28 Mart 2014 Cuma

Irmak Tv 1 yaşında

Açılış gecesinde ‘Besmele’ ilahisiyle çıktığı yayın hayatında, bugünlerde bir yaşına basmanın heyecanını yaşıyor Irmak TV. Ana programların ezan vakitleri olduğu kanalda, geriye kalan zamana diğer yapımlar serpiştiriliyor. Kanalın yeni yaşında izleyicileri yepyeni programlar bekliyor.Tarih 21 Mart 2013’te ‘Gönül Ekranı’ sloganıyla yayın hayatına başladı Irmak TV. Bir müminin 24 saatini nasıl geçirmesi gerekiyorsa kanalın yayın akışı da bu ölçüde hazırlandı. Böylece her insan Irmak’ta kendine ait bir şeyler buldu. Kanalın yayın akışında Fethullah Gülen Hocaefendi’nin 1960’lı yıllardan 90’ların sonuna kadar cami kürsülerinde vermiş olduğu vaazlarından seçme bölümler bulunuyor. Hocaefendi’nin Beyan, Çağ ve Nesil gibi bazı eserleri sesli ve görüntülü kitap halinde yayınlanıyor. Kanalda, İslami ilimlerden tefsir, hadis, fıkıh, kelam ve tasavvufun temel bilgiler seviyesinde programlar yer alırken, alanında uzman ilahiyatçılar farklı konulardaki soruları cevaplıyor.‘Hocaefendi’yi çok yanlış tanımışız’Irmak TV Tanıtım Genel Müdür Yardımcısı Muhammed Büyükçıngıl, kanalda ‘Bir Müslüman’ın 24 Saati’ adını verdikleri bir yayın akışını uyguladıklarını söylüyor. Akışta, ana program ve ara programlar olduğu bilgisini veren Büyükçıngıl, “Ana program olarak ezan vakitlerini görüyoruz. Buna göre de aralara programlar serpiştiriyoruz.” diyor. ‘Bir yıl içinde yayınlanan programlarla ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?’ sorusuna karşılık şunları söylüyor Büyükçıngıl: “Arkadaşlarla birgün lokantaya gitmiştik. Ev yemekleri yapan bir teyzemiz şöyle bir serzenişte bulundu. ‘Sizin yüzünüzden bütün personel mutfakta çalışmak istiyor. Çünkü bir an önce namaz kılıp, tesbihata yetişme arzusundalar.’ Bu serzenişler bizi daha da motive ediyor.” Hocaefendi hakkında suizan besleyen birçok insan “Hocaefendi’yi bize yanlış tanıtmışlar.” diyerek hayıflanmış. Büyükçıngıl’a göre, buna mukabil olarak, Hocaefendi’den özür dilemek ve kendisine mektup yazarak hakkını helal etmesini isteyen birçok izleyici var.Hiçbir ticarî kaygı gözetmeyen, Allah (cc) rızası için insanlığa hizmet vermeye çalışan Irmak Televizyonu’nda yeni programlar izleyiciyle buluşmaya devam edecek. Geçmişten İzler, Sıladakiler, Hac Yolunda, Terennüm, Ticaret İlmihali, Evvel Zaman İçinde adlı programlar izleyici tarafından ilgiyle takip ediliyor. Kanal ilk yılını geride bırakırken, aldığı olumlu dönüşlerle daha uzun yıllar manevi hayatımıza hizmet edecek gibi görünüyor.‘Geçmişten İzler’Bam telimize dokunan programlardan biri ‘Geçmişten İzler’. Büyük bir davanın ilk kahraman ve şahitlerini ekrana taşıyan yapım, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin 50 yıllık dava arkadaşlarını konu ediniyor. Kimsenin olmadığı dönemlerde henüz yazılmamış bir destanın ilk şahitlerine mikrofon uzatıyor. Bu koca yürekli yiğit insanlar duruşlarıyla vakur, bakışlarıyla mütevazı, kutlu bir davanın mahcup öncüleriydi. Şimdi her biri Anadolu’nun bir köşesinde, hizmet ettikleri mefkurenin çağlamasını izliyor. Birbirinden etkileyici hikâyelerin anlatıldığı Geçmişten İzler, çarşamba akşamları yayınlanıyor.‘SıladakilerDünyadaki en büyük yatırımdır insan… Bu uğurda ne kadar emek harcanır, ne kadar ızdırap çekilirse hafif kalır. Sıladakiler; altın nesiller yetiştirmeyi, ilim irfan öğretmeyi prensip edinmiş, adını dahi söyleyemedikleri, dünyadaki yerini bilmedikleri ülkelere gözlerini kırpmadan giden genç yüreklerin hikâyesini ekranlara taşıyor. Efendimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) Nâm-ı Celil’ini dünyanın öbür ucunda sinelere yerleştirmektir hicret etmiş bu yağız insanların görevi. Peki ya el bebek gül bebek büyüttükleri kınalı kuzularını sılaya yollayan anne-babalar... Evlatlarını orada bekleyen binlerce göz hatırına, onları bekleyen bir çift göz olmaya razı olan anne-babaların hikâyelerini anlatan Sıladakiler, her pazar akşamı Irmak TV ekranlarında...‘Terennüm’Gönül pasımızın silinmesine yönelik hazırlanan Terennüm programında, dinimize ve kültürümüze ait en güzel besteler, naatlar, kasideler, türküler Metin Haboğlu’nun sunuculuğunda izleyiciyle buluşuyor. Ertuğrul Erkişi, Hakan Aysev, Bedirhan Gökçe, Dursun Ali Erzincanlı gibi isimler programa yorumlarıyla renk katıyor. İlahî aşkın notalara dökülüp ezgilerle buluştuğu ‘Terennüm’, her cuma saat 21.45’te.‘Hac Yolunda’Dinimizin beş şartından biridir, hac farizasını yerine getirmek. Irmak TV, hac yolculuğunu baştan sona ele alarak, manevî derinliği ‘Hac Yolunda’ isimli belgesel programıyla işliyor. Programda “Hac yolculuğunun manası nedir? Hacda ifa edilen sembolize ibadetler hangi anlamları taşıyor? Hacca ilk davet eden kimdir? İhrama girmenin manası nedir?” gibi sorulara cevap aranıyor. Bu yolculuğu ibadetler ve semboller üzerinden anlatan ‘Hac Belgeseli’, her pazartesi akşamı ekranda.‘Evvel Zaman İçinde’Yediden yetmişe herkesin ekranı Irmak TV’de çocuklar unutulamazdı elbette. Evvel Zaman İçinde programında dedenin anlatmış olduğu hikâyeleri cisimleştirilerek torunlarına örnek davranışlar aşılaması anlatılıyor. Hikâyelerle izleyenleri evvel zaman içinde bir yolculuğa çıkaracak olan programda, sevimli karakterleriyle çocukların merakla izleyeceği eğlenceli çizgi filmler yer alıyor. Yapım, her sabah ve akşam 09.45 ve 19.10’da farklı bir bölümle ekrana geliyor. Kanalda yayınlanan çocuk programları bununla da sınırlı değil. İkiz kardeşlerin hikâyelerinin anlatıldığı ‘Upin ve İpin’, çocuklara nasıl dua edilmesi gerektiğini öğreten ‘Haydi Dua Edelim’ programları Irmak TV’ye renk katıyor.‘Ticaret İlmihali’Ticaret İlmihali programında ticaretin temel kuralları, bankacılık sektörü, bireysel emeklilik sistemleri, borçların geciktirilmesi gibi sorulara cevap aranıyor. Akıllara takılan tüm sorular, konusunda uzman sektör temsilcilerinin yanında ilahiyatçı, akademisyen konuklarıyla ‘Ticaret İlmihali’nde cevap buluyor. Ticarî hayatımıza fıkıh penceresinden bakmak isteyenler bu programa mutlaka göz atmalı. Program, pazartesi-perşembe saat 10.00’da izleyiciyle buluşuyor.Irmak TV’yi nasıl izleyebilirim?D Smart: Kanal 91Digiturk: Kanal 65Tivibu: Kanal 130Teledünya: Kanal 115Uydu : Türksat 3A Frekans: 12729POL: Horizontal FEC: 5/6 Symbol Rate: 30.000PID : 355 AUD: 356

Necdet Akkan ile Söyleşi :)

Tekrar merhaba :) Bu kez röportajla karşınızdayım. 

Hayallerim Ruhumu Öpüyordu yorumu için tıklayınız...

Geçelim röportaja ^^ 

-Merhaba,  öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkürler.

Sizi biraz yakından tanımak isteriz. Biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

 -Merhabalar.

 İki çocuklu bir aile babasıyım. Ve mutluyuz. Herkesin mutlu olması dileğimdir. Edebiyat iç dünyamda hiçbir zaman sönmeyen bir meşaledir. 

-Nasıl bir ortamda yazarsınız? Yazarken olmazsa olmazlarınız var mıdır?

 - Geceleyin sessiz bir ortam yazabilmemdeki en büyük faktörlerden birisidir. Eğer tam tersi olsa farklı duygular üretebilme şansına sahip olamam. Bu konuda yalnızlık ve sessizlik benim en büyük dostlarımdır. İç dünyalara hitap edebilme şansımı başka türlü kullanamam. Bu olgu zaman ve sabır işidir. Süreç ancak böyle devam edebilir.

-Kitabın değişik ve ilgi çekici bir adı var. Ne ifade ediyor, sizin için anlamı nedir?

 -Ruh önemli bir kavramdır. Hayal kurmak (hayalperest olmamak kaydıyla) insanı umutlarından vazgeçiremeyen en önemli unsurlardan biridir. İşte ''Hayallerim Ruhumu Öpüyordu'' adlı kitabım öpme duygusuyla özdeşleştiği için zaman ortaya bir bütün çıkar. Çünkü öpme duygusu çok duyarlı bir güdüdür. Ve insanın doğasında her zaman olması gereken hoş bir eylem şeklidir. Kitabın adının bu şekilde çıktığını çok rahatlıkla söyleyebiliriz.  Hatta güzel bir düşünüz gerçekleştiğinde hayallerinizin ruhunuza çiçek verdiği bile hissedebilirsiniz.

-Bu kitabın bir ilham kaynağı var mı? Varsa nedir?

 -İlham kaynağıyla beslenemeyen bir yazar, farklı duygulara ve iç dünyalara kolay kolay seslenemez. ''Hayallerim Ruhumu Öpüyordu'' adlı kitabım,  ikili ilişkilerde yaşanan yozlaşmaya karşı adeta bir tepkidir.  Yani şöyle ki; İkili ilişkilerin temelinde duygusallık ve romantizm eğer unutulduysa sorun başlamış demektir. Gayet tabii ki cinsellik ilişkilerin olmazsa olmazıdır. Fakat periyodik bir sürecin işlemesiyle buraya geliş daha anlamlıdır. Ve bireylerin karşılıklı mutluluğu buna bağlıdır.  Temeline cinsellik oturtulan ilişkilerde aşkın ne kadar önemli bir duygu olduğu unutulmaya mahkumdur. Eğer gerçek AŞK yoksa aldatma, sadakatsizlik, yalan mutlaka bu ilişkilerin içinde tartışmasız bir şekilde yerini alır. Sonuç mutsuzluktur. (Yalnız seks için yaşıyorum diyenler için bu sözüm geçersizdir.)  Benim bu kitabı yazmamdaki en büyük ilham kaynağım aşka duyduğum saygıdır. Onun içindir ki ''Aşk ebediyen yok oluşa inanmayan insanlara ait kutsal bir duygudur.'' cümlesini kullandım. Tersini düşünenler aşk var diyebilir mi?

-3. baskının haberini aldık ve çok sevindik. Tebrik ediyorum sizi. Peki, sizin bu konudaki duygularınız neler?

 -İnsanlara bir şeyler verebilme duygusu (iyi anlamda) benim için tarif edilemez bir mutluluktur.

-Her bir maddeyi tek kelimeyle ifade edecek olursanız;

Okumak: Kaçınılmaz

Yazmak: Mutluluk

Yazar: Hissettiriş

Okur: Sırdaş

İsabel: Aşk

Kerem: Aşk

Hayallerim Ruhumu Öpüyordu: Sonsuzluk

Optimum Kitap: Saygı

-Hayallerim Ruhumu Öpüyordu’dan sonra yeni bir çalışmanız var mı? Varsa biraz bahsedebilir misiniz?

- Evet var. Yaz ayları için çok ilginç ve çok farklı bir romanla siz sevgili okurlarımın karşısına tekrar çıkacağım.

En azından kurgunun çok farklı ve okurlar için çok anlamlı olacağını hissediyorum. İnsan ruhunun inişli çıkışlı halleri, derinlikleri ve arayışları romanın içinde yer alıyor. Daha fazla ipucu verip okurların hayal gücüne saygısızlık yapmayayım. 

- Yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz neler olur?

 - Çok kitap okusunlar ve nitelikli olanları araştırıp sorsunlar.

-Son olarak okurlarınıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?

 -Tüm kitap okurlarına en içten sevgilerimi yolluyor ve onlara sonsuz mutluluklar diliyorum.

Optimum Kitap'a bana bu fırsatı verdiğinden dolayı sonsuz şükranlarımı yolluyorum. 

Bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ederim. ^^   

26 Mart 2014 Çarşamba

Anne Eliot'tan Gelen Kargom *_*

Her şey Travma Sonrası Aşk Çarpması kitabı için inceleme yapmamızla başladı :) İnceleme için yazarla röportaj yapmak istedim ve kendisine yazdım. Aman Allah'ım, karşıma öyle tatlı ve kocaman kalbi olan bir kadın çıktı ki, şaşırdım!!! Röportaj isteğimi hemen kabul etti ve sorular hazırlanana kadar, röportajdan, hatta incelemeden sonra bile bol bol sohbet ettik kendisiyle. Sadece kitaplar değil dizilere ve gündelik hayata kadar konuştuk. ^^  Öyle harika biri ki!

Sonra bir sohbetimizde, beni çok sevdiğini ve imzalı kitaplarını yollamak istediğini söyledi *_* Nasıl sevindim anlatamam, özellikle de bunu onun teklif etmesi, paha biçilemez. :)  Çalışmamız Blog tur değil inceleme olduğu için üç arkadaş yapmıştık, ben de kendisine bana iki kitap yollamak yerine üçümüze tek bir kitap olarak henüz yayınlanmayan kitabı "Unmaking Hunter Kennedy"yi yollamasını teklif ettim.Sonuçta bu çalışmada hepimizin emeği vardı ve biz gerçekten Travma Sonrası Aşk Çarpması incelemesinden çok zevk aldık. ^^ 

Bu arada kitabın konusu harika. Okumayı çok istiyorum!

Ardından ben de kendisine kargo yollamak istedim. 

Ancak kesin bir dille reddetti :( Malesef ısrarlarım sonuçsuz kaldı. Nedenine gelince, kendisinin söylediği cümle inanılmaz etkiledi ve duygulandırdı beni: "Siz hayallerimin gerçekleştiğini göstererek zaten bana en büyük hediyeyi verdiniz, şimdi benim sıram."  Böyle harika birine ben ne diyebilirim ki? Sadece: "Anne! Beni evlat edin noooolurrr!" diyebilirim :')

Ve gelelim bugüne :)

Anne'den sadece 2. kitabı beklerken, o bize iki kitabını da göndermişti! Ve imzalarken hepimizle ilgili özel bir şeyler yazmıştı. Benimkine konuştuğumuz özel şeylerden ufak alıntılar yapıp, benimle İstanbul'da görüşmek istediğini yazmış! Bunu öyle çok istiyorum ki. 

Ayrıca Sherlock ve Doctor Who sevgim kendisi tarafından da tescillenmiş :p Örneğin Pudra tozu'nun da vapurda çekindiği resme atıfta bulunmuş :D Ek Bilgi: Nisanda belki bir sürprizimiz daha olur, belli olmaz :) 

Sadece kitaplar değil bir çok şey yollamış Anne *_* Öldürecek sanırım beni :) Kendisi sürekli "Kutudan çıkanlar sizi sadece gülümsetse yeter." dedi. Ne yazsam kendisinin nezaketini anlatamam sanırım...

Kitaplarda sonra kutudan ilk çıkanlar, ilk bakışta kitaba benzettiğim bu tatlı kutulardı :) Ve kelebek motiflerine bayılırım, kendisine de söylemiştim bir konuşmamızda. Kutuyu kelebekli bantla yapıştırdığı yetmemiş bir de kelebek desenli bu kutuları eklemiş. İçinden bakalım ne çıkmış?

İlk olarak yazarın kitaplarının şirin bir tanıtım kartı çıktı karşıma.

Altından da bu minik paketçikler. Bayıldığım bir yanı da her şeyi özenle paketlemiş! :)

Hımm, içinden ne çıktı ki? ^^

Yerim bu minik hediyeleri :)

Bunlar da ne :O

Öyle çekmişim ki pembe olanın paketini parçaladım resmen :'(

Üstlerindeki şekerler nasıl tatlı ^^ 

Ve paketten çıkan! Çok tatlı bir çorap :)

Eminim bu hediyeye en çok blog ikizim Kitap Tutkusu sevinmiştir :p Hayatımda bu kadar  çorap sevdalısı insan görmedim :) 

 Doyamam kelebeklere. Şu stickerların güzelliğine bakın! Kullanmaya kıyılmaz ki :(

 Bu hediyeyi Travma Sonrası Aşk Çarpması'nın esas kızı Jess'ten gelmiş sayıyorum :) O kitapta Jess geek eşyaları tasarlamıştı ve biri de bu stickerlardı. Kitaplardaki erkekler her zaman daha iyi değil mi Jess :) Kütüphaneme yapıştırmak istiyorum kıyabilirsem bu imzalı kocaman stickerı :) 

 Ve kutudan çıkan bana özel şeyler :) Biri Colorado yazan bir mini çerçeve, buzdolabına yapıştırmak için :) Ve içindeki resme dikkat!!! OKK ! :)  Diğeri ise yazardan bana bir kart ve bir mektup! :) 

O kadar kıymetli ki... Bu kadar ince bir insanla tanıştığım için kendimi gerçekten çok şanslı hissediyorum. 

Bu benim için unutmayacağım, çok güzel bir anı. Okk kızlarına ve en çok da kelimelerle ifade edilemeyecek insan Anne Eliot'a yürekten teşekkürler ^^

Umarım okurken zevk almışsınızdır! :)

Sevgilerimle...Not: Tabi tüm bunlar karşılıklı sevgi ve muhabbete dayalı bir olay, yoksa yazarın  bunu herkes için sürekli yapması imkansız, kendisi bunu da ekledi :p 

  

