28 Şubat 2014 Cuma

Herkes Resulullah’ı okuyor

Bu fabrikada ‘daha çok çalışın’ telkinlerinin yerini ‘daha çok okuyun’ alıyor. Zira şirketin yöneticilerinden işçilerine kadar ‘Herkes O’nu Okuyor’. 7’den 70’e herkesin katılabildiği yarışma, King Paolo fabrikasında birçok kişiye örnek olacak şekilde işliyor.Herkes O’nu Okuyor kampanyasını duymayan çok az kişi kalmıştır herhalde. Peygamber Efendimiz’in (sas) daha iyi tanınmasını ve adının her yere ulaşmasını sağlamak için yola çıkan Peygamber Yolu Derneği, bir okuma seferberliği başlattı. 7’den 70’e herkesin katılabildiği bir yarışma aslında bu. Türkiye genelinde ev hanımlarından esnaflara, mahkûmlardan Roman vatandaşlara kadar herkes O’nu okuyor.Bir fabrika var ki, patronu da dahil tüm çalışanlar “Herkes O’nu Okuyor” yarışmasına katılmış. Hikâyesi şöyle; King Paolo Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Turan, kampanya başlamadan önce bir televizyon kanalındaki sokak röportajına denk gelir. Gençlere son peygamberin ismi sorulur, çoğu cevap veremez. Turan, çevremizdeki birçok insanın da aynı durumda olduğunu düşünür. Tevafuk ki Hüseyin Turan, tam da o sıralarda gazete ve dergilerde Herkes O’nu Okuyor kampanyasının reklamlarını görür. Katılma kararı alır, hem kampanyanın sponsorlarından olur hem de Sonsuz Nur’u okumaya başlar. Onun bu okuma azmini çalışma arkadaşları da görür. Sonra bir toplantı sırasında konuşulur. Mesai arkadaşları da katılmak ister ve böylece halka genişler. “Neden fabrikada çalışan herkes katılmasın?” teklifini personel sıcak karşılar. Turan, Hz. Peygamber’in (sas) hayatını personelinin de bilmesini istediği için katılan herkese kitapları kendi temin etmiş.Kitaplar şirketten Hüseyin Turan, klasik patronlardan değil. Mevzubahis kitap okumak olunca, ‘daha çok çalışın’ telkinlerinin yerini ‘daha çok okuyun’ almış. Şimdi fabrikanın yöneticilerinden işçilerine kadar ‘Herkes O’nu Okuyor’. Okuma azmi personelin ailelerine de sirayet etmiş olacak ki, 70 kişi ile başladıkları okuma silsilesi altı yüz kişiyi bulmuş. Hüseyin Turan, hedeflerinin bin kişiyi Efendimiz’i okumaya teşvik etmek olduğunu söylüyor. En güzeli ise Efendimiz’in tanımak ve sünnetini hayata geçirebilmek.Hüseyin Turan’a göre ‘Efendimiz’ kitabını okunmaya başladıktan sonra personelinde olumlu değişiklikler de olmuş: “Personelimizde O’nu (sas) okumanın mutluluğu var. Bir kez yemek arasında kitap okumanın nasıl gittiğini sordum. İçlerinden biri kendisine artık çekidüzen vermeye çalıştığını söyledi. Peygamber Efendimiz yörüngesinde O’nun yaptıklarını yapma gayreti içinde olduğunu belirtti. Bu beni çok etkiledi. Kimisi de kitabı hemen bitirmiş. Okumalar umduğumuzdan çok daha iyi gidiyor. Hatta sekiz personel kitabı da ikinci kez okumaya başlamış. Çok mutlu oldum.”Etkinliğin Hz. Peygamber’i tanımak ve tanıtmak açısından çok önemli olduğuna vurgu yapan Hüseyin Turan, “Maksadımız Efendimiz’in her yerde okunması. Yarışmaya katılmak, Efendimiz’in hayatıyla ilgili kitap okumayı arzu edenler olursa onlara kitap temin edebilirim. Yeter ki insanlar okusun.” diyor. Turan’ın kendi personeline bir vaadi var, yarışmada dereceye girenlere patronları olarak onun da özel hediyeleri olacak. Tabii bu, fabrikanın çalışanlarını daha bir şevklendirmiş. Turan da personelinin bu iştiyakını görünce yarışma komitesinin ödülünün yanında kendi de bir şeyler vermek istemiş.Fabrikada ayakkabı tezgâhlarında, malzeme dolaplarında personelin kitapları duruyor. Sürekli üretim halindeler ama makineler durup çay ya da yemek molası verildi mi kitaplar ortaya çıkıyor. Akşam eve giderken, sabah işe gelirken de servislerde uyunmuyor, kitap okunuyor.Daha önce hiç siyer kitabı okumadımFabrika çalışanı Ergül Ateşoğlu (35), kitapla birlikte bilgi dağarcığının geliştiğini söylüyor. Arkadaşlarıyla olan diyaloglarının artık Hz. Peygamber (sas) yörüngeli olduğunu anlatan Ateşoğlu, “Daha önce Efendimiz hakkında kitap okumadım. İnsanların konuştuğu kadar biliyordum. Dinliyordum, anladığım halde cevap veremiyordum. Kitap benim bilgi yelpazemi geliştirdi. Şimdi Uhud Savaşı’ndayım. Çok güzel gidiyor.” diyor.Hz. Peygamber’in adaleti dikkatimi çektiSemra Tavşan (24), Hz. Peygamber’in hayatını anlatan kitabı ikinci kez okuyor. Tavşan, molalarda çalışma arkadaşlarıyla konuştukları konuların değiştiğini söylüyor. Artık en büyük mevzuları Hz. Peygamber ve hayatı. Okuduğu kitapta en etkilendiği bölümü ise şöyle anlatıyor: “Hz. Peygamber’in her şeye rağmen kendinden taviz vermeyerek adaletli olması dikkatimi çekti.”Evde değil, işte okuyorumHafize Şenocak (40), hayatında ilk kez bir siyer kitabı okuduğunu söylüyor. Daha önce hiç Hz. Muhammed’in (sas) hayatıyla ilgili kitap okumamış. Şimdi ise okudukça merakı artıyormuş. Hz. Peygamber’in hayatını öğrenmek, hayatında da değişiklikler meydana getirmiş. “Mesela şu an hayatta olan tüm dertler o zamanlarda da varmış diyorum. Ders alıyorum.” diyor. Şenocak, evde pek kitap okuyamadığını söylüyor. Çünkü ev işi, çocuklar, eşi derken vakit kalmıyor. Ama işte... Oluşturabildiği tüm boş vakitlerinde kitap okuyor. Molalarında iş arkadaşlarıyla O’nu konuşuyor.

26 Şubat 2014 Çarşamba

Yeni Bir Deneme: Beyaz Çikolatalı Kahve ^^

Yeni şeyler denemeyi seviyorum ama özellikle içecek denemesiyse bu bayılıyorum. Bu tarifi One Better Day buldu, ilk blog ikizim Kitap Tutkusu denedi ve ben yazıyorum hehe :)

İsmi beyaz çikolatalı kahve olsun, tarif videosunda adı yoktu :p

Öncelikle birkaç tablet beyaz çikolata parçalanıp bardağa konur. Ardından yarım bardak sıcak suyun içinde 1 ölçü kahve (Ben 1 tatlı kaşığı koyarım hep) eritilir. Bardaktaki beyaz çikolataların üzerine dökülür. Üzerine kaynatılmış yarım bardak süt dökülür ve güzelce karıştırılır.

İtiraf: Ben sütünü azıcık daha fazla koyuyorum ^_^

Tadına gelince; beyaz çikolatanın kremamsı tadı kahveyle birleşiyor ve hiç fena olmuyor. Öldüm, bittim diyemem ama sade kahve sevmeyenler, kahveyi aromatik ve yumuşak içenler ve benim gibi ara ara değişik tatlar isteyenler için güzel oluyor. Bundan sonra kahvemi böyle içerim demiyorum tabi ki, ama ara ara deneyeceğim kesinlikle :)

Deneyin ve kararınızı siz verin derim, şimdiden afiyet olsun ^^

22 Şubat 2014 Cumartesi

Benherneysemo'nun Kişisel Gelişim Kitaplarıyla İmtihanı ve Dale Carnegie

-Kişisel Gelişim okurken nasıl göründüğümü merak edenler resmin sol alt köşesine baksınlar :) -

 Böylesine kendi alanım olmasına rağmen kişisel gelişim kitaplarından hiç hoşlanmıyorum :( Okurken, daha doğrusu okumaya çalışırken çok ama çok sıkılıyorum. Bana göre insanları hepsi aynı ayara, aynı tuşlara sahip makineler gibi görüyor bu kitaplar... Sanki bir tavsiye tüm insanlığa genellenebilirmiş gibi... En nefret ettiğim özellikleriyse hayatımızı kökten değiştireceklerine ve her şeyi elde etmemizi sağlayacaklarına dair kibirli söylemleri.  Öyle bir kendini beğeniş ki , şok edici. Sanki herkesin elde etmek istediği daha büyük ev, daha çok paraymış gibi bir tavır... Kalıplara sokmaya çalışırcasına akıl verme çabası... 10 Adımda şu, 20 adımda bu... Bu durum benim hoşuma gitmiyor. Ve çok fazla da inandırıcı gelmiyor. Çünkü bir yandan da bu kitapların büyük bir kısmı Avrupa ve Amerika menşeili, doğal olarak da oranın kültürüne aitler, bize uymuyor, çoğu yönden eğreti kalıyorlar ve kalmaya da mecburlar.

Bir sevmediğim özellikse verdikleri tavsiyelerin büyük bir kısmının muğlak, havada, uygulama yöntemi, pratiği olmayan tavsiyeler olması.  "Bugün hayatınızı değiştirin!" Peki ama nasıl? Ayrıca senin değişiklik, başarı, harika bir hayat addettiğin şeyler benim için de öyle mi?  Ya  senin dediklerine sahip olduğum halde mutlu değilsem?

