Çocuğa yönelik istismar, eğitimli ya da eğitimsiz bütün ailelerin dikkat etmesi gereken tehditlerden biri. Araştırmalara göre zarara uğratılmış çocukların tamamına yakını yetişkinlere güvendiği için istismara uğruyor. Bunu önlemenin yolu ise çocuğa mahremiyet eğitimi vermekten geçiyor.
Emel Hanım, keyifli bir gün geçirmek için komşularıyla bir araya gelir. Bu sırada arkadaşlarıyla yan odada oynayan çocuğu üzerine meyve suyu döküldüğü için annesinin yanına gelir. Emel Hanım da güzel sohbet ortamını bırakmak istemediğinden çocuğun elbiselerini herkesin ortasında çıkarıp üstünü değiştirir. Buna alışık olan çocuk, kıyafetleri üzerinden çıkarılırken utanıp sıkılmaz...Emel Hanım bu davranışıyla çocuğun mahremiyet duygusundaki gelişmeyi engellediğinin farkında değildir. Mahremiyet eğitiminin eksik kaldığı çocuklar ise sadece zarafet ve nezaketten yoksun kalmıyor, istismarcılara karşı da savunmasız hale geliyor.
Çocuk istismarı, herkesin kendini dışarıda tutarak bahsettiği konulardan. “Benim çocuğumun başına gelmez.” rahatlığıyla sadece başkalarının başına gelene ah vah edilir. Ancak araştırmalar gösteriyor ki çocuk istismarı toplumun kanayan yaralarından biri. Konunun hassasiyeti nedeniyle çoğu kez ‘gizli' kalan olaylar eğitimli ya da eğitimsiz her ailenin başına gelebilecek ciddi bir tehlike. Çocuğun hayatı boyunca peşini bırakmayacak kadar da ciddi bir travma sebebi.
Mahremiyet eğitimi ne zaman verilmeli?
Çocuk istismarının önüne geçmenin yolu, ne çocuğu gözünün önünden ayırmamak ne de onu yabancılara yaklaşmaması için korkutmak. Zira çocuğu toplumdan tecrit etmek mümkün olmadığı gibi ona sadece yabancılardan değil ‘tanıdıklar'dan da zarar gelebileceğini unutmamak gerek. İşte bu durumda devreye mahremiyet eğitimi giriyor. Pedagog Dr. Adem Güneş, çocuklara kendilerini kötü niyetli kişilerden koruyacak güce eriştiren mahremiyet eğitimini ‘çocuk eğitiminin en önemli kısmı' şeklinde niteliyor. Güneş, cinsel kimliği henüz gelişmemiş, ahlâkî; gelişim sürecini tamamlamamış çocuğa cinsel bilgileri ‘ders verir gibi' anlatmanın faydasız olacağını söylüyor. O halde mahremiyet bilincinin çocuğa davranış eğitimi şeklinde 4-7 yaşları arasında verilmesi gerekiyor. Güneş, bu eğitimin nasıl verileceği ve eksikliğinin nelere sebep olabileceğini ise ‘Nezaket ve Zarafet İçin Mahremiyet Eğitimi' kitabında adım adım anlatıyor.
Mahremiyet eğitimi sosyal hayattan tecrit değil
Pedagog Adem Güneş'in bu konuda ilk dikkat çektiği noktalardan biri, mahremiyet eğitiminin yanlış anlaşılması. Kitabında anne-babalarla ilgili gözlemlerini paylaşan Güneş, bu eğitimin özellikle kız çocukların engellenmesi ve sosyal hayattan tecrit edilmesi şeklinde algılandığını anlatıyor: “Anaokulundan itibaren kız çocuk karşı cinsten ayrı tutuluyor. Çocuğu yoğun duygusal denetim altında tutmak ona suçluluk duygusu edindirmek ve onun ‘değersizlik hissi içinde çekingen davranışlar sergilemesi'ni sağlamak marifet kabul ediliyor.” Halbuki mahremiyet eğitimi çocuğa utanç duygusuyla çekingenlik kazandırmak değil. Aksine insan olmaktan ileri gelen değerlilik duygusu hissettirmektir. Utanma ve mahcubiyet duygusu sağlıklı geliştiği takdirde kişiliğin koruyucu kalkanı haline geliyor. Ancak bu duyguların gelişimi sürecinde anne-babaların çocukta baskıcı tutum izlememesi gerekiyor. Güneş, bu noktada şu örneklere yer veriyor: “Çocuklarına ‘düzgün dur, düzgün otur, utanmıyor musun öyle yapmaya' gibi sözel şiddetle yaklaşılınca onlardaki duygusal auralar kırılır. Sosyal çevre tarafından utandırılan bu çocuklar kendi başlarına kaldığında genellikle duygularına yenik düşer.”