21 Mart 2014 Cuma

Üstad’ın çileli yılları

Büyük İslâm alimi Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatı cezaevleri, sürgünler, zehirlenmeler, ev hapisleri, taciz ve hakaretlerle geçti. Asla isyan etmeyen Üstad’ın ölüm yıldönümünde çileli günlerini derledik. “Seksen küsur senelik hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı.” diyen Bediüzzaman’ın zor günleri, Türkiye’nin yakın tarihinin anlaşılması için de anahtar hüviyetinde.Fethullah Gülen Hocaefendi, Üstad ile ilgili olarak 1994’te kaleme aldığı yazısında; “Bediüzzaman, üzerinde titizlikle durulup düşünülmesi, araştırılıp insanlığa tanıtılması gerekli olan bir simadır. O, İslâm âleminin, inanç, moral ve vicdânî enginliğini hem de en katıksız ve müessir şekilde ortaya koyan çağın bir numaralı insanıdır.” der ve sözlerini şöyle sürdürür: “Eğer Sa’d b. Muaz’ı asrımızda ille de birine benzetmek gerekirse, Bediüzzaman Said Nursî’ye benzetmek uygun olur zannediyorum. Çünkü onu çok vefâlı gördük. Kendisini, otuz yıllık hapis yıldırmamış ve on-on beş sene dağlarda yalnız bırakılması ve hiç kimsenin yanına sokulmaması ümitsiz kılmamıştır.” Onun sergüzeşt-i ömrü, Risale-i Nur mesleğine girişte, serlevha gibi asılı durur zihinlerde. Her bir şakirdin gönlünde, Üstad’ının çileli anları, anıları hüzün kokar. O da diğer din mazlumları gibi, devrinde anlaşılmamış dava adamlarından aslında. Mahkemede sarf ettiği, “Benim ölümüm başınıza bir bomba gibi patlayacak, bir ölsem bin dirilirim.” sözü, bir hakikate kapı aralamıştır. Said Nursî, 23 Mart 1960 tarihinde ruhunun ufkuna yürümüş, akabinde 27 Mayıs darbesi vuku bulmuştur. Onun ıstırap saatleri, Osmanlı’nın son demlerinden başlar, dar-ı bekaya irtihal edene kadar sürer; hatta vefat ettikten sonra da… 54. vefat yıldönümünde, Bediüzzaman’ın velut hayatındaki baskılara karşı tavrını ve esaretle örülmüş zamanlarını hatırlatalım istedik.‘Zalimler için yaşasın cehennem!’Tarih: 14 Nisan 1909… II. Meşrutiyet ilan edilmiş; fakat padişah Abdülhamid Han’a tepkiler devam ediyordur. İttihat ve Terakki’nin İngiliz istihbaratı işbirliğiyle başlattığı ayaklanmada, sözde şeriat isteyen bir grubun olaylara dâhil olması sonucu hadise büyür. Said Nursî de olayın aktörlerinden Derviş Vahdet’in Volkan gazetesinde makaleler kaleme alıyordur. Selanik’ten gelen Hareket Ordusu, olayları kanlı bir şekilde bastırır. İçlerinde Üstad’ın da olduğu İttihad-ı Muhammedî Fırkası ve Volkan’ın ileri gelenleri Divan-ı Harp Mahkemesi’nde yargılanır. Bediüzzaman, Hurşit Paşa’nın başkanlığını yaptığı divanda sorguya alınır. Onun isyan sırasında yaptığı teskin edici konuşmalar göz önüne alınarak, hakkında takipsizlik kararı verilir. Bu dehşetli mahkemede idamını beklerken beraat eder ve mahkemeye teşekkür dahi etmeden elini kolunu sallayarak çıkar. Yolda Beyazıt’tan Sultanahmet’e kadar, arkasında kalabalık bir halk kitlesiyle beraber, çağa şu sloganı bir not olarak düşer: “Zalimler için yaşasın cehennem!”Şeyh Sait İsyanıÜstad, Cumhuriyet’in jakoben tavrını eleştirmiş ve gerekli telkinleri bizzat Meclis’te milletvekillerine iletmiştir. 17 Nisan 1923’te Van’a giderek; Erek Dağı’nda inzivaya çekilmiştir. O, uçurumdan düştüğünde ‘Davam!’ derken; Ankara, sert tedbirlerle ülkeyi yönetmeyi hedefliyordur. Tam bu sırada 1925 senesinde Şeyh Sait ayaklanması patlak verir. Said Nursî’nin bu isyan ile alâkası olmamasına; hatta ayrılıkçı Kürtleri uyarmasına rağmen rejim tarafından suçlu addedilir. İstanbul, İzmir ve Antalya’ya gönderilir, Burdur’a sürgün edilir. Mahkemede kendini şu ifadelerle savunur: “Yaptığınız mücadele kardeşi kardeşe öldürtmektir ve neticesizdir. Türk milleti İslâmiyet’e bayraktarlık etmiş, dini uğrunda milyonlarla şehid vermiş ve milyonlar veli yetiştirmiştir. Binaenaleyh kahraman ve fedakâr İslâm müdafiilerinden olan Türk milletine kılınç çekilmez ve ben de çekmem.” Burada Nur’un İlk Kapısı’nı kaleme alır; ama onun çileli hayatı da başlamıştır…Barla günleriDönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Burdur’a gelmiştir. Vali, âlim bir zat olan Üstad’ın ziyaretine gelenlere vaazü nasihatte bulunduğundan Çakmak’a şikâyette bulunur. Said Nursî’yi I. Dünya Savaşı yıllarından tanıyan Fevzi Paşa, Lem’alar’da da geçen ifadeyle “Bediüzzaman’dan kimseye zarar gelmez, ona ilişmeyiniz, hürmet ediniz.” der. Ancak sistem için tehlikeli bir isimdir o. Ve sekiz ay sonra Isparta’nın Barla nahiyesine sürülür. 25 Ocak 1927 tarihi, İslam âlemine yön verecek bir iman inşasının başlangıç yılıdır. Said Nursî, tecrit edilmiş olarak bırakılır ama o tevekkül içindedir. “Yaz kardeşim!” emri, etrafında örülmeye çalışılan istibdat duvarlarını yıkmaya yeter. İlk zamanlar Muhacir Hafız Ahmed’in evinde kalan Üstad’ın yazdığı ilk eserin adı oldukça manidardır: Haşir Risalesi (Onuncu Söz). O, öte taraftan devşirdiği sesleri seriyordur Müslümanların önlerine. Dokuz seneye yaklaşan Barla hayatı, velut zamanlar olarak geçer. Risale-i Nur’un yapıtaşlarından Sözler ile Mektubat hitama erer. Lem’alar da 26. Lem’a’ya kadar ışık verir. 1 Kasım 1928’de, ‘Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında kanun’u kabul edilir. Osmanlıca, Üstad’ın deyimiyle eskimez yazıyla kaleme alınan Nur Risaleleri için yeni stratejiler devreye girer.Isparta’da dokuz yılSaid Nursî, 25 Temmuz 1934’te Isparta merkeze getirtilir. Evinin kapısında polislerin devamlı gözetimi altında nefes alıp vermeye çalışıyordur. Kimseyle görüştürülmeyen Üstad’a sadece Mehmet Gülırmak Ağabey hizmet edebiliyordur. Onun için bu iletişim, yeni menfezler demektir. Bir devrin iman aksiyonerleri ‘Nur Postacıları’ doğmuş olur. Yazdığı eserleri, bu büyük insanların tavassutuyla imanlı yüreklere ulaştırır. Burada kaldığı dokuz sene zarfında, her türlü engellemelere rağmen İhtiyarlar, İktisat ve Hastalar Risalelerini zamana ve yarına not düşer. 1935’te, ‘gizli cemiyet kurmak, rejimin temel düzenini yıkmak’ iddiasıyla hakkında Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılır. “Taşıyla toprağıyla mübarektir” dediği Isparta’ya veda zamanı gelmiştir.Eskişehir Hapishanesiİçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Ankara Emniyet Genel Müdürü ve Jandarma Genel Komutanı, 120 asker, yirmi polisle Isparta’ya gelir. Rejim, Binbaşı Ruhi Bey’e, “Said-i Kürdî, Eskişehir’e giderken tenha bir yerde öldür.” emrini verir. Ancak Binbaşı, bu emre itaat etmez. Bu hareketinden ötürü de ordudan atılır. Sonuç olarak Üstad, talebeleriyle birlikte Mayıs 1935’te Eskişehir hapishanesine konur. Ama burası, medrese-i Yusufiye olur. Mapushane şartları çok ağırdır. Talebeleri bir koğuşta, Bediüzzaman ise hücre hapsindedir. Ancak Üstad burada 27, 28, 29 ve 30. Lem’alar’ı yazar. Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi, 19 Ağustos 1935 tarihinde, yapılan müdafaaların da etkisiyle Said Nursî’ye 11 ay Kastamonu’da mecburî ikamet cezası verir.Kastamonu zamanlarıMart 1936’da ağabeylerle beraber tahliye edilen Said Nursî, ilk üç ay polis karakolunda zorlu günler geçirir. Bu arada 59 yaşındadır. Bediüzzaman, nezaret aylarından sonra, karakolun karşısında bir eve gönderilir. Sözde hürriyetiyle esaret hayatı yaşar. Çünkü evindeki perdeyi kapatmasına dahi müsaade edilmez. Kanun dışılık, her dönemde olduğu gibi erken dönem Cumhuriyet’te de kendini gösterir. O, Allah’a teslim olmuş bir halde, “İlahi kader şimdi de burada hizmet etmemi istiyor.” diyerek Nur Risalelerini yazmaya, yazdırmaya devam eder. Asiye Hanım adında bir kadıncağız, Mevlana Halid Bağdadî’nin cübbesini Üstad’a teslim eder. Bu, mana âleminde el vermenin sembolik bir tarafıdır. Birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci şualar eklenir külliyata. Ziyarete gelenler derhal sorgulanmalarına rağmen, talebeleri günden güne artmaktadır. Manavdan aldırdığı meyvelere dahi zehir enjekte eden bir zihniyetle mücadele ediyordur Üstad. Ama Allah kulunu koruyordur. Bu arada Beşinci Şua’nın içinde Mustafa Kemal’e hakaret olduğu gerekçesiyle hakkında yine dava açılır. 20 Eylül 1943’te Isparta savcısından gelen talimat üzerine tutuklanır. Hasta ve de yaşlı olmasına rağmen Isparta’ya gönderilir. Buradan da 25 Ekim 1943’te, Denizli’ye sevk edilir.65 yaşında, Denizli hapishanesindeRamazan ayında evinin basılması sonucunda, evinden alınır. Ağır hasta olmasına rağmen önce Ankara’ya gelir, sonra da Isparta üzerinden Denizli Hapishanesi’ne konur, talebeleriyle beraber. 126 talebesiyle birlikte tek suçları vardır: ‘Rejimin temel düzenini yıkmak.’ Sistem, ona sarığını çıkarıp; şapka takması hususunda âdeta cebir uygular. Ancak onun Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’a verdiği cevap, bir âlim prototipinde olması gereken karakterdir: “Bu sarık, bu başla çıkar.” Baskıcı yönetim, ne yaparsa yapsın, Üstad Risale-i Nurların telifine, tecrit halde yaşamasına rağmen devam eder: Asa-yı Musa, Meyve Risalesi (11. Şua), 12 ve 13. Şualar buradan yayar rayihasını 15 Haziran 1944’te mahkeme tahliye ve beraat kararını verir. 1,5 ay Denizli’deki Şehir Palas Oteli’nde kalan Said Nursî, CHP’nin tavrı dolayısıyla Afyon’un Emirdağ ilçesinde mecburî ikamete tabi tutulur.Emirdağ LahikasıEmirdağ’da göz hapsinde tutulan Üstad, devamlı baskı altındadır. Öyle ki milletin hafızasını bulandırdığı gerekçesiyle camiye gitmesine dahi müsaade edilmez. Üstad suçludur; çünkü âlem-i İslam’ın kurtuluş reçetelerinden Nur Risalelerini neşrediyordur. Aynı ithamlardan ötürü Afyon Hapishanesi’ne gönderilir. Onun ilerlemiş yaşına bakılmaksızın oradan oraya sürülmesi, çekilen çilelerin resmidir. Hastalıklardan koruması amacıyla Üstad’a aşı yaparlar, ama bu kanına akıtılan zehirdir aslında. Üstad, çok eziyet görür ve Allah’ın inayetiyle şifa bulur. Yaklaşık yirmi ay ağır hapishane şartlarını teneffüs ettikten sonra yeniden Emirdağ’a gönderilir. Bu hal, talebesi Hasan Feyzi’nin dilinden şöyle anlatılır: “Yine firkat, yine hasret, yine hüsrân olacak.” Risale-i Nur’un ek triosundan Emirdağ Lahikası burada yazılır.Gençlik Rehberi davasıTürk milleti, 14 Mayıs 1950 tarihinde, başında kimlerin olmaması gerektiği konusunda fikir beyan eder ve Demokrat Parti iktidara gelir. Adnan Menderes’in dine ve mütedeyyinlere karşı tavrı müspettir. Ancak bu durum Bediüzzaman için geçerli midir, tartışılır. ‘Gençlik Rehberi’ adlı eserinden dolayı hakkında dava açılır. 22 Ocak 1952’de büyük kalabalık eşliğinde duruşma salonuna gelen Üstad, müdafaası sonucu beraat alır. Ertesi gün bir gazetede yer alan manşet şöyledir: ‘Seksenlik Pirin duruşması’. Üstad, 1953 senesinde İstanbul fethinin 500. yıldönümü etkinliğine katılır, temsilî fethi, tribünden izler. Bu arada Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret ederek; bir bakıma dinlerarası diyaloğun harcını atar. Bediüzzaman’ın patriğe “Hazreti İsa’nın bozulmamış olan gerçek dinini kabul edip, Hazreti Muhammed (sas)’in peygamberliğini ve Kur’an’ın da Allah’ın kelamı olduğunu kabul etmeleri halinde kurtuluş ehli olacaklarını” ifade eder.Vefatından sonra dahi sürgün edildi 1959’da Ankara’ya geçen Üstad, son dersini burada yapar. Ramazan ayı geldiğinde Bediüzzaman’ın hastalığı iyice artar ama o talebelerine Urfa’ya gitmek istediğini söyler. 19 Mart 1960’ta Urfa’ya gelir, İpek Palas Oteli’ne yerleşir. Burada herkesle helalleşen Üstad, 23 Mart günü ruhunun ufkuna yürür. Ama o, dar-ı bekaya irtihal ettikten sonra bile rahat değildir. 1960 darbesi gerçekleşir ve askerler tarafından mezarından alınıp, uçağa bindirilir. Isparta’da sadece has talebelerinin bildiği bir yere gömülür. Üstad’ın bu hayatı üzerine ne kadar uzun anlatımlar yapılsa yetersiz kalır. Yaşadığı o saatleri, Üstad şöyle özetliyor: “Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin îmânını kurtarmak yolunda dünyamı da fedâ ettim, âhiretimi de. Seksen küsûr senelik bütün hayatımda dünya zevki nâmına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harb meydanları, esâret zindanları, yâhut memleket hapishânelerinde geçti. Çekmediğim cefâ, görmediğim ezâ kalmadı. Dîvân-ı harblerde bir câni gibi muâmele gördüm, bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyâde, ölümü tercih ettim. Eğer dînim intihardan beni menetmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.”

Bir Aşk Çarpıntısı - Marie Force (The McCarthys of Gansett Island #1)

Kitap Adı: Bir Aşk Çarpıntısı

Yazar: Marie Force 

Orijinal Adı: Maid For Love

Çeviri: Nilgün Birgül

Yayınevi: Novella Yayınları

 Sayfa Sayısı: 320

Basım: Mart 2014

Seri: The McCarthys of Gansett Island

Serinin Diğer Kitapları :

#1 Maid For Love/Bir Aşk Çarpıntısı (Mac&Maddie)

 #2 Fool for Love (Janey&Joe)

#3 Ready for Love (Luke&Sydney)

#4 Falling for Love (Grant&Stephanie)

#5 Hoping for Love (Evan&Grace)

#6 Season for Love (Laura&Owen)

#7 Longing For Love (Tiffany&Blaine )

#8 Waiting For Love (Adam&Abby)

#9 Time For Love(David&Daisy)

#10 Meant For Love(Jenny&Alex)

#10,5 Chance for Love (Jared&Elizabeth)

Hayata yön veren büyülü anlar vardır... 

Tüm kitabın özeti gibi bir iç kapak sözü bu...

Maddie, tüm adanın dilinde; çocuklu, bekar bir anne. Temizlik yaparak kıt kanaat geçiniyor. Dedikoları görmezden gelmeye çalışmak oldukça zor.

Mac, yıllar önce adadan kaçtı, Miami'de bir iş kurdu ve çılgınca çalıştı. Sonra bir gün panik atak geçirdi, çalışmaktan çökmüştü; işinden izin alıp kaçtığı adaya geri döndü. 

Mac, adaya adım atmaz bir kazaya sebebiyet verdi. Bisikletli bir kadına çarptı, yaralanmasına neden oldu. İşte onların hayatlarına yön verecek BÜYÜLÜ AN buydu!

Mac, hayatına giren onca kadından sonra ilk defa böyle duygular hissetti bir kadına karşı. 

Maddie, başına gelenlerden sonra erkeklere güvenmemeyi öğrenmişti. Mac neden farklı olsun ki? 

Dedikodular ve zorluklara karşı ayakta durmaya çalışan Maddie, Mac'e güvenmek istiyor ama bu pek de kolay olmayacak gibi... Siz ne dersiniz?

---

Novella Yayınları harika bir seriyi bizle buluşturdu. 10 kitaplık serinin devamını umarım ki hızlıca çıkarırlar. 

Yapabileceğim tek eleştiri kitabın aile-drammış izlenimi vermesi. Kitap bir aile dram değil aksine bir günümüz aşk, çağdaş bir romans. Kapağı ilk gördüğümde aile dram sandım ancak ilk sayfalarda öyle olmadığını anlıyorsunuz.

Karakterler harika, ama mükemmel değiller. Mac, sert huysuz bir erkek değil üstüne kadınını ikna edebilmek için üstüne titriyor, üstelik bunu yaparken hiç de aptal gibi görünmüyor. Maddie ise tanrıça fizikli, saf bir kızcağız değil, aksine dolgun göğüsleri gençliğinden beri başına bela açmış bekar bir anne.

Hikayelerini merak ettiğim, inanılmaz karakterler yaratmış yazar. 

Anlatım çok güzel, hikaye ve ikilinin inatlaşmaları çok güzel. Adeta bir bahar gününü andırıyor kitap zihinlerde. Bahar başında satışa çıkması hoş bir tesadüf olmuş. Bahçemiz de ona uyumlu bir şekilde bahara giriş yapmış gibi :)

PUANIM: ♥♥♥♥♥

ALINTILAR

Yazmaya üşendim :'(

20 Mart 2014 Perşembe

Marie Force ile Röportaj ^^

Novella Yayınları bizi yepyeni bir yazarla tanıştırdı: Marie Force.

Aslında yazar 2,5 milyondan fazla satan 30'dan fazla romanıyla New York Times, USA Today, Wall Street Journal'ın çok satan yazarları arasında. Yurtdışında e-kitap olarak yayımlanan romanları 1 milyona yaklaşan satış başarısı göstermiş.

Sadece biz onla yeni tanıştık :)

Kendisini daha yakından tanımak amacıyla röportaj şart dedim ve ufak bir söyleşi yaptım.

---

 Öncelikle röportaj talebimizi kabul ettğiniz için teşekkür ederiz :) Bir Aşk Çarpıntısı sizin Türkçe’ye çevrilen ilk kitabınız. Sizi tanımak isteriz, bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Beni konuk ettiğiniz için çok teşekkürler! Kitabım Türkçe’ye çevrildiği ve sizin aracılığınızla Türk okurlarımla bir araya gelebildiğim için çok mutlu oldum.  30’dan fazla çağdaş romans ve gerilim romans kitabı yazmış, Amerikalı bir yazarım. 10 yıldır romans yazıyorum. Amerika’nın Doğu Sahillerinde (New York’un kuzeyi, Boston’ın güneyi) eşim, iki çocuğum ve iki köpeğimle yaşıyorum.  

---

Bir Aşk Çarpıntısı kitabınızın Yazar Notu kısmında Block Adası’nın The McCartys of Gansett Island serisinin ilham kaynağı olduğundan bahsediyorsunuz. Adayla nasıl tanıştığınızı ve sizin için anlamını öğrenebilir miyiz?