Bunlar benim bu kitapları okumaya çalışırken hissettiğim "kişisel" düşüncelerim. Okuyup, bu kitapların hayatlarını değiştirdiğini, çok faydalandıklarını söyleyen insanlar da olacaktır. Eminim ki doğrudur. Zaten benim karşı çıktığım nokta genelleme kısmı... :)

Bu tarz düşündüğümü bilen bir arkadaşım, bir gün bana Dale Carnegie'yi önerdi. Hayattaki tüm arkadaş ilişkilerini bu kitaba borçlu olduğunu da eklemişti. Okuma yazma öğrenip bu kitabı okuyana kadar hiç arkadaşı olmamış gibi... 

Onun ısrarıyla aldım Dale Carnegie'yi. İlk,  Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı'nı aldım. Daha sonra ikinci el olarak Söz Söylemek ve İş Başarmak Sanatı'na rastladım, onu da aldım.  Tek kitabıyla yargılamak istemedim yazarı.  

İlk kitapta nasıl dost kazanılır ve bu dostlar (!) nasıl kullanılır bunu anlatıyor. Evet, evet... Nasıl evet dedirtirsiniz, nasıl ilişkileri kuvvetli tutup her dediğinizi yaptırırsınız gibi. Ve buna dostluk deniyor...  Olsa olsa çıkar ilişkisi olur... 

Söz Söylemek ve İş Başarmak Sanatı ise diğerine göre on kat daha sıkıcı bir kitap... Üstüne, alırken hiç dikkat etmemişim, daha önceki okuyucu tüm satırların altını mavi bir tükenmez kalemle hunharca çizmiş, yetmemiş devasa yuvarlaklar içine almış cümleleri, yetmemiş harika(!) el yazısıyla aynı şeyleri tekrar yazmış... Bayıldığım bir kitap olsa okunmaz böyle, kaldı ki bu... -Bakmayın böyle okunmuş görünmesine, kendi de yarım bırakmış:p - 

Hakkını yemeyelim Carnegie'nin, diğer kişisel gelişim kitaplarına göre üslubu çok daha düzgün. Gereksiz kibirli ve iddialı ifadelere yer vermediği için bir adım daha önde. 

Her şeye rağmen herkesle dost olmanın ve dostluğu sürdürmenin kendine özgü bir doğası vardır ve bu hesap kitaplar sizi ancak gerçek dostlardan eder bana göre... 

Sevgiler :) 