Fiziksel aura mesafesini koruyun
Mahremiyet eğitiminin çocuğu utandırmaktan ve ona kendini değersiz, suçlu hissettirmekten geçmediğine dikkat çeken Adem Güneş'e göre üzerinde durulması gereken konu fiziksel aura. Toplumumuzda sürekli ihlal edilen bu terim kısaca, ‘Kişinin fiziksel temas kurmada çevresinde oluşturduğu belli bir daire' şeklinde açıklanabilir. Örneğin, bankada para çekmek için sıraya girmiş kişi bir öndekine fazla yaklaşmayarak fiziksel aurayı koruyabilir. Bu şekilde hem nezaketin gereği yerine gelir hem de fiziksel alana müdahale edilmemiş olur. Bu mesafeyi korumak yetişkinler için olduğu kadar çocuklar için de önem taşıyor. Zira aurası sürekli ihlal edilen çocuklar başkasının aurasını fark edemiyor. Yani kendi bedenine olması gerektiğinden fazla yaklaşılınca bundan rahatsız olmuyor. Çocuklara bu duyguyu kazandırmak adına Güneş'in ebeveynlere tavsiyesi ise şu şekilde: “Eğer ebeveynler çocuğa kendi çapında 25-30 santimetrelik daire çizer, bu mesafeden onlarla zaman zaman fiziksel temas kurar, haricinde çocuklarına müdahale etmezse, ruhun bedenle bütünleşmesi kaygısızca sürdürülebilir.”
Anne-baba çocuğa yaklaşırken, gözlerine bakıp konuşurken dahi bu mesafeyi korumalı. Böylece çocuğa, “Sen buradan itibaren özgürsün. Sana dokunmayacağım. Sana kendi istediğim şekilde hoyratça davranmayacağım.” mesajı verilmiş olur. Anne-baba tarafından oluşturulan bu saygınlık sınırı, dışarıdaki kişilerin de ancak bu kadar yakınlaşabileceği hissini çocuğa yaşatır. Bundan sonraki ilişkilerinde de çocuğun bu mesafenin gözetilmesini bekleyeceğini ifade eden Güneş, şöyle devam ediyor: “Bu saygı sınırı başkası tarafından aşılmaya başladığında ruhun hiç de alışık olmadığı bir durumla karşılaştığını hisseden çocuk rahatsız olur, kendini korumaya çalışır ki mahremiyet eğitimi işte budur.”
Çocuğunuzdan izin alın
İstismardan korunmada fiziksel auranın önemine dikkat çeken Adem Güneş, bunu oluşturmadaki yollarını da paylaşıyor. Örneğin çocuk elbisesini ters giydiğinde, “Bu nasıl elbise giymek böyle” diye elbisesinin ondan izinsiz, zorla çıkarılması yanlış bir davranış. Bunun yerine “İzin verirsen ben gösterebilir miyim sana?” diyerek fiziksel alanına onun izni dışında yaklaşılamayacağı çocuğa öğretilir. Toplumumuzda en çok yanlışa düşülen davranışlardan biri de çocuğu sevme şekli. Anne-baba bile olsa öpmek için çocuktan izin alması gerektiğini anlatan Güneş, bu şekilde ondaki mahremiyet hissinin gelişeceğini söylüyor. Tam aksine sergilenen, “Ben bu çocuğun babasıyım, istediğim gibi sarılır öperim” tavırları içinse şu tespite yer veriyor: “Öpülmeyi istemediğini ifade etse, tepki gösterse bile ‘sevecen bir zorbalıkla' bedeni esir alınan, çaresiz bırakılan çocuklarda mahremiyet eğitimi zarara uğruyor.” Çocuk her ne kadar anne-babanın bir parçası olsa da ayrı bir birey olduğu unutulmamalı. Bu sebeple ebeveynler, çocuklarının auralarının oluştuğu 4-5 yaşlarından sonra onları öperken izin almalı.
Çocuğun bakımıyla bir kişi ilgilenmeli
-Doğumundan itibaren tüm bakımını yapan ebeveynin, dört yaştan itibaren çocuğun genital bölgelerine teması mümkün olduğunca azaltılmalı.
-Bir zaruret bulunmadığı takdirde çocuğun altını sadece annenin değiştirmesi, bu mümkün değilse de sürekli farklı kişilerin değil, sabit bir kişinin değiştirmesi uygun.
-Çocuğun altı değiştirilirken kardeşlerinin aynı ortamda bulunmaması gerekiyor.
-Çocuğun tuvalet temizliğinin en çok beş yaşına kadar uzatılması uygun olanı. Bu çağdan sonra çocuk tuvalet temizliğini kendi yapar hale gelmeli. Okulöncesi eğitime başlayan bir çocuk tuvalette kendi temizliğini kendisi yapar duruma gelmiş olmalı.
-Bebek yürümeye başladığı andan itibaren ortada çırılçıplak bırakılmamalı. Çocuğun hatırlayabileceği en küçük yaş yaklaşık üçtür. Bu yaştan itibaren genital bölgesinin iç çamaşırıyla örtülü olduğunu anımsamalıdır.