Block Adası gitmeyi en çok sevdiğim yerlerden biri. Oturduğum yere yani evime feribotla sadece 1 saatlik kısa bir mesafede. Çocukluğumdan beri ailemle oraya tatile giderdik, o şekilde tanıştım adayla, şimdi ise kendi ailemle gidiyorum. Ailecek çok iyi vakit geçiriyoruz. Çok huzur dolu bir yer. Ekte size ne kadar güzel bir yer olduğunu görebilmeniz için en sevdiğim fotoğraflarından birini gönderiyorum.  

-Yazarın kendi arşivinden bize böyle bir fotoğraf göndermesi çok hoş :) Ada gerçekten ilham verecek kadar güzel görünüyor. -

---

Bir Aşk Çarpıntısı kitabından bir karakter olsaydınız, kim olmak isterdiniz? Neden? 

Sanırım Maddie olmak isterdim çünkü Madie, Mac gibi harika bir adam tarafından seviliyor. (Emin ol Marie, biz de Maddie olmak isterdik :p ) Onların hikayesini yazarken gerçekten çok eğlendim ve serinin devamında da onları yazarak eğlenmeye devam edeceğim. Mac ve Maddie'nin hikayeleri serinin diğer kitaplarında da -11 numaralı kitaba kadar- devam edecek.

(Mac ve Maddie çiftini görmeye devam edeceğiz yani, harika bir haber bu! ^^ )

---

 Biliyorum, yazarlar için tüm kitapları bebekleri gibidir ama yine de merak ediyorum, bu serideki favori kitabınız hangisi?

Bir Aşk Çarpıntısı, hala benim serideki favori kitabım çünkü McCarthy ailesiyle olan bu inanılmaz serüvene onunla başladım. Dört yıldır onları yazdığım, onlarla geçirdiğim her dakikadan çok zevk aldım.

---

Kitabın ülkemiz kapağı hakkında ne düşünüyorsunuz? Yurt dışı kapakları içinde favoriniz hangisi?  

Türkiye kapağına bayıldım! Aslında tüm yurt dışı kapaklarını seviyorum ama siz okuyuculara Amerika kapağını da göstermek isterim, ekte gönderiyorum.

Bakalım siz hangisini beğeneceksiniz?

---

Son olarak Türk okuyucularınıza ve yayıncınız Novella Yayınları’na söylemek istediğiniz bir şey var mı?  

Öncelikle Türk yayıncıma okuyucuyla buluşturmak için McCarthy serimi seçtikleri için teşekkür ederim. Ve okuyucularıma; umarım siz de McCarthyleri benim kadar çok seversiniz ve bu sayede daha çok kitabıma ulaşabilirsiniz. Karakterlerimi ve kitaplarımı ülkenizde ağırladığınız için teşekkür ederim.

Asıl biz bu keyifli sohbet için teşekkür ederiz ^^

---

Yazara ulaşabileceğiniz adresler:

Yazarın internet sitesi  http://marieforce.com/  

Twitter adresi @marieforce  

Facebook Sayfası: www.facebook.com/MarieForceAuthor

Mail adresi: marie@marieforce.com 

 

18 Mart 2014 Salı

Bir Aşk Çarpıntısı - Marie Force // Tanıtım ve Çekiliş // OKK 24. Blog Tur

Herkese merhaba!!

Okuyan Kızlar Kulübü olarak 24. blog turumuza geldik. Bu turumuzun konuğu Novella Yayınları’ndan çıkan Marie Force’nin Bir Aşk Çarpıntısı kitabı! Aile-dram gibi göründüğüne bakmayın ^^ 

Kitap daha raflarda yerini almadan elimizdeydi, bu incelik için yayınevine teşekkürler :) 

        Bir Aşk Çarpıntısı 

Hayata yön veren büyülü anlar vardır…

Gansett Adasında tek çocuğuyla yaşayan ve çevresi tarafından çirkin iftiralara maruz kalan dul bir kadının hayatı, bir trafik kazasıyla tamamen değişir. Bisikletiyle işine gitmek üzereyken bir arabanın kendisine çarpmasıyla çalışamayacak hale gelen Maddie, tahmin bile edemeyeceği gelişmelerle karşılaşır. Varlıklı ve tanınmış bir ailenin en büyük oğlu Mac, bir hapishane olarak gördüğü ve üniversite bahanesiyle ayrıldığı adaya ailevi bir meseleden dolayı geçici süreliğine dönüş yapar. Doğup büyüdüğü yere adımını attıktan dakikalar sonra yaşadığı bir olay, genç adamın adaya dair düşüncelerini tamamen değiştirir. Gansett Adası, farklı hayatlara sahip iki insana kimi zaman yürekleri burkan kimi zaman yüzleri gülümseten bir oyun hazırlığındadır…

"İnsana iyi gelen hikâyesi, merak uyandıran karakterleri ve duygusal dokunuşlarıyla doyumsuz bir okuma sunan Bir Aşk Çarpıntısı, okuru yazarın sonraki kitapları için heyecanlandırıyor."

Joyfully Reviewed

"Bir Aşk Çarpıntısı, insana ilham veren büyüleyici bir roman. Marie Force, yarattığı karakterleri ve hayranlık uyandıran kurgusuyla okurla arasında güçlü bir bağ kurmayı başarıyor."

Booklist Online

"Marie Force, Bir Aşk Çarpıntısı ile sizleri aşkın karşı konulmaz gücüne bir kez daha inandırıyor."

Carly Phillips

 Tur Takvimimiz

17 Mart 2014

Tanıtım – Çekiliş

18 Mart 2014

The Reading Lady – Seri Hakkında Bilgi ve Yurtdışı Yorumları

Pudra Tozu - Bekar Bir Annenin Toplumdaki Yeri

Kitap Tutkusu – Bir Serinin İlham Kaynağı: Block Island

Fighting!! – Ön okuma 

19 Mart 2014

Pudra Tozu – Novella Yayınları Bir Kuruluş Hikayesi

Kütüphanemden Kitap Manzaraları – Marie Force Röportajı

Fighting!! - Alıntılar

20 Mart 2014

Yorum

Pudra Tozu

Kitap Tutkusu

Kütüphanemden Kitap Manzaraları

Fighting!!

Çekiliş için TIK TIK!!

Novella Yayınları'na teşekkürler ^_^

17 Mart 2014 Pazartesi

Kış Masalı - Mark Helprin // Kitap Tanıtımı ve Film Hakkında

Hyperion Kitap'tan çıkan Kış Masalı bir anda girdi hayatıma :) Film hakları alınmış bir kitaptı aslında, ama bizde filmin vizyona girmesine yakın bir dönemde basıldığından kapağı da film afişiyle aynı. Ve çok güzel. ^^

Zaten kitapta ilk dikkatimi çeken şey kapak renkleriydi. Mavinin göz alıcı tonları. Gerçekten çok hoş bir de ismi var. Kış Masalı... Adında ya da içeriğinde kış, kar, yağmur geçen kitapları seviyorum. Bir de "masal", harika! :) Bir sonraki dikkat çeken şey ise sloganı: "Gerçek bir hikaye değil. Gerçek aşk..."  Yorumum yakında :)

Kitabın konusu ise şöyle:

Şehirlerden… New York. Nehirlerden… Hudson Nehri. Göllerden… Haritalarda var olmayan ama her kış donan bir göl ve bir adam. Mevsimlerden… Merhametsiz kışlar. Bulutlardan… Bir duvar. Erkek… Mekanik erbabı bir hırsız. Kadın ise… Hep genç kalmaya mahkûm bir ilahe. Siyahla beyaz kadar birbirinden farklı iki gazete… Hepsi de 'tesadüfen' birbirini bulan ve her biri başlı başına birer masal kahramanı, insanlar. Gemiler, trenler, caddeler, köprüler, binalar, yıldızlar, takımyıldızlar, bataklıklar, parklar, meydanlar, ağaçlar… Ve hepsini çevreleyen ışıklar ve renkler; muhteşem manzaralar ve görüntüler… Bütün bu tablo içinde… Zamanı durduran tutkular… Ve zamanı durdurmak isteyen bir aşk… 

Filme gelince kitabı okumadan filmi izlemeyi düşünmüyorum. 28 Şubat'ta vizyona giren ve yönetmenliğini Akiva Goldsman'ın yaptığı filmin oyuncuları 

Colin Farrel, Jessica Brown Findlay, Russel Crove gibi isimler. 

  Konusu ise şöyle:

  1916 yılının New York şehrindeyiz... İrlanda göçmeni bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Peter Lake şimdilerde yetenekli bir hırsız olarak hayatını sürdürmek zorundadır. Göreve çıktığı evlerden birinde güzel ev sahibesi Beverly Penn ile karşı karşıya gelir ve o anda genç kadına aşık olur. Ne var ki aşkları pek de uzun ömürlü olamayacaktır; zira Beverly bu olayın hemen ardından hayatını kaybeder. Beverly'i bir türlü aklından çıkaramayan Peter yakın gelecekte yaşayacağı doğaüstü bir olay sonrasında kendini başka zaman bir zaman diliminde, kim olduğunu hatırlamadığı bir hal içerisinde bulur. Dahası ölüleri diriltmeyle ilgili gizli bir gücü olduğunu keşfetmiştir...

Ünlü senarist Akiva Goldsman'ın senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı filmin başrollerini Colin Farrell, Jessica Brown Findlay ve Russell Crowe paylaşırken, onlara Will Smith, Jennifer Connelly ve William Hurt gibi isimler eşlik ediyor.

Okunası ve izlenesi bir hikaye  bizleri bekliyor gibi görünüyor. ^^

15 Mart 2014 Cumartesi

Asla Yapma - Koethi Zan // OKK 23. Blog Tur

Kitap Adı: Asla Yapma

Yazar:  Koethi Zan

Orijinal Adı: The Never List 

Çeviri: Taciser Ulaş Belge, Ayşen Anadol  

Yayınevi: Doğan Kitap

 Sayfa Sayısı: 322  

Basım: Şubat 2014

---

"Sen hazırlıksızsan, laçkaysan, dikkat kesilmekten vazgeçmişsen işte o zaman kullanılan bir kelimeydi kader. Kader, zayıf insanın koltuk değneğiydi. "

---

Sarah ve Jennifer trafik kazasına uğrarlar. Daha sonra kaderi kontrol edebileceklerine inanırlar ve ASLA YAPILMAYACAKLAR listesi yaparlar. Bu listeye uydukları sürece güvende olacaklarına inanırlar. Ancak işler her zaman listeye uygun gitmez. İlk hatalarında kaçırılırlar ve kendilerini uzun zaman işkence görecekleri bir mahzende bulurlar. 

3 senenin sonunda Sarah kaçmıştır ve onlara işkence yapan Psikoloji profesörü yakalanmıştır. Ama her şey bitmemiş aksine yeni başlıyordur. Çünkü Jennifer ortada yoktur, profesör onun öldüğünü söylemektedir ve Sarah'ya ve Sarah'nın diğer mahzen arkadaşlarına mektuplar yollamaktadır. Üstüne davadan beraat etme ihtimali vardır. Hem Jennifer'ın cesedini bulmak hem de onu cinayetle suçlayarak içeride kalmasını garantilemek gerekmektedir.

Bunun için Sarah her şeyi yapmaya hazırdır!

Bu tüm mahzen anılarının canlanması demek olsa bile... 

İşkenceci bir psikoloji profesörü olunca işkencenin en acı kısmı da psikolojik yanıdır. 

Bu kısımlar benim için oldukça ilgi çekiciydi.

Kitapta bir geçmiş (yani mahzen anıları), bir günümüz anlatımı mevcut. Bu da heyecan unsurunu sürekli canlı tutuyor. 

Bakış açımız ise Sarah, yani kurban. Onun yaşadıklarını hissedebilmek de bu açıdan daha kolay. Bu bakış açısını sevdim.

Psikolojik yani ağır basan, kurbanın duygularını hissedebileceğiniz, sizi şaşırtacak bir gerilim okumak istiyorsanız doğru kitap! :)

PUANIM: ♥♥♥♥ 

14 Mart 2014 Cuma

Emanetler bugüne ne anlatıyor?