21 Şubat 2014 Cuma

NEFRET SUÇU CAHİLİYE ADETİDİR

Bir kişi, grup ya da topluluğa ırk, cinsiyet, din gibi konularda hakaret etmek, toplumun diğer kesimlerini onlara karşı provoke eder şekilde konuşmak ve davranmak, bütün dünyada ‘nefret suçu’ olarak biliniyor. Son zamanlarda Türkiye’de örneği sıkça görülen bu suç, dinimizce de kesin bir dille yasaklanıyor. Peygamber Efendimiz’in (sas) “Birbirinize karşı kin ve nefret doğuracak hareketlerde bulunmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinize darılıp sırt çevirmeyin.” uyarısı, özellikle Müslümanlar arasına fitne salmak isteyenlere fırsat vermemek için hayatî önem taşıyor.Kimlik bilinci ve kimliksel ayrışmayla birlikte Türkiye’de son yıllarda ‘nefret söylemi’ denilen yeni bir suç türü ve fiili yaygınlaşmaya başladı. Birtakım insanlar belli bir kimliğe yönelik olumsuz görüşlerini ‘nefret’ içerikli sözler, yazılar, resimler vb. yollarla dile getiriyor. Hal böyle olunca nefret söylemi ciddi bir sorun teşkil ediyor. Bu sınıfa giren söylem ve fiillerin tarihinin daha eskilere dayandığını söylemek mümkün. Nefret söyleminin insanlık tarihi kadar eskiye dayandığını söyleyen ilahiyatçı yazar Reşit Haylamaz, bunun ilk izlerinin Hz. Âdem’in oğulları arasında görüldüğünü, bu nefretin imanın önüne geçerek haset ve kine dönüştüğünü aktarıyor. Peygamber kıssalarında da bu söylemin çokça örneğinin olduğunu ve bu nefretin hedefi haline gelen birçok peygamberin şehadetle dünyadan ayrıldığını Kur’an-ı Kerim anlatıyor. Haylamaz, Asr-ı Saadet sonrasında da İmam Şafii, Ebu Hanife, Ahmed ibn-i Hanbel, İmam Serahsi, İmam Buhari gibi büyük zatların bu tür fillerle zulme uğradığından söz ediyor. Hz. Peygamber’e karşı da nefret fiillerinin ve söylemlerinin olduğunu anlatan Haylamaz, Efendimiz’in onların yaptıklarının üzerine hüküm bina etmediğini belirtiyor. “Allah (cc) O’na, her şeye rağmen af yolunu tercih etmesini, maruf ve müspet hareketin temsilcisi olmasını ve cahillik edenlerle aynı çizgide buluşmaması gerektiğini söylüyordu.” diyor.“Birbirinize karşı kin/nefret doğuracak hareketlerde bulunmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinize darılıp sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz. Bir Müslüman’a, üç günden ziyade kardeşiyle küs kalması helâl olmaz.” hadis-i şerifi de kardeşlik hukukunda menfi hissiyat ve tavırların asla kabul edilemeyeceğini açıklıyor. Nitekim kin ve nefret gibi tavırlar kardeşliği bozduğu gibi, hem fert hem de toplum planında huzurun ve saadetin temelini kökünden sarsan özellikler arasında yer alıyor. İslam, sulh kökünden gelen, mesajı barış olan bir din. Hz. Peygamber (sas) de Müslüman’ı, elinden dilinden kimseye zarar gelmeyen kişi olarak tarif ediyor. Hadis-i şerif, insanlara saygılı olunması gerektiğine ve herkesin sorumluluğunu bilerek komşuya, mahalleye hak ve hukuka saygı göstermesine işaret ediyor. Bütün dinlerin ve insan hakları metinlerinin ana ilkesi vücut bütünlüğünün korunmasına dayanıyor. Çünkü bütün haklar, insan varsa anlam ifade ediyor. İslam hukukunun temelini ise ‘bir kötülüğü def ederken başka bir kötülüğe meydan vermemek’ prensibi oluşturuyor. Şiddet, hakaret ve tahrike başvurmadan herkes düşüncesini ifade edebileceği gibi, İslam’da şiddet ve masum insanları hedef alan saldırganlıklara, vandalizme yer olmadığı anlaşılıyor.İnsanları ötekileştirmek cahiliye dönemine ait bir özellikİslam hukukçularının tanımına göre hakaret, kişinin şeref ve haysiyetine saldıran, onu insanların yanında küçük düşüren herhangi bir söz, ifade veya jeste verilen isim. Alay etmek, lakap takmak, suizanda bulunmak akla gelen ilk örneklerden. Bu tür nefret dili ve söylemleri hukuk kurallarında nefret suçu kapsamı içinde yer alıyor. Çünkü bu tür söylemler, söylem olması itibarıyla fiziki bir şiddet içermiyor olsa bile muhatabına hakaret etmek, onu rahatsız edecek, toplum içinde küçük düşürecek lakaplar takmak, itibarını etkileyecek beyanlarda bulunmak da şiddetin bir çeşidi olan sözlü şiddet kapsamı içine giriyor. Bütün hukuk sistemlerinde yeri olan bu suçlar, ülkelerin hukuk sistemlerine bağlı olarak farklı farklı da olsa cezai müeyyidelere tâbi. İslam hukuku açısından İslam; din, can, mal, akıl ve namus şeklinde sıralanan değerlere dokunulmazlık kategorisinde yer veriyor. Bunlar temel insani hak olarak da isimlendiriliyor. İlahiyatçı Ahmet Kurucan, İslam’ın insanın şeref ve haysiyetini zedeleyecek davranışlara da hukuki müeyyideler getirdiğine işaret ediyor. İfadenin özgür olmasının esas olduğunu hatırlatan Kurucan, onu kötüye kullanma söz konusu olduğunda sınırlama, düzenleme ve gerektiğinde cezai uygulamaların olduğunu açıklıyor: “Özellikle sorumlu mevkide bulunan kişilerin ifade özgürlüğünü kullanılırken konuşmalarında kargaşa, huzursuzluk ve dengesizliğe sebebiyet verebilecek bir nitelik taşımamasına dikkat etmesi gerekir.”Hadis Profesörü Osman Güner ise herhangi bir sebepten dolayı ayrımcılık yapmanın, insanları kutuplara ayırarak ötekileştirmenin mümine yakışmayan cahiliye dönemine ait bir özellik olduğuna dikkat çekiyor. Efendimiz’in (sas), insanlar arasında nefret söylemini besleyen, düşmanlığa sevk eden menfi hususiyetlere de dikkat çektiğini vurgulayan Güner, “Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana da teslim etmez. Her kim bir Müslüman’ın ayıbını örterse kıyamet gününde Allah onun bir ayıbını örter.” hadisini hatırlatıyor. İslam Hukuku Profesörü Saffet Köse, BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 1. maddesinin haklara kardeşlik kavramıyla başlamasına dikkat çekerek insan kardeşliğinin asabiyeti anlamsızlaştırdığını, uluslararası dayanışmayı zorunlu kıldığını ve insanlara köle muamelesi yapmayı ortadan kaldırdığını anlatıyor. Köse, “Farklılıkların nefret sebebi olmasını haklı kılacak hiçbir sebep yok.” diyor.Ahmet Kurucan (İslam hukukçusu): İslami açıdan sonuçlar niyetler kadar önemli. Öyle sözler vardır ki niyetim sahih deseniz bile muhtemel sonuçlarını tahmin etmek güç olmasa gerek. Kaldı ki bu sözde mazeretin arkasına sığınarak akla gelen her şeyi söyleme ahlakı bir çöküşün de göstergesi. Gerilim siyasetiyle belli bir kamplaşmaya maruz bırakılan toplum böylesi söylemlerin yönlendirmesi ile tarafgirane hareket edebilir ve telaffuzundan dahi çekindiğimiz olumsuzluklara kapılar açılabilir. Bu da toplumsal huzura vurulacak en büyük darbedir. Böyle bir şey olursa suçlusu hiç şüphesiz bu nefret dili, nefret söylemleri ile kitleleri manipüle eden sorumsuz sorumlular olur.Doç. Dr. Kadir Paksoy (Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi): Efendimiz, insanları başkalarını rencide etmek, onları saygısızca itham etmek ve benzeri gıybet dedikodularından sakındırmış. Sahabiler, Hz. Peygamber’den kendilerini felaketten koruyacak bir şey yap dediğinde Efendimiz, bizzat dilini göstererek ‘dilini tutmalarını’ söylemiş. Başkalarına diliyle eza-ceza vermemeyi, hakaret etmemeyi tavsiye buyurmuş. Bunlar Hz. Peygamber’in savaşa kızıştırmak, kabilecilik yapmak, insanları birbirine düşürmek gibi kitleleri nefret söylemine sürükleyecek söz sarf etmede insanları sakındırmayı içeriyor. Özellikle topluma yön veren kimseler bu söylemden uzak durmalı, çevresindeki insanları da bu hataya düşmekten ve böyle bir vebalden uzaklaştırmalı. Çünkü kendisinin de bu türlü kin ve nefret dolu söylemlerden dolayı vebali vardır. Bu bazen toplumda önü alınmaz olumsuzluklara, yaralara sebebiyet verebilir.Saffet Köse (Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi): İnsan onurunun değer bulduğu tabii zemini insan kardeşliği oluşturuyor. Nisa Sûresi’nin ilk ayeti bunu açık şekilde anlatır ve insan kardeşliğinden doğan bir hukukun bulunduğuna işaret eder. Hz. Peygamber, “Bütün insanlar Allah’ın ailesidir. Allah katında en sevimli olanlar insanlara en güzel davranandır/en faydalı olandır.” buyuruyor. Hadisin, bu kardeşliğe vurguda bulunması, işlevselliğini de iyiliği merkeze alan ilişkiler şeklinde göstermesi önemli. Bu da barışın, dostluğun, yardımlaşmanın, adaletin ve merhametin tesisiyle oluşur. Herkes aynı anne-babanın çocukları. Bu açıdan ırkçılık son derece anlamsız. Hz. Peygamber ırkçıları mayıs böceğine benzetmiş. Bu böcek sürekli pislikle meşguldür, oyuncağı, gıdası odur, ondan zevk alır. Mesela bir gül koklatılsa bayılır ve ayılması için pislik koklatılır. Hz. Peygamber’in ırkçılık benzetmesi budur.Prof. Dr. Osman Güner (Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi): Hucurât Sûresi, farklı yaratılmanın ‘kimlik edinme ve bu kimlikle tanınma, tanışma’ fonksiyon ve hikmetini onaylıyor. Ancak farklı sosyal ve etnik gruplara mensup olmanın üstünlük vesilesi olarak kullanılmasını reddediyor. Kur’an’ın nazil olduğu zamanda Araplarda kavimleri ve kabileleri ile övünme, kendilerini üstün görme âdeti güçlü bir şekilde görülüyor. Hz. Peygamber bununla mücadele etmiş. Efendimiz, Veda Hutbesi’nde ‘Ey insanlar! Şunu iyi biliniz ki Rabb’iniz birdir, babanız birdir. Arap’ın başka ırka, başka ırkın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza, dindarlık ve ahlâk üstünlüğü dışında bir üstünlüğü yoktur.’ sözleriyle insanın şeref ve haysiyetinin korunması hakkını teminat altına alıyor. Beşerin onurunu zedeleyecek, haysiyetine halel getirecek suçlara karşı insanlara güvence veriliyor. Allah’a teslim olmuş bir insan, bu hukuka riayet etmek durumunda. Efendimiz, muhtelif vesilelerle irad buyurduğu hadislerinde de her şeyden önce kin ve nefret duygularıyla Müslümanca bir yaşantının olamayacağını vurguluyor. İslam kardeşliğini bozan hususiyetlerden şiddetle sakındırıyor.Reşit Haylamaz (İlahiyatçı-yazar): Kur’ân ve Efendimiz’in tavsiyelerine, sahabenin tatbikine bakmak gerekiyor. Kardeşinin nefretine muhatap olduğu halde, ‘Öldürmek için bana elini kaldırsan da seni öldürmek için ben aynı şeyi yapacak değilim!’ diyen Hâbil takdir görüyor. Demek ki kim ne derse desin, ne türlü kötülüğe tevessül ederse etsin, Hazreti Âdem’in silah çeken çocuğu olmamak gerekiyor. Kur’ân’ın dediği gibi yarın ortalık durulup da hakikat tebellür ettiğinde elbette kimin kezzâb-ı eşir (yalancı ve küstah) olduğunu herkes görecek. Hazreti Yusuf’un duruşu da öyle. İftiraya kurban gittiği yerde yüreğine bir taş daha basmış ve can yakan kardeşlerinin düştüğü yere düşmemiş. Üstelik, her şey açığa çıkıp da mahcubiyet yaşadıklarında kardeşlerinin hatasını yüzlerine vurmamış, eski defterleri açmamış ve onlara yeni mahcubiyetler yaşatmamış. Efendimiz’in duruşu da öyledir. Maskelerin düştüğü gün kimsenin yüzünü kızartmamış, dün yaptıklarından dolayı kimseyi kınamamış ve bilakis her şeyi kabul ettikleri o gün herkese hürriyete giden yolları göstermiş. Hatta kabahatinden dolayı kaçanların arkasından insanlar göndermiş ve onları da hiçbir şey olmamışçasına sinesine basmış, dünün hesabı yerine yarınların kazanımlarının peşinde olmuş. Zor olsa da yolu, Peygamber yolu olanların tavrı da bu olmalı.Yrd. Doç. Dr. Ahmet Güneş (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi): Kişi ve kişileri, bütün grupları itham eden, ötekileştiren her türlü söylem, nefret söylemi kapsamında değerlendirilebilir. Burada en önemli husus ahlakî ve dinî açıdan helal ve haram hassasiyetidir. İslam hukukunu, ahlaktan, ahlakı da imandan ayırmak mümkün değil. Nefret söylemine aynıyla mukabele bir hak olsa da, ona bile tenezzül etmemeli. Yapılması gereken nefret söyleminin cezasının ne olacağı değil, ahlak ilkelerimize göre nefret söylemine karşı bile nasıl davranacağımızı belirlemek olmalı. İslam ahlak felsefesinde, değil yalan ve iftiranın, kişinin duyduğunda hoşnut olmayacağı doğruyu bile söyleme anlamına gelen gıybetin haram olması nefret söyleminin zeminini yok eder. Hukuk felsefesinde hakaret, düşünce olarak nitelenemez. Hiç kimse, başkasının kişilik haklarını ihlâl edemez. Dolayısıyla hiçbir insana hakaret edilemez. Hele hele milyonlarca seveni olan birine hiç hakaret edilemez. Tıpkı gıybet gibi böyle kişilere hakaret, onu seven milyonlarca kişiyi de rencide etmek, vicdanlarını sızlatmak, haklarını çiğnemek demektir.

18 Şubat 2014 Salı

Limos - Larissa Ione (Mahşerin Dört Atlısı #2)

Kitap Adı: Limos

Yazar: Larissa Ione

Orijinal Adı: Immortal Rider

Çeviri: Burcu Çelik 

Yayınevi: Arunas Yayıncılık

 Sayfa Sayısı: 463 

Basım: Ağustos, 2012 

Seri: Mahşerin Dört Atlısı /Lords of Deliverance #2

(Seri ayrıca Demonica serisiyle bağlantılı. Limos aynı zamanda Demonica #7 nolu kitap.)

Serinin Diğer Kitapları :

#1 Eternal Rider/Ares 

 #2 Immortal Rider/Limos

#3 Lethal Rider/Thanatos

#4 Rogue Rider

#5 Reaver

#6 Revenant (Henüz basılmadı)

---

Gerçekler seni özgür kılar...

---

Bu seriyi seviyorum, değişik bir fantastik seri... Ares'i okuyup beğenmiş, Limos'u da 2012 İstanbul Tüyap Kitap Fuarı'ndan almıştım, ancak daha yeni okuma fırsatı bulabildim. Bu kitabı da One Better Day ve Kitap Tutkum'la birlikte okuduk. ^^ Onların yorumlarını okumak için isimlerine tıklamanız yeterli... 

Bu seride sevdiğim şeylerden biri kitap sonunda serinin bir sonraki kitabının ilk bölümünün bulunuyor olması. Ares'in sonunda nefes alacakken Limos'un ilk bölümünü okuyup dehşete düşmüştüm, çok can alıcı başlıyor diye. 

Bir kutlama partisinde Aegis üyesi Arik dayanamaz ve Limos'u öper. Garibim başına geleceklerden habersizdir. Normal bir bayan olsaydı, Arik en fazla bir tokat yerdi; ancak Limos'u öpmenin cezası Sheul'e (şeytanların yaşadığı yer altı kısmı, bir nevi cehennem) çekilip en berbat zindanlardan birinde işkence görmektir. 

Limos bu! Mahşerin Dört Atlısı'nın tek dişi olanı, nam-ı diğer: Kıtlık!!!

Limos'a kalsa o böyle bir ceza vermez ama Limos Satan'ın nişanlısı. Sadece kocasının çıkarabileceği bir bekaret kemeri olan ulaşılamaz bir dağ. Ve müstakbel gelecekteki kocasını kıskandırmak için Arik'in Limos'u öpmesi yeterli... 

