bu bakımdan tam bir psikolojik rahatlamadır.” diyor. ‘İyyake na’büdü ve iyyake nesteîn (Yalnız Sana ibadet eder, yalnız Senden yardım dileriz)’ ayetini örnek gösteren Sayın, şöyle devam ediyor: “Burada Allah Teala’dan yardım dileyen ve sadece O’na güvenen bir insan var. Allah’a her manada güvenen insan aslında kendi kapasitesine, kendi yeteneklerine, Allah ikram etti, Allah verdi diye güvenen bir insandır. Bu, kişisel gelişimcilerin dediği tarzda Allah’tan kopuk bir güven duygusu değildir. Allah’la beraber, Allah’la bütün, O’na güvenerek elde ettiğimiz bir duygudur. Bu bakımdan namazda özgüven duygusu var.”Peki, neyi eksik ya da hatalı yapıyoruz ki insanı Allah’a bu kadar yaklaştıran namazdan nasibini tam olarak alamayan geniş topluluklar olabiliyoruz? Sayın’a göre bu, namazdaki şekil-mana ilişkisini kavrayamamış olmamızdan kaynaklanıyor. Ona göre insan, kıyamda kimliğini fark edip Allah huzurundaki değerini anlamadıkça, rükuda O’na duyduğu saygıyı hissetmedikçe, secdede de onunla bütünlük kuramadıkça, yani sac ayaklarından birisi eksik olduğu zaman hayatımıza olumlu yansımıyor. Çünkü bunların hepsinin (kıyam, rüku, secde) hayat içinde bir manası, hayatımızı etkileyen bir tarafı var. Bu sac ayaklarından birisi eksik olduğu zaman hayatımıza olumlu yansımıyor.Gayret olmayınca ikram da olmuyorNamazda ikame ve huşu denilen iki önemli kavramdan bahseden Sayın, son olarak şunları söylüyor: “İkame, namazdaki ahlâkı yaşamaya çalışmak. Pek çok insanın bu ahlâkı yaşayamamasının nedenlerinden biri namaza emek vermemiz. Anlamaya çalışmıyoruz. Namazdaki şekil-mana ilişkisini fark etmek için gayret sarf etmiyoruz. O bütünlük duygusunu yakalamak için özel çaba göstermiyoruz. Gayretin neticesi ikramdır. Bu şekilde bir ikramsızlıkla karşılaşıyoruz. Huşu da çok önemli. Namazda huşuyu büyük mutasavvıflar çok önemsiyor. Gazali, Cüneyd-i Bağdadi, Beyazıd-ı Bestami gibi. Diyorlar ki, dilin söylediğini akıl fark edecek, aklın fark ettiğini ise gönlün hissedecek. Bu döngüyü yakalamadığımız zaman bu hayata da yansıyor. İnsan ilişkilerinde de böyle. Bütünlük duygusunun yakalanması esas başarı. Onu ne kadar bütünlük haline getirebiliyorsak hayata da yansıyor. Aslolan, kalbin secdesi. Diğer türlü şekilden öteye geçemiyoruz.”

3 Kasım 2014 Pazartesi

Şehir Ölüsü - Charlaine Harris (Güneyli Vampirler #2)

Kitap Adı: Şehir Ölüsü

Yazar: Charlaine Harris

Orijinal Adı: Living Dead In Dallas

Çeviri: Yiğit Değer Bengi

Yayınevi: Artemis Yayınları

 Sayfa Sayısı: 352

Basım: 1. Basım / Temmuz 2009

Seri:  Güneyli Vampirler / The Southern Vampire Mysteries #2

ya da

Sookie Stackhouse #2

Seri Sıralaması: 

#1 Dead Until Dark / Gündüz Ölüsü

 #2 Living Dead in Dallas / Şehir Ölüsü

#3 Club Dead / Kulüp Ölüsü

#4 Dead to the World / Cadı Ölüsü

#5 Dead as a Doornail / Ölüler Ölüsü

#6 Definitely Dead / Yılın Ölüsü

#7 All Together Dead / Hepimizin Ölüsü

#8 From Dead to Worse /Kötünün Ölüsü

#9 Dead and Gone / Peri Ölüsü

#10 Dead in the Family / Aile Ölüsü

#11 Dead Reckoning / Patron Ölüsü

#12 Deadlocked

#13 Dead Ever After

Bill'in bir tür hastalığı olduğuna inandığım günlerde, aslında daha mutluydum. Ama artık mitoloji ve efsaneler diyarına hapsettiğimiz bir takım yaratıkların, ortaya çıkıp gerçeklerini ispat etmek gibi kötü bir huya sahip olduğunu biliyordum. 

Garson kız Sookie Stackhouse'un maceraları devam ediyor!

İlk kitapta nihayet hayalini kurduğu vampir erkek arkadaşa sahip olan Sookie bu kez kusur gördüğü telepati özelliğini bir yetenek olarak görmeyi öğrenmek zorunda!

Erkek arkadaşı nam-ı diğer Sünepe Bill'le :p bir önceki kitapta vampirlerin bölge şerifi Eric Northman için bir iyilik yapmışlardı. Bu kez Sookie sözde hayatını kurtaran Eric'in isteği üzerine Dallas'a bir olayı aydınlatmaya gidiyor. Hayatı zaten Eric yüzünden tehlikeye girmiş olduğuna göre buna hayat kurtarma denirse tabi!

Bunların yanında iş arkadaşı LaFayette ölü bulunmuştur. LaFayette söz konusu olduğunda bu cinayetin bir çok nedeni olabilir ama şimdilik kimse gerçek nedeni bilmiyor. Dallas'taki görevi ise kayıp bir vampiri bulmaktır ve Sookie, her zamanki gibi başını belaya sokmayı başarıyor.

Bu kitapta Bill gerçekten etkisiz elemandı. Eric ise göz doldurmaya devam ediyor :)

Kitap akıcıydı. Olaylar ivme kazanmaya başladı. 

Dizide sıkı bir Lafayette fanı olarak, bu kitapta ölüvermesine çok üzülmüştüm. Kitabın ilk sayfalarında öldüğünden spoiler saymıyorum :)

Serinin 7 kitabını okudum ama birikmiş çok fazla yorum olduğundan malesef vakit buldukça girmeye çalışıyorum. Yoğun günler :( 

Devamını kısa sürelerle yayınlamak istiyorum. 

Sevgiler :*

PUANIM: ♥♥♥♥

Not: Elma - limon suyu sever misiniz? Ben bayılırım ^_^

Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!