Mukaddes Emanetleri, asırlardır hürmet ve muhabbetle koruyor, gözyaşlarıyla ziyaret ediyoruz. Peki bu emanetlerin hatıralarını, taşıdıkları zatların hayatlarını ne kadar örnek alıyoruz?İnsanlığın İftihar Tablosu Efendimiz Hz. Muhammed döneminde ya da öncesi ve sonrasında yaşamış, ahlâklarıyla her çağda örnek teşkil edebilecek insanlardan günümüze birkaç parça eşya ulaşabilmiş. Kutsal birer emanet saydığımız bu değerli mirasların hatılarını taşıdıkları insanların, hayattaki duruşları ders niteliğinde boyutlar taşıyor.Hz. Ebubekir, maaşından artırarak biriktirdiği paraları devlet hazinesine bıraktıPeygamberimiz Hz. Muhammed’in (sas) vefatından sonra halifelik görevine gelen Hz. Ebubekir (ra) ömrünün sonuna yakın bir zamanda Hz. Ömer (r.a)’e şu tavsiyelerde bulunmuştur: “Hak ağırdır, uygulaması zordur ama sonu hoştur. Batıl ise hafiftir, kolaydır ama sonu kötüdür. Şüphesiz Allah’ın emirleri zamanında ve hakkıyla yapılmalıdır. Sen insanların hepsine adaletle davransan, sadece birine zulmetsen neticede bu zulüm sana dönüp gelir. Vasiyetime uyarsan sana ölümden daha sevimli bir şey olmaz. Zaten ölüm mutlaka sana gelecek. Eğer vasiyetimi zayi edersen, yerine getirmezsen, bu sefer ölüm sana zor gelir. Fakat istesen de ölümün gelmesine engel olamazsın.”Hz. Ebubekir, vefatının ardından bıraktığı testiyle de önemli bir ders vermiş. Bu büyük sahabi vefat edeceği zaman, kendisinden sonra halifelik vazifesini yüklenecek olana verilmek üzere vasiyet ettiği bir testi bıraktı. Hz. Ömer halife olunca testiyi kendisine verdiler. Halife testiyi kırdırttı. İçinden küçük küçük paracıklar ve bir mektup çıktı.Mektupta şunlar yazıyordu: “Bu paralar, bana verilen maaştan arta kalanlardır. Ben Medine’nin en fakirini kendime ölçü kabul etmiştim. (Ona göre yaşadım.) Artan miktarı bu testiye koydum. Bunlar hazinenin malıdır.” Hz. Ömer, mektubu okuyunca ağlamaya başladı. Hem ağlıyor, hem de şöyle diyordu: “Kendinden sonrakilere çok ağır bir yük bıraktın Ya Ebubekir!”Örnek hayatıyla her çağa ahlak dersi veren Hz. Ebubekir’in (r.a) bize kadar ulaşan kılıcı Topkapı Sarayı’nda sergileniyor.Hz.Ebubekir’in sakal teliHalk, Halife Hz. Ömer’den hesap sorabiliyorduHz. Ömer halife iken hutbede iken “Dinleyin ve itaat edin!” dediğinde bir vatandaş, “Ne dinleriz ne de itaat ederiz.” şeklinde itiraz eder. Bunun karşısında sakinliğini koruyan Halife, “Neden?” diye sorar.Cevap olarak; “Ya Emire’l-Müminin, herkese kumaş dağıtıldı; ama hiçbirimiz o kumaştan bir gömlek diktiremedik. Şimdi görüyorum ki sen o kumaştan bir gömlek yaptırmışsın. Bir de kalkıp bize nasihat ediyorsun.” şeklinde karşılık alan Hz. Ömer hemen oğluna yönelir. Abdullah b. Ömer’e “Oğlum Abdullah” der; “Kalk ve gerçeği söyle.” Hz. Abdullah, durumu izah eder: “Doğrudur, o kumaştan bir gömlek yapmak imkânsızdı; ancak ben kendi hissemi babama verdim. O kumaşları bir araya getirdik, babama gömlek diktirdik.”Huzurun yeniden sağlandığı mescitte, “Şimdi konuş ya Halife! Hem dinleriz hem de itaat ederiz!” sesleri yükselir.Hz. Ömer, halifeliğe başlamadan önce halka “Ben yanlış yaparsam beni nasıl düzeltirsiniz?” sorusunu sorduğunda “Seni kılıçlarımızla düzeltiriz.” cevabını alır. Bu tepki karşısında sinirlenmez, belki de mutlu olur.O ki Efendimiz’in doğruluğundan ve adaletinden emin olduğu Hz. Ömer... Halkın önünde hesap vermekten geri durmuyor. Halkın merak ettiği, şüpheye yol açan durumu gönül rahatlığıyla açıklığa kavuşturuyor.Doğruluk ve dürüstlük adına yaşayan Hz. Ömer’den günümüze ulaşanlar arasında kılıçları da var. Müslümanlık adına yaptığı savaşlarda cesurca kullandığı kılıçları şu an Topkapı Sarayı’nda sergileniyor. Osmanlı padişahlarının tahta çıkışlarında yapılan kılıç kuşanma merasimlerinde çoğu zaman bu kılıçlardan biri kullanılmış.Hz.Ebubekir’in kılıcıHazreti Fatıma’nın (r.anha) güzel ahlâkıHz. Fâtıma Validemiz, bir gün elinde bir gerdanlıkla Allah Resulü’nün huzuruna gelir. Allah Resulü (sas) ona şöyle buyurur: “İster misin ki halk desin; Resulullah’ın kızı, elinde Cehennem’den bir zincir taşıyor?” Bunun üzerine Hz. Fatıma Validemiz zinciri çarşıya gönderip sattırır, parasıyla bir köle satın alır ve onu azat eder. Bu olanlar Resulullah’a (aleyhissalâtu vesselâm) anlatılınca “Fatıma’yı ateşten kurtaran Allah’a hamdolsun!” buyururlar.Hz. Fatıma (r.anha) evin zor işlerinde büyük zahmete katlandığından, Hz. Ali (ra) kendisine Resulullah (sas)’in yanına gidip bir hizmetçi talep etmesini ve böylece ev işlerinde yardımcı olmasını söyler. İslam Peygamberi (sas) kızının isteğinden haberdar olduğu vakit şöyle buyurur: “Ey Fatıma, sana öyle bir şey vereceğim ki hizmetkârdan ve dünyada ne varsa hepsinden daha değerlidir. Namaz kıldıktan sonra 33 kez Allahü Ekber, 33 kez Elhamdülillah ve 33 kez Sübhanallah de ve hepsini Lailahaillallah ile hatmet. Bu iş sana istediğinden ve dünyada ne varsa ondan daha iyidir.” Hz. Fatıma (r.anhâ), bu hediye verildiği vakit şöyle karşılık verir: “Allah’tan ve Resulü’nden razı oldum.”İki Cihan Sultanı’nın kızının gayet mütevazı yün hırkası da bugün Mukaddes Emanetler arasında. Yeşil atlas üzerine sırma ile kelime-i tevhid ve Çehar Yar-Güzin esamii işli bohça içinde muhafaza edilen hırka, devetüyü renginde yünlü kumaştan ve geniş kollu. Model olarak bol ve düz bir feraceyi andırıyor. Birçok yerleri erimiş, harap haldeki hırkanın içinin bazı kısımlarında mavi astar, göğüs kısmında ise örme düğmeler var. “Kırım Hanı sülalesinden Fatıma Sultan’ın terekesinden zuhur edip Hazine-i Hümayun’a gelen eşya” ile birlikte Topkapı Sarayı’na geldiği kayıtlı.Hz.Ömer’in kılıcıTövbe eden Ka’b’a Efendimiz hırkasını hediye ettiHazreti Peygamber Aleyhisselam, İslâm dinini tebliğe başladığı zaman pek çok muhalif mukavemetle karşılaşmıştı. Muhaliflerden biri de şair Ka’b’dı. Hazreti Peygamber (sas) tarafından göründüğü yerde öldürülmesi için ferman sadır oldu. Kardeşi Buceyr 628’de Müslümanlığı kabul edince, Ka’b, onu kınamak için Hz. Muhammed’in aleyhinde hicviyeler söyledi. Hz. Muhammed, Ka’b’ın öldürülebileceğini, kanının helal olduğunu ilan etti. Kardeşinin ikazı üzerine pişman olan Ka’b, hakkındaki öldürülme emrine rağmen gizlice Medine’ye geldi ve Huzur-ı Peygamberiye çıkarak tövbe edip imana kavuşan bir kimsenin geçmiş hatalarının bağışlanıp bağışlanmayacağını sordu. Resullullah’ın (sas) müspet cevabından sonra “Züheyr oğlu Ka’b olsa da mı?” diyerek sorusunu tekrarladı. Hz. Peygamber (sas) yine tasdik edince kendisini tanıttı ve daha sonraları Kaside-i Bürde (Hırka Kasidesi) ismiyle meşhur olacak manzumesini okumaya başladı. “Muhammed (sas) kınından çıkmış keskin bir kılıçtır/ Cihan O’nu ilahi nurundan feyiz alır” mısralarına geldiğinde Cenab-ı Resul (sas) sırtından hırkasını çıkarıp Ka’b bin Züheyr’in omzuna bıraktı. Re­sû­lul­lah’ın Ka’b’a verdiği hırka Hicret’in 26. yılında vefat edinceye kadar yanında kaldı. Hz. Muaviye’nin (ra), “Resulullah’ın hırkasını bize sat.” teklifini Ka’b (ra), “Ben, Resulullah’ın hırkasını giymek hususunda hiç kimseyi kendi­me tercih etmem!” diyerek reddetti.Peygamber Efendimiz’in (sas) Züheyr oğlu Ka’b’a verdiği hırka 124 cm boyunda, siyah yünlü kumaştan dikilip içi daha kaba şekilde dokunmuş krem renk yünlü kumaşla kaplanmış. Ön kısmın sağ tarafında 23x30 cm ebadında bir parçası noksan. Hırka şu anda Topkapı Sarayı’nda Hırka-i Saadet Dairesi’nde muhafaza ediliyor.Hz. Fatıma’nın hırkasıHz. Muhammed (sas), Veysel Karani’den ümmeti için dua istemiştiVeysel Karani (Üveys el-Karenî) Hazretleri, Hazreti Peygamber (sas) zamanında Yemen’de yaşamış, iman etmiş, fakat O’nunla (sas) görüşmek kendisine nasip olmamıştı. Hadis-i şerifte ‘tabiinin (sahabelerle görüşenlerin) en hayırlısı’ olduğu belirtilir. Hazreti Muhammed (sas), Hazreti Ömer’den hırkasının Veysel Karani Hazretleri’ne ulaştırılmasını isteyip, Üveys’in hırkasını giyip ümmetine dua etmesini vasiyet etmişti.Hırka, Veysel Karani’nin vefatından sonra kendisi evlenmediğinden ağabeyinin torunları tarafından muhafaza edildi. H. 1027 (M. 16189’de de aynı soydan Şükrullah Efendi tarafından İstanbul’a getirildi. Topkapı Sarayı’nda muhafaza edilen hırkaya Hırka-i Saadet denildiği gibi Veysel Karani Hazretleri’ne hediye edilen hırka da Hırka-i Şerif ismiyle anılıyor. Şükrullah Efendi, Hırka-i Şerifi Fatih’teki Akseki Mescidi civarındaki konağında muhafaza etti. Neslinden gelenler her yıl Ramazan ayında bulunduğu mekânı ziyarete açık tutardı. Hırka-i Şerif, günümüzde Abdülmecid’in 1851’de hususi surette yaptırdığı Hırka-i Şerif Camii’nde muhafaza edilmekte ve Ramazan aylarında ziyarete açılmakta.Ka’b b. Züheyr’e hediye edilen Hırka-i Saadet’in korunduğu sanduka

Sarah’nın İzinde Kurban Psikolojisi // OKK 23. Blog Tur

Yasal Uyarı: Yazım kitap arka kapağından daha fazla spoiler içermeyecektir. Gönül rahatlığıyla tüketiniz.

---

Her şey Sarah'nın en yakın arkadaşı Jennifer'la bir trafik kazası kurbanı olmalarıyla başlar. O güne kadar "normal" bir hayat yaşamış olan kızların hayatlarının ilk değişim sinyalleridir bu olay, çünkü Jennifer'ın ailesini kaybettiği bu kaza kızları başlarına gelecek kötü olaylara karşı hassas bir hale getirir. 

Bu travma sonrası kızlar bir nevi saplantı geliştirir, bu olumsuz olayları engelleyebileceklerini düşünür ve bir ASLA YAPILMAYACAKLAR listesi hazırlarlar. Bu listeyi hazırlayabilmek için onlarca kaynaktan bir insanın başına gelebilecek kötü olayları ve  bu olayların gerçekleşebileceklerine dair yüzdelerini hesaplarlar.

Bu listeye uyum sağlayabilmek için kampüse en yakın yurdu seçmek, yangında kaçabilmek için giriş katta oda tutmak gibi bir çok şey yaparlar.  

Travma Sonrası Stres Bozukluğu, travmalardan sonra çoğu kurbanda görülür. Flashbacklerle olayları tekrar yaşarlar ve normal hayata adapte olmakta zorluk çekerler. 

Kızlarda ise olayı tekrar yaşamaktan çok bir tür kaçınma davranışı geliştirirler. Bu listeyi uygulamak ise obsesyondur artık onlar için. Obsesyonlarda uygulanacak madde ne kadar saçma olursa olsun yapılmalıdır. Aksi taktirde rahatlama sağlanamaz. Kızlar için de listeye uygun davranmak güvende hissedebilmenin tek yoludur... 

Ama unuttukları çok önemli bir şey vardır! 

Hayatta kontrol etmeye çalıştığınız hiçbir şey sadece size bağlı değildir... 

11 Mart 2014 Salı

OKK 23. Blog Tur: Asla Yapma - Koethi Zan

Herkese merhaba!

23. blog turumuz ile karşınızdayız, 

konuğumuz ise Doğan Kitap’dan çıkan ASLA YAPMA kitabı.

Kitabımızın hakları 20 ülkeye satılmış ve filme çekilecekmiş.