Arik, işkence sırasında Limos'un adını söylerse Limos yeraltına inip kocasının eline geçecektir. Ama Arik pes etmez... 

Kitapta sevdiğim bir diğer şey tamamıyla esas karakterlerin etrafında dönmüyor olması. Bir yanda Limos ve Arik'in arasındaki yakınlaşmayı okuyoruz. Limos'un çok sırrı var...  Diğer yanda mührü kırılan kardeş Salgın'ın kardeşlerinin mührünü kırmak için çevirdiği akıl almaz oyunları okuyoruz. Yiğidi öldür hakkını yeme, Salgın'ın hamleleri inanılmaz zekice, alt etmesi zor. Bambaşka bir yanda düşmüş melekler hakkında bilgi alırken; yer altı ve yer üstünün gelişmelerden nasıl etkilendiğini gördük. Ayrıca 4 kardeş yine bir aradaydı. Ares'in hayatının devam edişini, Thanatos'u neler beklediğini okuyoruz. Ki zaman zaman Limos'tan çok Thanatos'a yer verildiği zamanlar oldu. Thanatos benim 4 kardeş içindeki favorim, kitabını çok merak ediyorum özellikle de gelişmelerin temeli bu kitapta atıldığı için...

Limos'u şu yönden sevdim. Bu tür kitaplarda bir kaç istisna haricinde genellikle güçlü olan/fantastik olan erkek karakter olur, ancak bu seride özellikle de mahşerin 4 atlısından birinin bayan olması benim hoşuma gitti. Bir de vampir, kurt adam ya da cadı değil yani koskoca Kıtlık. 

İlk kitapta çok fazla açıklama vardı, seri başı olduğu için. Ayrıca çeviri de çevirmenin ilk kitabıymışçasına biraz acemiceydi. Hayır kötü değil ama bocalamaları hissediyorsunuz. Bu kitabın çevirmeni de aynı isim ama Ares'ten sonra tekniğini geliştirdiğini görebiliyorsunuz. Limos'un çevirisi çok daha iyiydi ve puntolar da Ares'e göre daha büyüktü. O nedenle

daha rahat okunuyor. Thanatos'un çevirisi ise başka bir isme ait, seri ortasında çevirmen değiştirilmesini sevmiyorum ve genelde faciayla sonuçlanıyor. Bakalım Thanatos'ta nasıl sonuçlanmış...

%10 fantastik ögelerin yanında %90 aşka odaklanan kitaplardan değil. Yaratılan dünyayı seviyorum ben. Seri gittikçe güzelleşiyor gibi, göreceğiz ^^

PUANIM: ♥♥♥♥♥ -4,5'tan 5- 

ALINTILAR

"Şimdi ben senin adını söylersem sen nişanlının yanına gideceksin. Bu mudur? Yani ben onca işkenceyi sen bunu yaşama diye mi çektim?"

Arik, Limos'un adını söylecekti. Hem de çatıya çıkıp haykıracaktı."   :D

---

Ares: "Özür dilerim." dedi. "Köpek kumandaya basıp kanalı değiştirmiş olmalı. Pazarlama kanalındaki saçma sapan reklamlar çok eğlenceli değildir herhalde.

Ah,hayır gerçekten! Ben de tam altın bir kolyenin ve göz yaşı şeklinde tasarlanan küpelerin, bana ne kadar yakışacağını düşünüyordum. Hem de bu kadar ucuz fiyata. Ama lanet olsun, pazarlık yapmayı ihmal ettim. Çünkü ben hareket edemiyorum!

Thanatos'u  işte bu yüzden seviyorum :p

17 Şubat 2014 Pazartesi

Kitap Alışverişi ve Tatlı Bir Buluşma ^^

Biricik arkadaşlarım Kitap Tutkusu ve Pudra Tozu'yla buluştuk. Hem de Sevgililer Günü'nde :p Zorlama özel günlere pek önem vermem ben, kişisel özel günler daha önemli benim için.

Bu kez Eminönü'nde buluştuk, Sultanahmet'e yürüdük... İstanbul'dan çoğu şehir kaç km görebildiğiniz bu tabelaya ise bayıldım. Ben kendi ilgimi çeken Seul'e odaklanmışım :p 

Sultanahmet Mado'da kahvaltı yaptık. Daha önce Kadıköy, Taksim birçok şubeyi denemiştik, hem kahvaltı, hem servis harika olurdu ama Sultanahmet şubesi çok ama çok vasattı... Yolunuz düşerse değiştirin derim :) Görüşmeyince özlüyorum kızları :(  Bolca sohbetle geçen günümüzde bol bol kitap alışverişi de yaptık.

Masumiyet Çağı ve Tutku, Pudra Tozu'nun hediyesi ^^  Lisa Valdez'in yeni baskısı malumunuz bulunmuyor. Sabır'ı zar zor bulabilmiştim ancak o serinin 2. kitabı. İlk kitap Tutku'yu bulamadığımdan dert yanıyordum ki, Pudram bulmuş benim için ^^ Nasıl sevindim. 

Diğer kitaplar ise merak ettiklerimden. Sylvia Day'in historical romance'leri güzel oluyor. Elimde Günaha Davet ve Yatağımdaki Yabancı vardı, son çıkan Arzulanan Kadın'ı da aldım, içim rahat. 

Teresa Medeiros'un kalemini çok severim *_* Bu kitabın kapağını görünce Kitap Tutkumla vurulmuştuk: "Mooooooor! *_*"  diye :) Hemen satın aldım. Unutulmaz Öpücük benimdir. ^^ 

Susan Elizabeth Philips dikkat çeken yazarlardan ancak hiç almamıştım. Pudra Tozu çok sever. Onun tavsiyesine güvenerek serinin İlk kitabı "Aşkta İlk Çeyrek"i aldım. 

Arzuların Esiri'ni görüyordum, güzel bir seri olduğunu da çokça duymuştum ama almaya bir türlü cesaret edememiştim, blog ikizimin de etkisiyle aldım ^^

Önerileriyle destek olan arkadaşlarıma çokça teşekkürler :) 

Zevkli bir kitap alışverişi oldu.

Bana da keyifli okumalar olsun ^^ Değil mi? -_- 

Herkese sevgiler... :*

14 Şubat 2014 Cuma

Allah bereket versin!

Malda, ömürde ve zamanda hesap kitapla açıklanamayan ‘bolluk ve hayır’ın dinimizdeki adı bereket. Çağımız insanı ise açıklayamadığı ‘darlık’lardan şikâyetçi. Bereketi hayatımızdan çalan unsur, modern ekonomi anlayışının dayattığı tüketim ve israf çılgınlığı.Geçim derdi, gece gündüz çalışıp yine de yetirememek, ihtiyaç listeleri, bir sonraki aya ertelenen alışverişler, yapılacak işlere zamanın bir türlü yetmemesi... Uzayıp giden bu şikâyetler dünyanın neresine gidilse değişmeyecek meselelerden.Kaynakları kıt ilan edip insanı sınırsız ihtiyaçlara sahip bir varlık olarak tanımlayan modern ekonomi, bize sonu gelmeyen isteklerimiz için imkânları zorlama görevini yüklüyor. Bugün bütün dünyaya hâkim bu hayat tarzını ‘çılgınca’ bulan ve insanî değerleri yok ettiğini düşünenlerin sayısı giderek artıyor. Bu süreçte Müslüman toplumların kaygılanması gereken diğer bir kayıp ise ‘bereket’ kavramı. İşleri yetiştirmeye çalışırken zamanın darlığından, geliri yetiştirmeye çalışırken paranın azlığından, dua ederken maneviyatın eksikliğinden dem vururuz. Tüm bunları yaşarken bereketin hayatımızdan sessizce çıkıp gittiğini fark etmeyiz bile. ‘Gaybi âlemden fiziki âleme Rahmani bir dokunuş’ olarak da tanımlanan bereket, insana matematik hesaplarıyla açıklanamayacak bir kâr kapısı aralıyor. Bu konudaki ayet ve hadisler ise bereket kapısını açmanın yolunun öncelikle kanaat, şükür, cömertlik ve duadan geçtiğine işaret ediyor.Daha çok yaşlılardan duyduğumuz bu kelime, aslında yaşamı kuşatan inancın bir parçası. Ne var ki günümüzde fantastik söylemlere alet olmanın dışında hayatımızda kendine pek de yer bulamıyor. Oysa ‘Akrabanı ziyaret et, ömrün bereketlensin’, ‘Seherde uyuma, rızka manidir’, ‘Nimeti israf etme, ekmek kırıntısı bile atma’ mealindeki uyarıların hepsi hayatımızdan bu kutlu gerçeği çıkarmamak için yapılmış. İlahiyatçılar, hayattan bereketin eksik olmaması için müminlerin kazanması gereken alışkanlıkların ayet ve hadisler yoluyla aktarıldığını hatırlatıyor.Klasik iktisat tanımında yeri olmayan bereket ve rızık kavramı; Allah tarafından ihsan edilen bolluk, çokluk, feyiz gibi manalar içeriyor. Yazar Sami Uslu, İktisat Risalesi Üzerine Güncel Bir Yorum kitabında bereketi, az maldan veya paradan çok faydalanmak şeklinde tanımlıyor. Bunun düz mantıkla ve matematikle açıklanamayacağını ifade eden yazar, bereketi sayıların ötesinde niteliksel bir olgu olarak ele alıyor. Bu durumda parada çokluk değil, bereket istenmesi gerektiğine de dikkat çekiyor.Hiçbir formül ya da teoriyle açıklanamayacak bu anahtar kavramın temelinde ise her şeyi Allah’ın bize ihsanı olarak görmek yatıyor. Beraberinde şükretmeyi ve Allah yolunda harcamayı getiren bu inanış, malın miktarı az olsa bile bolluğa vesile oluyor.Hayatında bereket olan az ile rahatça geçinirHadis uzmanı İlahiyatçı Abdulkadir Paksoy, çokluğun göreceli bir kavram olduğunu söyleyerek, “Çoklukta sınır yoktur. Burada bereketi kanaat ve helal dairede rızıkla değerlendirmek gerekir.” diyor. Hayatında bereket olan birinin az ile rahatça geçinebildiğini anlatıyor: “Nice insanlar katlanan bir kazanca sahip olmasına rağmen hayatlarındaki birtakım suistimaller sebebiyle o bereket kapısı kapanıyor. Ve içinde boğularak tatminsizlik ve huzursuzlukla mücadele ediyor.” Paksoy, ayrıca bu çıkmazın çözümünün daha çok kazanmak olmadığını da söylüyor. Ona göre burada hatırlanması gereken, kanaatin bitmek tükenmek bilmeyen bir hazine olduğunu bildiren hadis-i şerifler. Peygamber Efendimiz (sas) bu konudaki ifadelerinden birinde, “İnsan mal ve yaratılış bakımından daha üstün birine baktığında hemen kendisinden mal ve yaratılış bakımından daha altta olana baksın ki Allah’ın kendine verdiği nimetleri küçümsemesin.” uyarısını yapıyor. Paksoy da, meselenin Kur’an ve sünnet ışığında incelendiğinde, hayatın bereketlenmesinin ancak haramlardan uzak durarak istikamet üzere yaşamaktan geçtiğini anlatıyor.İhtiyaçların yerini ihtiraslar almasınİktisatçı Doç. Dr. Murat Şeker ise kapitalizmin belirlediği oyunun kurallarında ‘ben’ faktörünün öne çıktığını ve diğer faktörlerin göz ardı edildiğini vurguluyor. Bu sistemde ticari hayatta başarılı olmak ya da günlük hayatta daha fazla para kazanmak için her yol mubah sayılıyor. Ancak Şeker, daha fazla kazanma ihtirasının, daha fazla tüketime ve zamanla tükettiğini yarıştırmaya neden olduğuna dikkat çekiyor. Kâr kavramının bir sınırının olmaması ve nasıl olursa olsun kazanç sağlamanın ana hedef olması, bireyi ve toplumu bereket gibi kavramlardan uzaklaştırıyor.Günümüzün en çok dile getirilen sorunlarından biri de gelir artsa da maddi problemlerin bitmemesi. Hayat pahalılığı, enflasyon gibi teknik kelimelerle açıklamaya çalıştığımız bu durumu Murat Şeker şöyle açıklıyor: “Eğer ihtiyaçların yerini ihtiraslar alırsa, tüketim bir statü göstergesi konumuna gelirse, tükettikleriniz size hükmediyorsa, bu sizin ne kadar gelir elde etseniz de sıkıntılar yaşayacağınıza işaret eder.”Evdeki yaşlılar bereket vesilesiÜstad Bediüzzaman Hazretleri yaşlı, çocuk ve hatta diğer düşkün canlıların bereket vesilesi olduğunu Mektubat’ta şu sözlerle anlatıyor: “Ey derd-i maişetle müptelâ olan insan! Bil ki, senin hanendeki bereket direği ve rahmet vesilesi ve musibet dâfiası, hanendeki o istiskal ettiğin ihtiyar veya kör akrabandır. Sakın deme, ‘Maişetim dardır, idare edemiyorum.’ Çünkü onların yüzünden gelen bereket olmasaydı, elbette senin dıyk-ı maişetin daha ziyade olacaktı. Hattâ değil yalnız ihtiyar akraba, belki insanlara arkadaş verilen ve rızıkları insanların rızıkları içinde gönderilen kedi gibi bazı mahlûkların rızıkları dahi bereket suretinde geliyor. Bunu teyit eden ve kendim gördüğüm bir misal: Benim yakın dostlarım bilirler ki, iki üç sene evvel her gün yarım ekmek -o köyün ekmeği küçüktü- muayyen bir tayınım vardı ki, çok defa bana kâfi gelmiyordu. Sonra dört kedi bana misafir geldi. O aynı tayınım hem bana, hem onlara kâfi geldi. Çok kere de fazla kalırdı. İşte şu hâl o derece tekerrür edip bana kanaat verdi ki, ben kedilerin bereketinden istifade ediyordum. Katî bir surette ilân ediyorum, onlar bana bâr değil. Hem onlar benden değil, ben onlardan minnet alırdım.”Vakıa Sûresi’ni okumak bereket vesilesiAllah Teâlâ, Kuran’ın bereketi hakkında şöyle buyuruyor: “İndirdiğimiz bu Kur’an, kendinden önceki kitapları tasdik eden, bereket kaynağı bir kitaptır.” Ayrıca Vakıa Sûresi’ni okumaya devam etmek de bereket vesileleri arasında sayılıyor. Bununla ilgili bir hadis-i şerifte “Kim ki Vakıa Sûresi’ni her gece okursa ona ebediyen sefalet isabet etmez, kim ki bu sûreyi her sabah okursa ona ebediyen fakirlik yaklaşmaz.” deniliyor.Seher vakti uyumamalıÇağımızda en çok şikâyet edilen durumlardan biri de vaktin azlığı, yapılacak işlere yetersiz gelmesi. İslam âlimleri seher vaktindeki uykunun bunun en büyük sebeplerinden olduğunu söylüyor. Peygamberimiz (sas) de, “Sabah uykusu, rızka manidir.” hadis-i şerifiyle bizi bu vakitlerde ayakta olmak konusunda uyarıyor.Bereket veya bereketsizlik getiren davranışlarEvde Kur’an bulundurmak bereket vesilesidir. Ayrıca Vakıa Sûresi’ni okumaya devam etmek de bereket vesileleri arasında sayılıyor.İyilik edenin, infakta bulunup sadaka verenin malı bereketli olur.Seher vakti kalkıp pencereleri açmak bereket getirir. Bu vakitleri uykuda geçirmek ise rızka mani sebepler arasında sayılıyor.Akraba ziyareti hakkında Peygamber Efendimiz, “Ömrüm uzun, rızkım bol olsun diyen, akrabasını ziyaret etsin, görüp gözetsin.” buyuruyor.Yemeği toplu olarak yemekte bereket vardır.Besmele ile yenen yemek bereketli olur.Bereket, yemeğin ortasına iner. Onun için kenarından yemeyi tercih edip, ortasından yemeyin.Yemekten önce ve sonra elini yıkayanın evinin bereketi artar.Rızkına razı olanın bereketi artar, razı olmayanınki bereketsiz olur.Alışverişte çok yemin etmek malın bereketini götürür.Ticarete yalan, hıyanet karışınca bereketi gider.Tarlayı abdestsiz sürmek bereketsizliğe sebeptir.

13 Şubat 2014 Perşembe

Elif ŞAFAK- USTAM VE BEN

    Elif ŞAFAK severek okuduğum, blogum ve benim için de önemli bir yazar'dır. Blogumda ki ilk post bir Elif ŞAFAK kitabı idi. Ama çeşitli sebeplerden ne yazık ki ülkemiz de çok fazla haz edilen bir yazar değil. :( Ama tüm olumsuz yorumlara rağmen ben kitaplarını ve kalemini çok seviyorum...    Tarihimi de attım...    Arka Kapak;    Öğrenme aşkıyla geçti ömrümüz, aşkı öğrenemesek de…Tarihimizin en önemli ve çalkantılı dönemlerinden biri olan 16. yüzyılda İstanbul… Hindistandan gelen beyaz bir fil ve onun sırlarla dolu bakıcısı: Çota ile Cihan. Filbaz aynı zamanda bir üstadın çırağı. Ustası ise Sinan. Bu toprakların yetiştirdiği en büyük mimar.Elif Şafakın muazzam hayal gücü ve zengin diliyle Osmanlı tarihinin derinliklerine doğru şaşırtıcı bir yolculuğa çıkıyoruz. Karşılıksız bir aşk, iktidar kavgaları, yobazlığın ortasında yeşeren sanat ve beklenmedik bir ihanet…Bir tarafta bilime ve öğrenmeye inananlar, bir tarafta gelişmeyi durduranlar...Ustam ve Ben, tarihi kişiliklerin, camilerin, kütüphanelerin, türbelerin, köprülerin resmigeçit yaptığı, rengârenk, canlı, sürprizlerle dolu bir dönem hikâyesi…Öyle bir hayal dünyası ki içindeki konular ve tartışmalar günümüze dair de çok şey söylüyor. Uzun süre hafızalardan silinmeyecek, çok konuşulacak bir roman."İstanbul dediğin unutkanlıklar şehri. Orada her şey suya yazılmış. Ustamın eserleri hariç, onunkiler taşa kazınmış. O taşlardan birine bir sır sakladık. Çok zaman geçti üzerinden, nice alametler birikti ama hâlâ orada olmalı, bıraktığımız noktada. Bilmem bulan çıkar mı? Bulsa bile anlar mı? Ustamdan geriye kalan yüzlerce eserden ve binlerce, binlerce taştan bir tanesi var ki, altında gizli Arzın Merkezi."    Evet son zamanlar da Osmanlı tarihi hiç olamayacağı kadar çok popüler oldu. Bunun en önemli sebeplerinden biri Muhteşem Yüzyıl dizisi'nin bu kadar tutku ile izleniyor olması gerek. Ben bir bölümünü bile merak edip izlemedim desem çok garipser misiniz? Elif ŞAFAK da Osmanlı Tarihi modasına uyup Ustam Ve Ben'i yazmış olsa gerek:)    Ama kitapta onu diğerlerinden ayıran tarafı  Osmanlı döneminde yaşayan ve çok büyük eserlere imza atan, sadece ülkemiz de değil Dünyada da tanınan Mimar Sinan'ı anlatması olmuş. Anlatırken de hem tarihe bağlı kalıp hem de hayal gücünü de çok güzel kullanmış. Sadece Mimar Sinan'ı değil, etrafında ki çırakları, Çota adında ki fil'i, onun bakıcısı aynı zaman da Mimar Sinan'ın çırağı filbaz'ı, Mihrimah Sultan'ı, yaptığı harika eserleri, o zamanlar ne kadar zorluklarla mucizeler yarattığını 472 sayfa da anlatmış. Keşke 472 sayfada bitirmek yerine 1072 sayfa da olsaydı keyifle ve heyecanla okurdum. Ben Ustam Ve Ben'i severek ve keyifle okudum. Bence kesinlikle en kısa zamanda Ustam Ve Ben sinema filmi olsun ki okurken hayal ettiklerimi izleme şansı bulmuş olurum:) Son zamanlar da yazılmış iyi bir Türk yazar romanı arayışınız varsa Ustam ve Ben doğru cevap olacaktır....