---

Kaçarak kurtulamazsın!Gözleri bağlı ben... Zincire vurulmuş benç... Köşede, ellerim arkadan kelepçelenmiş, bir sandalyeye bağlı, dilime bir cerrah iğnesi batırılırken ben...Tutsaklık insana bir şeyler yapar. Ne kadar aşağılık bir hayvan olabileceğinizi gösterir. Hayatta kalmak ve bir gün öncesine göre daha az acı çekmek için nasıl da her şeyi yapabileceğinizi gösterir...Çocukluk arkadaşları Sarah ve Jennifer için dünyayı güvenli kılmanın tek bir yolu vardır. "Asla yapılmayacaklar listesi" oluşturmak ve bu listeye sonuna kadar uymak. Uçak kazaları, doğal afetler, hastalıklar, tecavüz... Hepsinden kaçınmanın mümkün olduğuna inanırlar. Üniversiteye başladıklarında odalarının başköşesine asarlar listeyi. Ama bir gün listenin önemli bir kuralını ihlal ederler. Sarah kendine geldiğinde bir mahzendedir, çırılçıplak soyulmuş ve ayak bileğinden duvara zincirlenmiştir. Ve yalnız değildir. Orada bir deri bir kemik, çıplak, yanındaki duvara zincirli iki kız daha vardır, ama Jennifer ortalarda yoktur. Ve onları kaçırıp bu mahzene kilitleyen adam acı verme yöntemleri konusunda çok "rafine" ve incelikli tekniklere sahiptir!Koethi Zanın hakları 20 ülkeye satılan, CBS tarafından filme çekilecek olan romanı Asla Yapma bir sayfadan diğerine soluğunuzu tutarak geçeceğiniz müthiş bir psikolojik gerilim romanı. Okurken tıpkı başkahramanın kendisi gibi, rahatsız edici bir fikre, suçun felsefesi üzerine bugüne dek söylenmiş en kafa karıştırıcı o cümleye tosladığınızı hissedeceğiniz bir kitap:Kurban her zaman suçludur!

Tur Takvimimiz

10.03.2014

Tanıtım – Çekiliş

11.03.2014

The Reading Lady – Ünlü Seri Katiller

Pudra Tozu – Aşırı Kontrol Kontrolsüzlüğü Doğurur

Kitap Tutkusu – Viktimoloji (Kurban Bilimi)

Kütüphanemden Kitap Manzaraları – Sarah’ın İzinde Kurban Psikolojisi

Fighting!! – Seri Katillerin Sevgilileri

12.03.2014

Yorum

The Reading Lady

Pudra Tozu

Kitap Tutkusu

Kütüphanemden Kitap Manzaraları

Fighting!! 

  

Çekiliş için TIK TIK!!

Katkılarından dolayı DOĞAN KİTAP'a teşekkür ederiz. 

10 Mart 2014 Pazartesi

Sana Kapıldım - Laurelin Paige (Fixed #1)

Kitap Adı: Sana Kapıldım

Yazar: Laurelin Paige

Orijinal Adı: Fixed on You 

Çeviri: Melek Golden

Yayınevi: Elf Yayınları

 Sayfa Sayısı: 368

Basım: 2014

Seri: Fixed #1

Serinin Diğer Kitapları :

#1 Fixed on You / Sana Kapıldım

 #2 Found in You

#3 Forever with You 

#4 Free Me (Henüz Basılmadı)

 

 

---

"Endişe hali için ne söylediklerini bilirsin," diye fısıldadı kulağıma. "Seni izleyen herkesin çıplak olduklarını hayal et."

Kaşlarımı kaldırdım, "Seni ve David'i mi?" diye sordum.

"Hayır, sadece beni ve bu bir emirdir!"

---

Tek cümleyle ifade etsek, kapağı içinden daha da cüretkar bir kitap olurdu herhalde.

Her ne kadar orijinal kapak sevsem de bu kapak bence kitabı tam anlamıyla yansıtmıyor.

Yakışıklı, zengin, ateşli, tabi ki Ceo ve sorunlu bir adam.

Orta sınıf, kendince sıradan ama adamın ilk bakışta ilgisini çekmiş ve tabi ki sorunlu bir genç kız.

Ve oyun gibi başlayan bir ilişki...

Ne kadar bilindik bir kalıp değil mi artık bu türde? Evet!

Ama yazar bu kalıbın içini çok daha orijinal ve beklenmedik bir şekilde doldurmuş. İşte sevdiğim şey bu!

Alayna saplantılı bir aşıktı! Bir kez saplantı yaptı mı sevdiği adamı her yerde takip eder, taciz ederdi. Bu nedenle hakkında uzaklaştırma kararları bile çıkmıştı.

Hudson ise kimseyi sevemezdi ama zoraki evliliğinden kaçmak için iki tarafın da ailesini ikna edebilmek için sevgilisi rolünü oynayacak birine ihtiyacı vardı! Bu kız Alayna olmalıydı! Çünkü zeki ve güzel kızımız çoktan Hudson'ın ilgisini çekmişti bile...

Ortada toplum içinde yaptığı tüm romantik davranışların rol olduğunu, baş başa iken ise kızımızı baştan çıkartmak istediğini, bunun rol olmadığını ama aşkla da karıştırılmaması gerektiğin söyleyen bir adam var! Ve saplantılarını yeni yeni kontrol altına almışken böyle karmaşık sinyallerle ne yapacağını bilemeyen bir kadın!

İşin içine aileler de girince, neler olacak?

Kitabın konusunu ve karakterleri sevdim ama işleyişte eksik ve üstünkörü kısımlar da vardı. Bunların dışında sevdim!

PUANIM:  ♥♥♥♥ (3,5'tan 4)

Kitap Tutkusu'nun  yorumu için tıklayın...

Birlikte okuduğumuz diğer arkadaşımız Pudra Tozu'nun yorumu ise ilerleyen günlerde sizinle olacak... 

 

8 Mart 2014 Cumartesi

Travma Sonrası Aşk Çarpması - Anne Eliot // OKK İnceleme

Kitap Adı: Travma Sonrası Aşk Çarpması

Yazar: Anne Eliot

Orijinal Adı: Almost

Çeviri:  Fatma Zeynep Öztürk

Yayınevi: Pena Yayınları

 Sayfa Sayısı: 424 

Basım: 2014

Yazarla Röportajımız İçin Tıklayın!

Kapak İncelemesi İçin Tıklayın!

Jess, neredeyse tecavüze uğramıştı!

Neredeyse!

Neredeyse!

Herkes ona çok şanslı bir kız olduğunu söylemişti!

Şanslı kız!

Şanslı kız!

3 yıl önce, liseye yeni başlamışken katıldığı partide Jess saldırıya uğramıştı. Ama hiçbir şey hatırlamıyordu. Geceleri hatırlayamadığı o anılardan, anlam veremediği imgelerden oluşan korkunç kabuslar görüyordu. Bu nedenle geceleri uyanık kalmayı tercih ediyordu. Böyle olunca gündüzleri birkaç saat de olsa uyuyacak yer arıyordu. İnsanlarla arasına ördüğü duvar 3 yıldır onu koruyordu. Ancak ailesi kızlarının eski haline dönememesi nedeniyle onu üniversiteye yollamak istemiyordu. 

Üniversiteye gitmek ve aile baskısından kurtulmak isteyen Jess, kardeşinin hazırladığı "Nasıl Normal Olunur?" listesini uygulamaya karar verdi. İlk seçenek olan stajla başladı ve işi alabilmek için en büyük rakibi Gray Porter'dı! 

Gray'den listedeki önemli maddelerden birine yardımını istedi! Erkek arkadaş bul!

Bilmediği şey ise Gray'in 3 sene önceki olayla ilgisiydi... 

Aşk, her şeyin iyiye gitmesini sağlar mı?

Bu kitapla ilgili sırayla o kadar çok algı oluştu ki bende. 

Kitabı ilk gördüğümde ismine ve kapağına bakarak zihnimde psikoloji ve dramla harmanlanmış ağlak bir şeyler canlandı. İlgimi pek çekmedi.

Sonra arka kapağı okuyunca kitaba olan ilgim çok arttı, zihnimde ise üniversitede geçen eğlenceli bir aşk hikayesi canlandı.

Aslında kitap bunların hiçbiri değil! Hikaye lisede geçen naif bir aşk hikayesi.

Kızımızın yaşadığı travma sonucu içine düştüğü travma sonrası stres bozukluğu, oğlumuzun ise bu travmadaki rolünden dolayı duyduğu suçluluk duygusu onların duygularını ketlemelerine neden oluyor... 

Yazarın anlatımı güzel ancak ilk yüz sayfada inanılmaz bir ayrıntıya iniş var. Bu başta hızımı yavaşlattı, ancak devamında kitap açıldı. 

Karakterleri ve olayları sevdim ama lise değil de üniversitede geçse bu hikaye çok ama çok daha güzel olurdu kanısındayım. Lise seviyesinde olması olayları çok naif tutuyor.

En sevdiğim şey ise yazarın TSSB'yi (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) ajitasyona düşmeden, böyle güzel ve doğru anlatması. 

Young Adult sevenler ve bu türe yaşı hitap edenler için hoş bir hikaye... ^^

Pudra Tozu Yorumu İçinTIKTIK

Kitap Tutkum Yorumu İçin TIKTIK

7 Mart 2014 Cuma

Allah'ın (cc) sıfatlarını ne kadar biliyoruz?

Allah’ın sıfatlarının hepsi ezelî ve ebedîdir. Yarattıklarının sıfatlarına asla benzemez. Kur’an-ı Kerim’in beyanıyla “O’nu gözler idrak edemez. Fakat O, gözleri idrak eder. O, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır.”Biz, Allah’ın zatını ve mahiyetini bilemediğimiz ve kavrayamadığımız için O’nu isim ve sıfatlarıyla tanırız. Kur’an-­ı Kerîm, Enam Sûresi 6. ayetinde, Allah’ın (cc) zatını idrak etmenin, mahiyetini bilmenin imkânsız olduğunu şöyle açıklıyor: “O’nu gözler idrak edemez. Fakat O, gözleri idrak eder. O, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır.” Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem), bir hadis-i şeriflerinde de bu konu hakkında şöyle buyurur: “Allah’ın (cc) yarattıkları hakkında düşününüz. Fakat Allah’ın zatı hakkında düşünmeyiniz. Gerçekten siz buna hiç güç getiremezsiniz.””Yaratılan her şeyin bir sınırı vardır kâinatta. Bir başlangıcı olduğu gibi, bir nihayeti de esastır. Meselâ, göz mahlûk olduğu gibi, görme sıfatı da mahlûktur ve her ikisi de sınırlı olarak görevini yapar. Bütün cisimleri göremeyen insan, kâinatta faaliyet gösteren kuvvetleri, bedenlerde vazife gören ruhları, bu âlemi dolduran melekler dünyasını da göremez. Göz gibi, akıl da bir mahlûktur. Allah’ın (cc) sıfatları ise sonsuz ve mutlak. Bu sıfatların kayıtlı ve mahlûk olan akılla hakkıyla idrak edilemeyeceğini herkes kabul eder.‘Bir karış ileri geçersem yanarım’İslâm’da iman esaslarının ilk ve en mühim şartıdır Allah’a iman. Allah’ın mücerret zat-ı ilâhisine inanmakla birlikte o yüce varlığın zatı ‘kemâl sıfatlarıyla’ tanımayı, yüce zâtına vasfedilmesi mümkün olmayan ‘noksan sıfatlar’dan tenzih etmeyi de gerektirir. Sıfatı hakkıyla idrak edilemeyenin Zât’ın mahiyetiyle bilinemeyeceği de çok açıktır. Hulefa-i Raşidin’in ilki olan Hz. Ebubekir’in (ra) şu sözü oldukça manidar: “Allah’ın zâtının idrak edilemeyeceğini bilmek gerçek idraktir. O’nun zatı üzerinde düşünmek ise gizli şirke yol açar.”Akıl kendisi yaratılmış olduğu için, onun düşündüğü, zihninde şekillendirdiği şeyler de mahlûk olur. Allah’ın zâtının bilinmezliği tüm kullar için geçerli. Miraç hadisesinde de insanoğlunun en eşrefi olan Efendimiz Hz. Muhammed’in (sallallahu aleyhi vesellem) muttali olduğu ise en azından bizi aşan tecellidir. Ama burada bize düşen doğrusunu Allah ve Resulü bilir demek olsa gerek. İlahi buyrukları peygamberlere ulaştıran Cebrail’i (as) hep Cenab-ı Hakk’ın Zat’ının yanında ve O’nu görebilen bir konumda düşünürüz. Bu da tamamen yanlış bir düşünce. Sidretü’l-Münteha’dan sonra Cebrail (as) kendisinin bir sınırı olduğunu ve geçemeyeceği bir mertebede bulunduğunu Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi vessellem) şöyle anlatır: “Yemin ederim ki, ben buradan bir karış ileri geçersem yanarım. Benim buradan ileriye geçmeye takatim yoktur.”Allah’a iman etmek için Allah’ı bilmek gerekir. Fakat Allah’ın zâtı ve mâhiyeti bilinemez. İnsanlar bu konuda düşünmekten men olunmuş. Allah, ancak isimleri, sıfatları ve fiilleri (yaratmak, rızık vermek gibi) ile bilinir. Allah Teâlâ’ya inanmak ve yüce varlığını tanıyabilmek için O’nun sıfat ve isimlerini bilmek gerekir.Yüce Allah’ın (cc) varlığı mecburi ve gerekli olan sıfatları iki gruba ayrılır: Zatî sıfatlar, subûtî sıfatlar. Allah’ın zâtı, idrak edilemeyecek kadar yüce. Zira akıl ve idrak O’nun insana bir hediyesidir ve bu sermaye ile Allah’ın (cc) varlığı bilinebilir; ancak zâtının hakikati asla idrak edilemez. İmam Gazalî Hazretleri’nin üzerinde çokça düşünmemiz gereken bir cümlesi var: “Allah, insanlar için noksanlık sayılan sıfatlardan münezzeh olduğu gibi, kemâl sayılan sıfatlardan da münezzehtir!” Demek ki, Allah’ın zâtına has kudsî mükemmelliği, bizim dar aklımızla kavranamayacak kadar muhteşem...Allah’a iman etmek, O’nun yüce zatı hakkında vacib olan kemâl sıfatlarını, imkânsız olan noksan sıfatlarını ve mümkün olan sıfatları bilip öylece inanmaktır esas olan. O bütün mükemmelliklerle muttasıf, her türlü eksikten münezzehtir. Allah (cc) sıfatları üç çeşittir:Zâtî sıfatlar (Sıfat-ı Zâtiyye)Vücûd: Allah’ın (cc), kendisine has bir varlığa sahip olması. O’nun varlığı, zorunlu olup kendindendir.Kıdem: Varlığının başı yoktur.Bekâ: Varlığının sonu yoktur.Muhâlefetün li’l-havâdis: Allah’ın (cc), sonradan olmuş varlıkların hiçbirisine hiçbir şekilde benzememesi. O’nun zatı, hatırımıza ve zihnimize gelen her bir şeyin ötesindedir.Vahdaniyet: Allah'ın (cc) zatında, sıfatlarında ve fiillerinde tek olması, eşinin, benzerinin bulunmaması.Kıyâm bi-nefsihî: Varlığının kendinden olması. O’nun varlığına sebep olan başka bir varlık, başka bir irade ve kudret yoktur.Subûtî sıfatlar (Sıfat-ı subûtiyye)Hayat: Allah’ın (cc) kendisine has bir hayata sahip olması, ölümsüz olması.Basar: Yüce Yaratıcı’nın, her şeyi görmesi. Hiçbir şeyin O’ndan gizli kalmaması.Tekvin: Allah’ın (cc), yok olanı, yokluktan varlığa çıkarması, yaratması.İlim: Allah’ın (cc), olmuşu, olanı ve olacak her şeyi bilmesi.İrade: Allah’ın, dilediği her şeyi dilediği gibi yapması.Semi’: Cenab-ı Hakk’ın, gizli, âşikâr her şeyi işitmesi.Kudret: Sonsuz ve sınırsız güç sahibi olması.Kelâm: Allah’ın (cc), kelâm sahibi olması.Sıfat-ı fiiliyyeAllah’ın Zât’ının muktezası olmayıp, dilemesinin gereği olan kemâl sıfatlarıdır. Dilediği zaman yapıp, dilediği zaman yapmadığı yaratma, diriltme, öldürme, rızıklandırma, nimet verme, merhamet etme, affetme, tevbeyi kabul etme, aziz veya zelil kılma, razı olma veya gazab etme gibi…

Röportaj: ANNE ELIOT // OKK İnceleme

Öncelikle ricamızı kırmayarak bizim için bu fotoğrafı hazırlayan yazara gönülden teşekkürler. Bayıldık! Ricamızın da ötesinde olmuş. :) 

Merhaba,  röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.

-Asıl nezaketiniz için ben teşekkür ederim.

1-Bu kitabı nasıl bir ortamda neler hissederek yazdınız? Örneğin; nerede yazdınız, ne dinlediniz?

Yazarken bir yandan yeni bir aşk hikayesi yazdığım için heyecanlıydım, bir yandan da endişeliydim çünkü zor bir konu seçtim ve başkalarının acılarını kötü bir şekilde yansıtmak istemedim. Birçok kadın Jess'le benzer şeyler yaşıyor, çok sevdiğim bir arkadaşım ve kuzenim de dahil olmak üzere. Bu nedenle bu konuda yazmaya karar verdim ve aylarca araştırma yaptım. Sonra fark ettim ki birçok insanın büyük veya küçük geçmişten taşıdığı acılar vardır ve bu onları sonsuza kadar değiştirir. Bunla yaşamayı öğrenmeli ve yolumuza devam etmeliyiz. Herkes incinir ama bizi biz yapan seçimlerimizdir; ya yalnız kalmayı seçeceğiz ya da insanlara yeniden güvenmeyi öğreneceğiz. Aşk, kötü olayları unutturmaz ama aşık olunca durum her zaman daha iyiye gider.

Benim ruh halime gelirsek, kendime yazarken dinlemek üzere bir playlist hazırladım ve her karakter için bir şarkı seçtim. Örneğin; Jess için Taylor Swift’in White Horse şarkısını seçtim. Herhangi bir kurtuluş için beyaz atlı bir prense ihtiyaç duymayan birini anlatan bu şarkı bana Jess’in güvensiz ve içine kapanık hallerini hatırlatıyor. 

White Horse, Taylor Swift

https://www.youtube.com/watch?v=OSjmiKjaGGQ

Ancak Jess güvendiği biri olan kız kardeşiyle iken tavırları değişiyor, ona açılabiliyor  Hatta ses tonu bile değişiyor, gerçek halini alıyor. Zihnimde tatlı ve umut dolu sesini Jess’e uyarladığım Kate Walsh’un Your Song şarkısını dinlemeyi de seviyorum.

Your Song, by Kate Walsh 

https://www.youtube.com/watch?v=jyAs3Y321no

2-Röportaj öncesi sohbetimizde Türkiye’ye gelmek istediğinizi ve Kapadokya’yı çok merak ettiğinizi söylemiştiniz. Sizin ziyaret etmek istediğiniz bir ülkeye sizden önce kitabınızın gelmesi nasıl bir duygu? Belki Türkiye’ye geldiğinizde bir kitapçıda kendi kitabınıza rastlarsınız. :)

İkisini de görmek benim hayalim. Lütfen görürseniz benim için bir fotoğraf çekin! :) Orada raflarda olduğunu bilmek harika bir duygu!

Kapadokya’ya gelince; hayalim peri bacalarını görmek ve bölgenin kültürü ve  hikayesi  hakkında bilgi sahibi olmak. Ve tabi ki daha fazlası... Mesela tüm bölgeyi balonla havadan seyretmek.  Wow!

Bir gün Türkiye’yi ve İstanbul’u ziyaret etmeyi ve oranın güzelliklerini görmeyi çok isterim ancak Colorado’lu biri için biraz fazla uzak ve egzotik bir yer. Annem İtalyan ve yakınları Udine adında bir kasabada yaşıyor. Türkiye’den o kadar da uzak değil. Belki bir gün gelirim, belli olmaz :)

3- Kitabın Türkçe edisyon kapağı hakkında ne düşünüyorsunuz? Ve favori yurtdışı kapağınız hangisi?

Ah, Türkçe edisyon kapağı! Bu kapakla AŞK yaşıyorum :) AŞK! İlk olarak “Yaşam Ağacı” düşüncesine bayıldım çünkü bu tarihi simgeyi zaten çok severim. Jess’in aşık olmasıyla canlanan ağaç fikri harika olmuş.  Bu tasarımı yapan kişi gerçekten hikayenin kalbine inmeyi başarmış.

-Yazarın yolladığı kolyesinin resmi ^^ -

 Bu kapakla uyumlu, her gün taktığım bir kolyem var. Kapakla yan yana getirdiğinizde neredeyse AYNI görünüyor. Bunu fark ettiğimde Pena Yayınları’nın bana şans getireceğine inandım. İşte bu nedenle Pena Yayınları ve Türkiye daima kalbimde olacak. Daima!       

 Avrupa sınırları içerisinde kitabımı basan ilk yayınevi: Pena... Çevirmen ve editör Fatma Zeynep Öztürk’e çok şey borçluyum. Teşekkürler Fatma!

Ayrıca çalışmanız ve sohbetimiz için size de teşekkür borçluyum Okuyan Kızlar Kulübü! Böyle bir şeyin karşılığını nasıl verebilirim ki! Sadece kalbimle... Pena Yayınları’na, Fatma’ya ve bu kitabı okuyan herkese hayallerimin bir parçası oldukları için teşekkürler.

4- Bu türe (Young Adult) yeni yeni alışıyoruz. Şimdi de hem kadın, hem erkek bakış açısıyla yazılmaya başladı kitaplar. Bu yazım yolu hakkında olumlu veya olumsuz ne düşünüyorsunuz?

Kitaplarımı bu ikili bakış açısıyla yazmayı seviyorum. Bence her kız sayfayı çevirdiğinde, erkek karakterin düşüncelerini görmeyi sever. Ben de severim! Bu olumlu yanı çünkü gerçek hayatta böyle bir şeyi görme şansımız yok, dolayısıyla bence kitaplarda ikili bakış açısı olması harika. Olumsuz yanı ise yazar için. İki tarafın da düşüncelerini uyum içerisinde, düzgün bir şekilde vermek çok uzun zaman alıyor. Erkek karakterin düşüncelerinin kadın karakter düşüncesi gibi olmasını istemem. Yazar da kadın olunca erkek karakterin inandırıcı olması zaman ve çaba gerektiriyor. Dolayısıyla yazar için bu yavaş yazmak anlamına geliyor. Diğer olumsuz yanı ise okuyucu şaşırtmak zorlaşıyor. İki tarafın da düşüncelerini bilen bir romance okuru için gizem yaratmak zor.

Diğer kitabımda da –o da lisede geçen bir romans- ikili bakış açısı var. İsmi  Unmaking Hunter Kennedy. Başı belada olan rock yıldızı bir gencin, küçük bir kasabada ortam durulana kadar gazetecilerden saklanmasını anlatıyor.  Ve komşusunun kızına aşık oluyor. Onun tarafını yazmak çok zordu çünkü genç yaşında benim anlayamayacağım birçok şey yaşamıştı. Ayrıca tam bir baş belası. Biraz kötü çocuk.  Ben kendi içinde iyi bir kadın olduğum için onun kişiliğini güçlü tutmak çok dikkat ve zaman gerektirdi.   

Travma Sonrası Aşk Çarpması’nın Gray Porter’ı daha çok iyi bir çocuk. Ve yazması daha kolay çünkü çok sevdiğim bir arkadaşımın oğlundan esinlendim. 

---

Biz Anne’e teşekkür ederek bitirirken kendisi de bize nazik teşekkürlerini sundu. Umarız yazarın bu harika olumlu elektriği sizi de sarmıştır. Bizden ayrılmayın! :)

6 Mart 2014 Perşembe

OKK İnceleme: Travma Sonrası Aşk Çarpması - Anne Eliot

Okuyan Kızlar Kulübü kitap incelemeleri Pena Yayınları'ndan çıkan Travma Sonrası Aşk Çarpması kitabı ile devam ediyor. Yazar Anne Eliot o kadar tatlı ki kitabın bir parça önüne geçti diyebiliriz. Çok keyifli anlar yaşadık. Bu inceleme birden çok bakış açısı ve yazarla harika anlarla dolu geçecek Takvim 5 mart 2014: Tanıtım ve Çekiliş 6 mart 2014: Yazarla Röportaj 7 mart 2014 : 14:00 Bir Moda Bloğundan Kapak İncelemesi Men's Fashion by Kemal Köse19:00 Kitap Yorumları Kütüphanemden Kitap Manzaraları (Ben Her Neysem O)Pudra TozuKitap Tutkusu

NOT: Okuyan Kızlar Kulübü facebook sayfamızda gün içinde birbirinden özel paylaşımlar sizleri bekliyor. Bizi izlemeye devam edin TIKTIK

Travma Sonrası Aşk Çarpması:

Jess Jorda'nın hayatı yaşadığı bir travmayla altüst olur. Hiç arkadaşı yoktur. Hayatının önemli bir kesitini hatırlayamaz. Geceleri gözlerini her kapadığında hep aynı kâbus onu çığlıklarla uyandırır. Bu yüzden gündüzleri uyumaya çalışır ancak bu şekilde normal hayatını devam ettiremez. Bu durum onu çok yorar. Ancak Jess artık eski hayatına dönmek istiyordur ve bunun için bir plan yapar: Okuldan arkadaşı Gray Porter onun sahte sevgilisi olacaktır. Ama kusursuz olduğunu düşündüğü planı onun karşısına beklenmedik sürprizler çıkarır ve hayatının altüst olduğu o anı hatırlatır...