10 Şubat 2014 Pazartesi

Çikolatte - Yesek mi? İçsek mi?

Yeni şeyleri denemeyi severim. Sevmek ne kelime bayılırım. Bu demek değil ki sadece piyasaya yeni sürülmüş ürünler; benim ilk kez görüyor olmam yeterli. Bugün annemle markette tembel tembel gezerken Dr. Oetker'in Çikolatte isimli ürününü gördüm. Daha önce hiç denk gelmemiştim. Ürünün yapım aşaması için 2 seçenek olması ilgimi çekti. Denemeye karar verdim. 2 türlü de denemek için 2 paket aldım. 

İlk seçenek: İÇMEK!

1 bardak sütle yapılan tarif.Normal içilebilir sıcak çikolatadan farkı ise sütle birlikte pişiriliyor bir süre. Tadı da farklı. Pudingin içilebilir hali gibi. Sıcak çikolatayla karşılaştırınca hangisi daha iyi bilemedim. İkisi de ortalama.

İkinci seçenek: YEMEK!

1.5 çay bardağı sütlük daha az ölçüyle puding yapılıyor bu tarifte de.  Tatlı krizleri için tek porsiyonluk bir kurtarıcı olabilir. Normal pudingden kıvamı azıcık daha sıvı. Bu nedenle direk yemektense, meyve üzerinde, bisküvi (kırılmış) üzerinde kullanmak için daha uygun gibi. Hatta süper olabilir, çok pratik :D

Denemişken paylaşmak istedim. Herkese tatlı geceler :)

9 Şubat 2014 Pazar

Facebook Güvenliğini Sağlamak

Facebook hesabının güvenliği artık oldukça önemli bir konu oldu. Çünkü neredeyse tüm yakınların ve iş arkadaşların arkadaş listende ve sen burada yaptığın her şeyden sorumlusun. Bu konuda bulaşan virüslerde önem taşıyor, bu konuyaFacebook Virüslerinden Korunmak yazısında değinmiştim. Şimdi hesabın güvenliği ile ilgili öneriler vereceğim. Bunları uyguladığınızda, Facebook'a girdiğiniz cihazı ya da telefon hattınızı çaldırmadığınız takdirde hesabınız tamamen güvende olacaktır.

Bunları yine görsel olarak anlatacağım. Öncelikle güvenlik ayarları sayfasına giriyoruz;

facebook güvenlik sayfası

Güvenli gezinmeyi aktif duruma getirmeniz önerilir. Çok önemli bir şey değil fakat yararı olabilir, aktif duruma getirmekte fayda var.

facebook güvenli gezinme

Facebook Giriş Bildirimleri

Bu özelliği aktif duruma getirmeniz durumunda, daha önce giriş yapmamış olduğunuz bir cihazdan giriş yapıldığı takdirde size bildirim gelir. Burada hem mail hem de kısa mesaj bildirimini aktifleştirmeniz iyi olacaktır.

facebook giriş bildirimleri

Facebook Giriş Onayları

Bu çok önemli bir özelliktir. Facebook hesabınıza yabancı bir hesaptan girilmeye çalışıldığında tanımlamış olduğunuz telefonunuza bir onay kodu gelir. Bu onay kodunu girerek giriş yapılabilir. Başka bir şekilde yapılamaz.

facebook giriş onayı ayarı

Eğer Android veya IOS işletim sistemli cihaz kullanıyorsanız kodmatik programını kurarak, bu program aracılığıyla onay kodunuzu alabilirsiniz.

Güvenilir Kişiler Belirle

Burada seçeceğin kişileri hem yakının olmasına hem de Facebook hesabını bilinçli kullanan birisi olmasına dikkat etmeniz önemlidir. Eğer hesabınıza ulaşamazsanız Facebook bu kişileri kullanarak size yardım edebiliyor.

facebook güvenilir kişiler belirleme

Facebook Telefon Doğrulama

Eğer telefon numaranız hesabınıza tanımlı değilse, önce telefon numaranızı tanımlamalısınız. Bu işlemlerde aşağıdaki gibidir;

facebook telefon doğrulama

Bu içeriği de herkesin anlayabileceği bir şekilde görsellerle hazırladım. Umarım faydalı olur..

8 Şubat 2014 Cumartesi

OKK: Sınırları Zorlamak - Katie McGarry // Ön Okuma + Çekiliş

Merhabalar! :)

Okuyan Kızlar Kulübü olarak bu kez Aspendos Yayınları'ndan çıkacak olan Sınırları Zorlamak - Katie McGarry kitabının Ön okuması ve Çekilişiyle sizinle olacağız ^^

Young Adult türündeki bu kitabı kazanacak 2 kişiden biri olmak için TIKTIK

ÖNOKUMA

...