İki şanslı kişiye Travma Sonrası Aşk Çarpması kitabını hediye ediyoruz. Katılmak için OKK facebook sayfasına bekleriz TIKTIK

5 Mart 2014 Çarşamba

Ateşli Bilet - Olivia Cunning // Günahkarlar Turnede - Sinners On Tour #3

Kitap Adı: Ateşli Bilet

Yazar: Olivia Cunning

Orijinal Adı: Hot Ticket 

Çeviri: Tuba Özkat

Yayınevi: Ephesus Yayınları

 Sayfa Sayısı: 396

Basım: 2013

Seri: Günahkarlar Turnede #3 // Sinners On Tour #3 

Serinin Diğer Kitapları :

#1 Backstage Pass - Tutkulu Notalar - Brian

 #2 Rock Hard - Sert Rock - Sed

#3 Hot Ticket - Ateşli Bilet - Jace

#4 Wicked Beat - Eric

#5 Double Time -Trey

#6 Sinners at the Altar

#7 Sinners in Paradise

#8 Sinners Rock the Cradle

Olivia seriyi 8 kitaba çıkardı ve 6-7-8 numaralı kitaplarda sırayla Günahkarlar'ın düğün hikayelerini, balayı hikayelerini ve ilk doğan çocuklarının hikayelerini anlatmaya karar verdi. Seriyi ne kadar seversem seveyim, yazarların aniden seri uzatmalarını sevmiyorum. Nasılsa tuttu, yazmaya devam fikrinden hoşlanmıyorum. Ki bence 6-7-8 kitap tek bir kitap olarak çıkabilirdi.  

Grubun namı diğer küçük adamı Jace, ama içinde barındırdığı acılar ve suçluluk duygusu kocaman... 

Günahkarlar'ın sessiz bas gitaristi Jace'in bedensel acıya ihtiyacı vardı. Çünkü geçmişinde onu takip eden bir sürü acı olay vardı ve Jace hepsinden kendini sorumlu tutuyordu. Mutlu olmayı hak etmiyordu. Hak ettiği şey acı çekmekti.

---

Adama değersiz bir nesne gibi davranmalıydı. Sanki değersizmiş gibi. Aggie'den ilgi görecek kadar ayrıcalıklı değilmiş gibi. Acı çektirirken bile. Özellikle acı çektirirken...

---

Elinde olan tek şey ise müzikti. Hayatını değiştiren şey de Günahkârlar'dı. Hiçbirinin bundan haberi olmasa da... 

---

"Müziği çalma Jason, bırak müzik seni çalsın. Kendini ona ver. İçine girsin. O canlı. Hissediyor musun?"

Müzik canlıydı. Hissediyordu. Her zaman hissetmişti. Müzik onun için kendi varlığından daha gerçekti.

---

Kitabın ilk 150 sayfası Sert Rock'la adeta bir yapbozun parçaları gibi iç içe geçip birbirini tamamlıyor. Sert Rock'ta bahsedilmeyen kısımlar bu kitapta dolduruluyor, orada geçen kısımlar, bu kitapta yok. Sert Rock'ta Sed Jessica'yı bir striptiz kulübünde bulduğunda, Jace de dominatriks dansçı Aggie'yle tanışmıştı. Sert Rock'ta Jace ara ara ortalıklardan kaybolduğunda ne yaptığını bilmiyorduk. Ta ki bu kitaba kadar.

Jace'in hikayesi diğer iki kitaba göre daha duygusal. Diğer yandan ise serinin her kitabında cinselliğin dozu artıyor ya da uç noktalara kayıyor. Jace acı çekmekten hoşlandığı için bu konulara daha çok yer verilmişti.

Seri devam ettikçe daha çok uç noktalara gideceğini düşünüyorum çünkü serinin 4. kitabının kahramanı Eric izlemeyi seviyor. 5. kitabın kahramanı Trey ise biseksüel.

Kısacası kitap cinsellik içermesinin yanı sıra, uç noktada cinsellik içeriyor, uyarımı yapayım. 

Jace'in hikayesini çok sevdim. Sonlara doğru kahkaha attığım kısımlar sıklaştı. Ama nedense fazla aceleye gelmiş gibi eksik bir şeyler hissettim. Ve bu eksiklik hissinden kurtulamadım yer yer. 

 Her şeye rağmen severek okudum. 

PUANIM: ♥♥♥♥ 

4 Mart 2014 Salı

Fırsatçı - Tarryn Fisher (Love Me With Lies #1)

Kitap Adı: Fırsatçı

Yazar: Tarryn Fisher

Orijinal Adı: The Opportunist

Çeviri: Meltem Türkmen

Yayınevi: Aspendos Yayınevi

 Sayfa Sayısı: 316 

Basım: Mayıs, 2013

Seri: Love Me With Lies #1

Serinin Diğer Kitapları :

#1 Fırsatçı /Love Me With Lies 

 #2 Tehlikeli Kızıl / Dirty Red 

#3 Thief

---

Aşk.

Yalan.

Daha çok aşk.

Daha çok yalan.

---

"Ah, sevmekle ilgili sen ne bilirsin ki? Elde etmek için hiç hile yapmadın ki..." Olivia, Caleb'i çok seviyordu. Sevgisini belki normal olarak göstermekten acizdi ama seviyordu işte. Üniversiteden beri onu elde edebilmek için ve elinde tutabilmek için her şeyi yapmıştı ve hala da yapabilirdi. Bunlar; yalan söylemek, başkalarını sırtından bıçaklamak, hile yapmak olsa da... Caleb, üniversitede ilk gördüğünde hoşlanmıştı Olivia'dan, onu elde etmek için fedakarlığa hazırdı... Son zamanlarda okuduğum en özgün kitaplardan biri diyebilirim bu kitaba. Klişeleşmiş kalıplardan kurtulmuş bir kurgu... Olivia bu tarz kitaplarda hiç karşılaşmadığımız bir esas kız. O sevdiği adam için her şey yapar. Kötü olabilir. Ben bunu çok sevdim. Daha gerçekçi, daha farklı bir karakter okudum. Esas kız hep canıııımm saf olmalı, iyi olmalı, mükemmel olmalı yanılgısından sizi kurtarıp; bak esas kız böyle de olabilir ki daha da gerçektir! dedirtiyor.Biraz silkeliyor yani.Olivia'yı sevdim!Esas kız üretim merkezinden çıkmamış, organik bir karakterdi. ----"Bir ilişki özürlüsüydüm. Kimsenin beni incitmeye fırsatı olmasın diye önüme geleni tekmeledim, ittim ve yumrukladım."---Caleb için öyle diyemeyeceğim. Kendisi esas oğlan olarak sevilesi, mükemmele yakın, elde edilmek istenecek bir karakterdi.Kurgu ise gerçekten çoğunlukla özgündü. Kitapla ilgili 3 büyük tahmin yürüttüm. 2sini blog ikizimle paylaştım. Ve 2 tanesi doğru çıktı. :p (ikizimin yorumu için tıklayın... )Ki ben tahmin yürütürken hiç elimi korkak alıştırmam :pYazarın kalemini sevdim, çeviri güzel, kurgu da beklenmedik ve can alıcıydı. Kitap flashbacklerle günümüzde ve geçmişte geçiyor. Farklı bir günümüz romans okumak isteyenlere bire bir ^^PUANIM: ♥♥♥♥

"Kaderden nefret ederim. İnsanların huzurla iyileşmesine izin vermeyen canı sıkılmış, küçük, şımarık bir velettir kader."

3 Mart 2014 Pazartesi

İstanbul CNR Kitap Fuarı 2014 ^^

Fuarları ayrı bir seviyorum. Hele de sevdiğim insanlarla katılınca bambaşka oluyor. 

1-9 Mart tarihleri arasında sürecek fuara ilk günden katıldık. Ben, Kitap Tutkusu ve Pudra Tozu :) 

Pudra, evi fuar merkezine yakın olan blog ikizimde kaldı. :)

Dün sabah erkenden  buluştuk. Tamam, Tüyap'a uzak diyoruz da ona göre nispeten daha yakın olan CNR bana Tüyap'ı arattı çünkü Tüyap'a giderken toplu taşımadan inip direk fuar alanına geçiyor ve karşınızdaki kapıdan hemencecik giriyorsunuz. CNR da ise bir sürü kapı var, her yerden girip çıkamıyor sürekli dolanıyorsunuz çünkü aynı anda ayakkabı fuarı vs gibi bir çok fuar var.

Derdimi döktükten sonra fuara geçelim. 

Bir çok sevilen yayıncı oradaydı. Ben son zamanlarda çok alışveriş yaptığım için bu kez listemi İzmir Fuarı'na saklıyorum ^^  Tabi, Pudra son anda davetini geri çekmezse -_-

Ben çok ama çok uzaklardan geldiğim için kızlar bana kahvaltı için atıştırmalık bir şeyler almışlar. Nasıl duygulandım, çok tatlılar ^_^

Öğle yemeği için ise seçeneğimiz yoktu :(

Ve Stantlar...

Son zamanlarda yüklü bir Pegasus alışverişi yaptığım için şu an için alacağım Pegasus yoktu. Stant resmi olarak Aşk tüm Zamanların İçinden Geçer serisini görünce çekmeden duramadım.  

Pudra'nın bayıldığı, her gördüğü yerde bağrına bastığı bu ikizler serisini ikizimle okuyacağız ^^  Evet, hitap ettiği yaş daha küçük ama olsun bayıldık :)

Bu arada Elizabeth Hoyt'un serisinin 3,5 nolu kitabı çıkmış, taze gelmişti. (Kitap sıralamasını ikizim söyledi -_- )

İkizcan hemen aldı ama benim eksik kitaplarım var daha sonraya inşallah.

En çok alışveriş yaptığım stant ise Altın Bilek Yayınları'nın Standıydı çünkü sadece Altın Bilek değil, Arunas, Arkadya, Koridor yayınlarının da öne çıkan kitapları, üstelik %40 indirimle bulunmaktaydı. Üstelik Elf Yayınları'ndan çıkan Sana Kapıldım 12.50 TL idi *_* Alıverdim!

Ayrıca liseye ilk başladığım sene okuduğum Kuzey Güney de oradaydı ^_^ Standa çok yakışmış. 

Kitaplara ufak bir bakış... 

April Yayınları'nda ise şu an benim de zevkle kitabını okuduğum Alper Canıgüz'ün imza günü vardı. Malesef kitabım yanımda değildi. Çok üzülmüştüm ama kızlarla birlikte yeni kitaplara imza aldık, yazarla tanıştığıma da çok sevindim. 

Şu an elimde iki tane Cehennem Çiçeği oldu, birini blogda hediye etmeye karar verdim ^^

Favori stantın hangisi diye sorsalar  Pena Yayınları derim. Stant tasarımı, renkler çok güzeldi. Seri devamı, bir de yeni çıkan Seninle'yi aldım oradan ve ve ve bir kırmızı çantaları vardı *_* Ciddi düşünüyoruz kendisiyle :)

Kitaplar güzeldi ama çantalar da çok güzeldi... Bayıldım... 

O kadar anlattın, hani kitapların diyenler buradan buyurun lütfen :) 

Martı Yayınları Sherlock Holmes'un tüm hikayelerini tek kitapta basmış *_* Görür görmez oraya koştum ancak ben Martı Yayınları'ndan çıkan 5 kitaplık seriyi aldığım ve bu kitapta da ekstra bir şey olmadığı için bütçemi sarsamadım malesef :( Gerçi fiyatı harikaydı, 25 tl *_*

Elimde Sherlock Holmes'ün hikayeleri dışındaki 4 romanı da var aslında ancak farklı yayınevlerinden aldığım için boyut konusunda sıkıntı çekiyorum, sanki aile fotoğrafı çekinmek için bir ara gelmiş büyükanne, büyük baba, ebeveynler, çocuklar, torunlar gibi duruyorlardı. Bu nedenle ben de hazır 5tl  den bulmuşken ilk iki romanı aldım :)

Kitaplarım da böyle. Bitti mi? Bitmedi :D

İkizimin arkasında One Better Day'le dolaplar çevirirken, ikizim de benim arkamdan çeviriyormuş -_- 

İkizimin bana hediyeleri. 

4. aynı kupamız, zuzulu kupalar :)

Edirne'den aldığı bindallı giymiş Edirne Bebeği, annem bayıldı ^^

Sam Winchester çoraplarım :p Hahah, ikizim anlamamıştı. Çünkü o SPN izlemiyor -_-

Pandalı kupam <3 _ <3

Aslında bu kupayı ikizim bana almıştı ama daha kullanamadan eve getirdiğim an elem bir kaza sonucu kulpunu kaybetti, nasıl üzüldüm, evlat acısı gibiydi çünkü ay lav panda. 

Ve ikizim tekrar bulmuş almış ^^ ay lav ikizim.

Ve son hediye :D Yerim o hediyeyi ben!

Sherlock Holmes fanıyım ya, bazen isabetli  küçük çıkarımlar yapıp "Heheh, küçük Sherlock olcam ben!" diyorum. İkizim bana büyüteç almış :D Öldümm!

Üstündeki yazı beni benden aldı:

"Küçük Sherlockumuza :) Çözecek dolu entrika var -_- "

  

Böyle keyifli bir fuar geçti başımızdan. 

Ve yorgunluk sonu, akşam keyfi olarak Sana Kapıldım'a başladık bile ^^

İkizim ve Pudram bir arada, ben yaban ellerde. :p

Herkese keyifli günler diliyorum. :)