Aspendos Yayınları'na teşekkürler ^^

7 Şubat 2014 Cuma

Politik taassupla Allah dostlarına düşmanlık yapmanın vebali büyüktür

Hocaların hocası olarak tanınan tefsir uzmanı emekli Müftü Yahya Alkın, Müslümanlar arasında yaşanan ihtilaflarda ilk önce Kur’an ve sünnete başvurulmasını tavsiye ediyor. M. Fethullah Gülen Hocaefendi hakkındaki iftiralara tepki gösteren Alkın, “Bu usulsüz su-i zan ve iftira kapısı açıldıktan sonra hiçbir mütedeyyin cemaat geleceğinden emin olamaz.” diyor.Hizmet Hareketi’ne, paralel devlet, çete, örgüt demek ve gayri ahlakî hadiseleri cemaate mal etmek vicdanlarda nasıl kabul görür?Bozulmamış hiçbir vicdanda bu tarz yakıştırmalar ve iftiralar kabul görmez, görmemeli. Bu yakıştırma ve benzetmeleri yapanlar, geniş mütedeyyin kitleler arasına fitne sokup aileleriyle huzursuz edenler, ifsat ettiklerini ıslah edip düzeltmeden ebedi âleme giderlerse hesabını Allah’a verir. Büyük bir fitneye sebebiyet verildi. Sebep olanları Ahkemü’l-Hâkimîn olan Allah’a havale ediyoruz. Elbette diğer İslami cemaatleri de töhmet altında bırakabilir bu durum. Su-i zan ve iftira kapısı açıldıktan sonra hiçbir mütedeyyin cemaat geleceğinden emin olamaz. İnsafla, samimiyetle Kur’an ve sünnetin ölçüleri rehber olarak ele alınmalı, politik mülahaza ve meşrep taassubuyla, iftiralar itham ve su-i zanlar müdafaa edilmemelidir.Müslümanlar arasında atılan bu fitne tohumları güven duygusunun kaybedilmesine neden olmaz mı?Elbette ki güven duygusunun yitirilmesine neden olur. Zaten olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Yıllarca İslam’a, imana ve Kur’an’a omuz omuza verip beraber hizmet eden dindar topluluklar bu büyük fitne sebebiyle şimdi birbirlerine hakaret etmekte, gıybet yapmakta, şahsiyetleri rencide etmekte ve büyük huzursuzluklara sebep olmaktadır. Sorumlulardan yatıştırıcı konuşma ve hareketler beklerken tam tersine her gün daha fazla tahrik edici hakaretler, benzetmeler ve yakıştırmalar yapılmaktadır. Bu durumun İslami ölçülere göre adalet ve hakkaniyet anlayışıyla bağdaşır hiçbir tarafı yoktur.Toplum kutuplaştırılıyor. İslam fıkhı açısından bu durumu nasıl değerlendirmeliyiz?Bu halin temelinde tecessüs, su-i zan ve vehim yatıyor. Bir defa su-i zan haramdır. Cenab-ı Hak (cc) Hucurat Suresi’nde mealen, “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının.” buyurmaktadır. Başka bir ayette, “Zan, hiçbir ilim ifade etmez.” buyurulmaktadır. Bu su-i zan ve evham sebebiyle toplumda korku ortamı oluşturmak, insanlar arasındaki güveni tahrip etmek, hele bu olumsuz havanın idareciler tarafından estirilmesi, telafisi mümkün olmayan büyük zararlara sebep olabilir. Ve bundan bütün toplum zarar görür. Dünya ve ebedi âlemde vebali büyük olur. Cenab-ı Hak (cc) Enfal Sûresi’nde mealen şöyle buyurur: “Öyle korkunç bir fitneden sakının ki geldiği zaman yalnız zalimlere isabet etmez.” Yani zalim de, mazlum da zarar görür. Kurunun yanında yaş da yanar. Sebep olanlar tüm masum ve mazlumlardan dolayı azap çeker.Müslüman’ın yanlışlar karşısında susmasını ve doğruları söyleyene hakaret edilmesini nasıl yorumluyorsunuz?Hiç şüphesiz büyük bir haksızlıktır, vefasızlıktır. Elbette ki, “Haksızlık karşısında susan kişi dilsiz şeytandır.” kavl-i Peygamberîsi bunlar için de geçerli olur. Hakkın ve doğrunun yanında olmalı. Cenab-ı Hak (cc) Hûd Sûresi’nde, “Zulme ve zalimlere kalben dahi meyletmeyin.” buyurmaktadır.Camia’ya yönelik, Amerikan-İsrail işbirlikçisi gibi mesnetsiz yakıştırmalar var…Asla mümince bir tavır değildir. Hucurat Sûresi’nin 6. ayetinde, “Size bir fasık, bir haber getirdiği zaman onun beyanının sabit olup olmadığını araştırınız.” buyurulmaktadır. Yine Nisâ Sûresi’nin 14. ayetinin inmesine sebep olan hadise de aynı mahiyettedir. Hz. Usame b. Zeyd (ra), kelime-i tevhidi getirip Müslüman olduğunu söyleyen Müdais ismindeki zatı öldürüyor. Bu durum Resul-i Ekrem Efendimiz’e (sas) intikal ediyor. Resulullah o kadar üzülüyor ki; defalarca Hz. Usame’ye “Tevhid kelimesini söyleyip Müslüman olduğunu söyleyen bir insanı nasıl öldürürsün?” buyurdu. Hz. Usame (ra) diyor ki: ‘Resulullah’ın tekrar tekrar beni azarlamasına karşı ‘keşke şimdi Müslüman olsaydım’ temennisinde bulundum. Ayetin devamında, bir şeyin sabit olup olmadığınının araştırılması istenmektedir. Sonra anlaşıldı ki Hz. Usame bin Zeyd (ra) Müdais’in yanındaki koyun sürüsünü ganimet olarak alma arzusuyla onu öldürdü. Onun için İslâm âlimleri, şöhret, servet ve makam sevgisinin insanın en büyük ve tehlikeli zafiyetlerinden olduğunu söylemişlerdir. Makam ve şöhret saikasıyla nice değerli insanlar çok çirkin işler yapmıştır. Kitap ve sünnetin esaslarını unutan insan, dengeyi kaybeder. İyilik zannıyla milyonlara zarar veren onarımı zor yaralar açarlar. Şimdiki durum da maalesef budur.İslam tarihinde bu tarz hadiselerin örnekleri var mıdır?Bu hakikat büyük bir fitne ve sıkıntı kaynağı oldu. İbret alınır ümit ve niyazıyla şu ayet-i kerimeleri mealen arz edeyim: “(Ey iman edenler!) Allah ve Resulü’ne itaat ediniz. Kavga edip çekişmeyiniz. Aksi halde korkaklaşıp dağılırsınız. Kuvvetiniz ve devletiniz elden gider. Sabredin. Hiç şüphe yoktur ki, Allah’ın yardım ve rahmeti sabredenlerle beraberdir.” Enfal/46 “Öyle bir fitneden sakının ki (geldiğinde) yalnız zalimlere isabet etmez..” Enfal/25. Bu ayetler ve buna benzer nasslar Müslümanlara yani bizlere hitap ediyor. Cenab-ı Hak (cc) basiret ve firaset körlüğünden bizleri muhafaza eylesin. Bu fitneler bana Cemel ve Sıffin olaylarını hatırlatır.Bediüzzaman Said Nursî de uhuvveti tavsiye ediyor…Bediüzzaman, Uhuvvet Risalesi’nde bu elim duruma karşı şöyle sesleniyor: “Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilafımızdan istifade eden zalimlere karşı ‘Şüphesiz müminler kardeştir.’ kal’a-i kudsiyesi içine giriniz, tahassum ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.” Bu büyük fitneye karşı tavrınız, müsbet hareket etmektir. Mukabele-i bilmisil yapmamaktır. Fikir teatisi içerisinde, insafla, Kitap sünnet prensipleri içerisinde aklıselimle meseleler konuşulmalı. Yalan, iftira, gıybet, hakaret, saldırma gibi haram olan ve yarayı derinleştirip fitneyi büyüten söz ve tavırlardan uzak durmalı. Bediüzzaman, son mektubunda şöyle der: “Bizim imana hizmetten sonra en büyük vazifemiz, dâhilde asayişi muhafaza etmektir.” Buna dikkat etmeli, en yetkili ağızların fevkalade yaralayıcı, rencide edici ve kamplara ayırıcı talihsiz beyanlarına, aynı üslup ile katiyen mukabele edilmemeli. Dua ve niyazlara devam etmeli.Fethullah Gülen Hocaefendi’nin mülaânesine ve duruşuna nasıl bakmalıyız?Fethullah Gülen Hocamız önemli bir İslâm âlimi ve mütefekkirdir. Ben bunu yakinen bilen birisiyim. Kitap ve sünneti çok iyi bilir, bilmekle kalmaz, hayatını vahiy kaynaklı esaslara göre dengeler. Hocaefendi, sıradan bir insan değildir. Yalnız Türkiye değil, dünya çapında bir iman, İslâm, Kur’an ve insanlık hizmeti vermektedir. Birçok meziyetleri Cenab-ı Hak (cc) bu mümtaz şahsiyete ikram ve ihsan etmiştir. Hayatının her safhasında Kur’an ve sünnet ölçülerine göre hareket etmektedir. Yaşayışı, eserleri, talebeleri ve milyonlarca sevenleri meydandadır. Basiret ve feraseti açık insaf sahibi insanlar bu dediklerimin mübalağa olmadığını müşahede etmektedir. Böyle büyük ve çaplı bir âlimin sözünü ihmal etmek, onun ilmi şahsiyeti ile bağdaşmayan birtakım kasıtlı ve yanlış yorumlarla asıl hedefinden saptırmak insaf ve İslami ölçülerle bağdaşmaz. Bir takım politik ve meşrep taassubuyla Allah dostlarına düşmanlık yapmanın, hakaret edip rencide etmenin vebali çok büyüktür. Meydana gelen bu büyük fitne ve fesadın karşısında ehl-i imanı insafa davet ediyoruz. Bir hadis-i kutsîde Cenab-ı Hak, şöyle buyuruyor, “Benim dostuma düşmanlık yapanlara karşı, ben harp ilan ederim.” Unutmayalım ki ağzımızdan çıkan her sözün hesabını Allah’a vereceğiz.

6 Şubat 2014 Perşembe

Ayfer TUNÇ- SUZAN DEFTER

   Bu kitabı okumadan önce ne Ayfer Tunç'u tanırdım ne de Suzan Defter isimli bir romanı olduğunu bilirdim. Severek takip ettiğim bir blog yazarının sevdiği kitaplar arasında olmasından dolayı ben de okumak istedim... Ne yazık ki hayatım boyunca hiç günlük tutmadım ama anladım ki günlük okumayı seviyormuşum:)    Tarihimi de attım...    Arka Kapak;    "İnsan gençliğini aşka vermezse, gençlik ne işe yarar?"    "Ama kaybeden sonunda siz olmuşsunuz."    "Kayıp mı? Kaç kişi böylesine sevebilmiştir dünyada?"    "Ama bir kucak korla kalan siz olmuşsunuz."    "İyi ya boş değildi kucağım."    "Ama yandınız, kül oldunuz."    "Ama vardım, kül bunun kanıtı."    12 Eylül'ün gölgesinde boğulan bir aşk hikayesi...Yaşamın kıyısında seyirci olmaktan öteye gidememiş bir erkek...Birbirinin ışığıyla kamaşan iki ayna arasında parçalanan bir kadın...Başkasının gözünde nasıl göründüğünü, iki günlük üzerinden anlatan deneysel bir çalışma. Modern zamanların karmaşık insanlık halleri Ayfer Tunç'un usta kaleminden unutulmaz bir edebiyat şölenine dönüşüyor.    Suzan Defter, daha önce öykülerinden biri olduğu Taş- Kağıt- Makas'tan azat olmuş, tek başınalığı hak etmiş bir eser.    İki ayrı kişilerin günlüklerinden oluşmuş bir roman Suzan Defter. Kitabın sol çift sayılı sayfaları Ekbel isimli bir erkeğe aitken, sağ tek sayılı sayfalarsa Derya isimli bir kadına ait. Derya günlükte kendi hikayesi dışında abisine aşık olan Suzan ile aralarını nasıl açtığını, yaşadığı kıskançlığı ve bundan duyduğu pişamnlığı yazıyor satırlarında... Ekbel ise baba mesleği olan avukatlıktan erken emekli olup evinde yaşadığı yanlızlığı anlatıyor...    Kitabın sonrarında ne kadar farklı dünyaları keşfe çıktığınızı anlıyorsunuz. Günlük okumayı seviyorsanız, Ayfer Tunç ile daha tanışmadıysanız mutlaka okuyun derim...Şimdiden keyifli okumalar o zaman:)

Sevecek Biri - Addison Moore (Someone to Love, #1)

Kitap Adı: Sevecek Biri

Yazar: Addison Moore

Orijinal Adı: Someone to Love 

Çeviri: Arzu Ayas  

Yayınevi: Aspendos Yayıncılık 

 Sayfa Sayısı: 333

Basım: Ocak, 2014

Seri Sıralaması:#1 Someone to Love / Sevecek Biri

#2 Someone Like You

#3 Someone For Me (Henüz Basılmadı)---

Benim kötü bir ayrılığım olmadı. Kalbini kimseye açmazsan, kırılmasını da önlersin...  

---

Cruise Elton aşk denilen şeyden bir kere nasibini almıştı ve işler hiç de iyi gitmemişti. O günden sonra aşka inanmayan Cruise, tek gecelik ilişkilerin adamıydı ve bu konuda kendince ünü olan bir tür üstattı.  Kendall, Garrison Üniversitesi'ne nakil olmuş, yeni kız. Deneyimsiz biri. Annesinin defalarca boşanmayla sonuçlanmış evliliklerini gördükten sonra, o da aşka inanmıyor. Yolları Cruise ile kesiştiğinde bakire olan Kendall, Cruise'un dişi versiyonu bir çapkın olmak için Cruise'dan onu eğitmesini ister. 

Kitap bölüm bölüm Cruise ve Kendall'In ağzından anlatılıyor. Bir öncekinin kaldığı yerden diğeri devam ediyor. Böyle çift bakış açısıyla yazılmış kitapları seviyorum. Ben Cruise'un bakış açısını daha gerçekçi buldum, daha çok sevdim. Kendall'ın tekdüze bakış açısındansa Cruise'u tercih ederim. Çünkü Cruise oyuncu ve yaramaz bir anlatıma sahip :) İlk 100 sayfa herhangi bir aksiyon yok. Olayları daha yeni yeni anlıyormuşuz gibi sadece durumsal bir anlatım var. Daha sonrasında kitap hareketleniyor, bir çok yan olay kitaba eğlence ve heyecan katıyor.  Ayrıca ilk 100 sayfadaki zorlama tasvirler yerini daha doğal ve eğlenceli tasvirlere bırakıyor.Kitapta beni rahatsız eden tek şey cinsel uzuvlara olan aşırı atıflar. Kitapta bir şeylere benzetilecek her şey, işin içinde cinsellik olsun olmasın cinsel organlara benzetilmiş, her paragrafta illa ki bir kez olsun geçiyor. Bu da göz yoruyor ve gereksiz olduğu için rahatsız ediyor. Kitap başladığında kendimce bir şeyleri tahmin ederim diye düşünmüştüm ama her seferinde beni şaşırttı, karakterler çoğu zaman, bana göre olumlu olacak şekilde, ters köşe olacak uç davranışlarda bulundular.  Hızlı okunan, yer yer değişik,  kendi içinde güzel bir aşk hikayesi. PUANIM: ♥♥♥♥  (3,5 tan 4 )ALINTILARAşk.Sanırım gerçekten vardı.Her neyse.---Aşkın da böyle olacağını hayal ediyordum, manzaranın güzelliği seni cezbederken kendi aptallığın yüzünden alev alev yanmanın şaşkınlığını yaşayacaktın.Kulağa saçma gelse de Cruise'un bu ateşte benimle birlikte yürümesini istiyordum. Tanrı biliyor ya yanmaya can atıyordum.

4 Şubat 2014 Salı

Ece TEMELKURAN- DÜĞÜMLERE ÜFLEYEN KADINLAR

   Ece TEMELKURAN'ın kitabını almamın tek sebebi vakti zamanın da Uğur MUMCU'nun gelini olmasıdır. Kimine göre saçma olsada bazen bazı insanlara vefa borcum olduğunu hissederim...Uğur MUMCU'ya da fazlası ile var bence:(    Tarihimi de attım...    Arka Kapak;    "Amira, bize kadınları nasıl seveceğimizi anlatan bir kitap lazım. Yoksa hep böyle şapşal ve kavruk kalacağız. Bize kadınların nefesini genişletecek, o nefesin rüzgarına yelken açmamızı öğretecek bir kitap lazım. Yoksa biz ne kadar sevilsek tamir olmayız."    Bir kadının kalbini fena kırmış bir adam...O adamı öldürmek için çölü geçmeyi göze almış dörtkadın...Düğümlere Üfleyen Kadınlar bu yolculuğunromanı. Ne kadar sevilse de tamir olmayan o yaralıcoğrafyada, Ortadoğu'da geçiyor. Saraylar devrilipmeydanlar dolarken sorular kalıyor geriye. Her yolaen az bir soruyla çıkılır çünkü: Bir kadın ya da birülke nasıl sevilir sahiden?    Düğümleri Üfleyen Kadınlar benim için çok ilginç bir tecrübe oldu kesinlikle. İlk okuduğum Ece Temelkuran kitabı. Bu kitabı hem sevdim hem de sevemedim ikilemi, blogumda post yazmayı çok seven ben kitabı bitireli aylar olmasına rağmen bu yazıyı yazmak hiç içimden gelmedi.    Hayatları bir şekilde kesişen kadınların hikayesini anlatıyor. Bu kitabı, kitap olarak okumak yerine filmini izlemeyi tercih ederdim. Neden derseniz, olay içinde olay, konu içinde konular.. olduğu için filmi daha anlaşılır ve sürükleyici olur diye düşünüyorum. Ne yazık ki benim tavsiye ediceğim kitaplar kategorisinde değil ama tabii ki kitap zevkleri de tartışmaya açık olmadığı için Düğümleri Üfleyen Kadınları beğenen kitap bağımlılarına selam ederim:)

3 Şubat 2014 Pazartesi

İlk Defa - Cora Carmack

Kitap Adı: İlk Defa

Yazar: Cora Carmack

Orijinal Adı: Losing It

Çeviri: İmge Tan

Yayınevi: Pena Yayınları

 Sayfa Sayısı: 276

Basım: Ocak, 2014

 Umut... Tam bir orospu çocuğuydu!

Arka kapak resmine bayıldığım kitabın arka kapak yazısı aslında  konuyu harika anlatmış :) 

Ama gelenektir, biraz bahsedeyim... 

Tiyatro bölümü öğrencisi Bliss'İn okuldaki son dönemi. Ve o bakire olarak mezun olmak istemiyor. Bu konuda bir hamle yapmaya karar verir ve o gece kendisini inanılmaz bir erkekle tanışmış olarak bulur. Olaylar olaylar ve kızımız "Kedii!" diye bağırarak yatakta çırılçıplak olarak bıraktığı adamın, ertesi gün yeni tiyatro hocası olduğunu öğrenir :)

Komik bir sürecin de adımları atılmış olur tabi :)

Karakterleri çok sevdim. Kimse mükemmel değil, kimse nerde ne yapması gerektiğini çok iyi bilen, her hareketi doğru, kusursuz, ütopik varlıklar değil. Esas kızımız Bliss tam bir kontrol manyağı. Öyle deyince sıkıcı ve kuralcı biri sanmayın, aksine o doğal komiklerden. Her seferinde kendini komik duruma düşürmeyi başarıyor.

Garrick ise sarışın, hoş bir İngiliz! Accent detected!!! *_* Fakat o da pek mükkemmel değil, az mükemmel :p

Onun da hataları var tabi ki...

Yan karakterlerin çok derinine inilmemiş olmasına rağmen onları da sevdim. Beni tek rahatsız eden de hikayenin %90'ı ikili arasında geçiyor. Zaten az olan yan olaylar bile, ana karakterler üzerinden anlatılıyor.

Çok hafif, yormadan okunacak tatlı bir kitap. Komik diyaloglarla dolu, bu da okuduğumuz aşk hikayesini daha eğlenceli kılıyor.

Ayrıca inanılmaz akıcı, hızlıca ilerliyor. Çok kısa sürede bitiverdi :)

Kitapta favori karakterim ise Hamlet'ti tabi ki ^^ Bayıldım ona... Okuyanlar ne dediğimi anlayacaktır :)

  Aşk dışında çıkarılacak ders sanırım kadın olmanın her kültürde zor olması. Ne kadar geri kalmış, ya da gelişmiş olsun fark etmez; dünyanın her yerinde kadınlara ve kadın olma rollerine yönelik tabular, baskılar farklı şekillerde de olsa sürekli var...

PUANIM: ♥♥♥♥ 

ALINTILAR

"Davet mi bekliyorsun?" diye sordum, kapının dışında dikilen Garrick'i süzerek. "Bana bir vampir olduğunu söyleyeceğin bölüm mü geldi?"

Kıkırdadı. "Hayır. Yemin ederim soluk tenimin tek nedeni İngiliz olmam."

---

Homurdanarak, "Güle güle." dedim. Telefonu kapatmak kendimi iyi hissetmemi sağlamıştı. Hatta bir kez daha annemi arayıp yine telefonu kapatmayı bile düşündüm.

1 Şubat 2014 Cumartesi

Yeni Kitaplarım ^^

Her şey resimde en altta görünen Açıklamalı Notlarıyla Sherlock Holmes Cilt 1 i görmemle başladı. İlk görüşte aşktı bizimki. Ama ayrı dünyalardaydık, ben beş parasız bir öğrencimsiydim, o ise 60tl :'(

Gel zaman, git zaman bağrıma taş basmayı öğrendim ama onu unutamadım...

ŞU yazımda bahsettiğim üzere bir kitapçıda tekrar kesişti yolumuz...

Aşkımız depreşti, yeniden alevlendi...

Canıma tak etti ve sipariş verdim!!!

Yani bu siparişin amacı oydu...

40tl'ydi :)

Kendisine aşağıda tekrar değineceğim ^^

Sinners On Tour/Günahkarlar Turnede serisinin üçüncü kitabı ve benim en merak ettiklerimden biri olan grubun küçük adamı Jace'in  hikayesi... OMG!

Kitap Sihirbazı'nda 50 tl üstü alışverişlere kargo ücreti yoktu, böylece kargo ödememiş oldum.

Gelelim geçen yaz sitenin kampanyasında kazandığım 60tl tutarındaki 60bin puanımı nasıl harcadığıma...

Lanet İşleyiciler Serisi gerek kapakları, gerek konusuyla ilgi çeken bir seri. İlk kitabi elimde vardı, üçlemenin 2. kitabını da edindim :)

Vampir Akademisi Serisi okumadığım için büyük eksiklik hissettiğim serilerden... İlk 2 kitap elimde bulunmaktaydı, 3,4 ve 5. kitaplarını da aldım, bir tek final kitabı kaldı. Umarım severek okurum ^^

Sherlock Holmes kitabını merak edenler gelin buraya size bir şeyler göstereceğim. Merak etmeyenler, bir yere gidemezsiniz, bir şans verin :)

Kitabın bir de iç kapağı var ki çok beğendim. Kitapçıda baktığımın iç ve dış kapağı aynıydı.

Kitabın içindeki açıklamalı notlarıyla bulunan hikayeler bunlar.

,

Kitap böyle başlıyor. Hikayelerin yanındaki notlar dışında dönem ve başka konularda da bir çok açıklama mevcut.

İç kısmı ise böyle... Kitabı zenginleştirecek resimler de bulunmakta.

Bu tarz kitapların içeriklerini çok merak ederim. O nedenle paylaşmak istedim.

Bir sonraki sefere kadar sağlıcakla kalın ^^

Sevgiler...