30 Ocak 2015 Cuma

Hüsnüzanda sınır var mı?

Kişiler ve olaylar hakkında değerlendirmelerde bulunurken, olabildiğince iyi niyetli davranmak ve her şeyi hayra yormak müminin şiarı. Hüsnüzan edelim etmesine de kime, ne kadar?Oğlu nişanlandığında, “Bu kız, oğlumu elimden aldı.” diyen anne, evliliği kötü gittiği için, “Kesin kaynanam büyü yapmıştır.” fikrine kapılan gelin, “Türk’le, Kürt’le, Laz’la… ticaret yapılmaz” şeklinde düşünen tüccar, sizi bir akrabanızla gördüğünde, “Hımm kim bilir nesi?” diye imalı imalı bakan arkadaş… Suizanda sınır tanınmıyor ancak konu hüsnüzanna gelince nefsimiz avukatlığa soyunuyor.Allah’ın ve Peygamber Efendimiz’in (sas) hüsnüzanla memur olduğumuzu beyan eden kuvvetli emir ve tavsiyeleri var. Örneğin Hucûrât Sûresi 12. ayeti, izaha yer bırakmayacak kadar açık: “Ey iman edenler, zandan çokça kaçının. Zira zannın ekserisi kötüdür, günahtır. Birbirinizin ayıplarını, kusurlarını da gizlice araştırmayın. Birbirinizin gıybetini de yapmayın...” Ayette sakınmamız istenen davranışlar, birbirini doğuran yanlışlar zincirini de gözler önüne seriyor. Önce suizan eden insan, bu zannını kanaate dönüştürmek için tecessüse başlıyor, düşüncelerini destekleyen emareler bulunca başkalarıyla paylaşarak gıybet ediyor.Fatih Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Cemal Özel; evlilik, eğitim, siyaset gibi hemen her alanda pratik hayatın teorik hayatı boğduğuna dikkat çekiyor. Örneğin hepimiz biliriz ki ‘barış iyidir.’ Bu konuda saatlerce konuşabilir, barış içinde yaşamanın güzelliklerini anlatabiliriz ama pratik hayata baktığımızda savaşlar görürüz. Suizan ve hüsnüzan konusu da böyle. Pratik, teorinin çok önünde. Ve suizan, hüsnüzandan daha çok alıcı buluyor.Cemal Özel, bu iki kavramın tanımına dikkat çekiyor. Bildiğimiz en basit tanıma göre hüsnüzan herkes hakkında iyi düşünmekken, suizan kötü düşünmek anlamına geliyor. Ancak hüsnüzan, körü körüne iyi düşünmek değil, burada ‘vicdanî kanaati elden bırakmadan’ düşünmek önemli. Suizanda ise gerçeği öğrenmek ve meselenin aslına varmak esas. Bir olayda kesinlik varsa iyiye yormaya çalışmanın anlamı yok. Bazı konularda sürekli olumsuz tavır ve davranışlarla karşı karşıya kaldıysak, bu defa Üstad’ın, ‘hüsnüzan, adem-i itimat’ düsturuna eğilmek gerekiyor.Suizan ettiler, ayet nazil olduYalanın ağırlığına göre tahribatı olduğu muhakkak. Fakat zan, şeytanın vesvesesiyle komplo teorilerine varacak hâle gelebiliyor. Bu noktada suizan, sözlerin en yalanı ve yalan daha tahripkâr.Bu davranışın Allah nezdindeki yeri şu misalden anlaşılıyor: Efendimiz (sas) sadaka vermenin öneminden bahsedince maddî gücü az olan Ebû Akîl el-Ensârî, iki ölçek hurma karşılığında bütün gece sırtında su taşır. Aldığı hurmanın bir ölçeğini ailesine, diğerini de Allah yolunda harcaması için Allah Resulü’ne getirir. Efendimiz ona dua eder. Bunu gören birtakım kişiler, Ebû Akîl’in bir ölçek hurmasına kimsenin ihtiyacı olmadığını, onun gösteriş yaptığını söyler. Bu olay üzerine “Mü’minlerden gönül hoşluğuyla bağışta bulunanlarla ve elinin emeğinden başka verecek bir şey bulamayanlarla alay edenleri Allah maskaraya çevirmiştir. Onlar için acı bir azap da vardır.” (Tevbe, 9/79) ayeti nazil olur.İsabetsiz zan, kul hakkına girerTabiinden Said bin Müseyyeb’in sözleri de hüsnüzanla memur olduğumuzu ortaya koyuyor: “Peygamberimiz’in sahâbelerinden bazı kardeşlerim bana (bir mektupta) şöyle yazdılar: Kardeşinin yaptığı bir işi aksine bir delil olmadığı müddetçe, en iyi şekilde yorumla, Müslüman bir kimseden çıkmış hayra ihtimali olan bir sözü şer olarak telakkî etme.”Nitekim İslam âlimlerine göre isabetsiz olan zan bir nevi iftira ve karalama olduğundan kul hakkına giriyor. Bize, kesin bilgi ve deliller olmayan durumda işi iyiye yormak düşüyor. Hz. Aişe validemize iftira atıldığında (İfk Hadisesi) Allah ikaz ediyor: “Siz ey mü’minler, bu dedikoduyu daha işitir işitmez, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar olarak birbiriniz hakkında iyi zan besleyip, ‘Hâşâ, bu besbelli bir iftiradan başka bir şey değildir.’ demeniz gerekmez miydi?” (Nur, 24/12)Cemal Özel, hüsnüzannın işletile işletile insan tabiatının bir parçası haline gelebileceğini söylüyor. Nitekim bu hususta kendini zorlamayan bir insanın, bu şuura ulaşması çok zor.Kulluktaki kemalin eseriİslam âlimlerine göre hüsnüzan, Müslüman’ın iç saffetiyle doğru orantılı. “Hüsnüzan, kulluktaki kemalin eseridir.” hadisinden anlaşıldığı üzere güzel zan üzerine olmak kişinin kulluğunun güzelliğinden kaynaklanıyor. Zira böyle bir kişi, başkaları hakkında söylenen olumsuz sözlere hemen inanmaz, onları tek taraflı yargılamaz, ihtiyatlı davranır. İyi niyetli ve müspet düşünceli olmak dinde derinleşmenin de bir göstergesi sayılır.İslam âlimleri, suizannın haram olduğunu belirtir; insanların hikmetini bilemediğimiz, yoruma açık davranışları karşısında böyle bir düşünceye kapılmamamız gerektiğini vurgular. Zira Kur’an-ı Kerim’de; “Ey iman eden­ler! Zan­dan çok sa­kı­nın. Çün­kü zan­la­rın ciddi bir kıs­mı gü­nah­tır. Bir­bi­ri­ni­zin giz­li hal­le­ri­ni de araş­tır­ma­yın.” (Hucurât Sûresi, 49/12) buyurulur.Aşırı hüsnüzan muhatabımızı küstahlaştırabilirİlahiyatçı Cemal Özel, kişiler hakkında hüsnüzan ederken onların bunu kaldırıp kaldıramayacağı konusuna bir parantez açıyor. Ona göre çokça hüsnüzan edip övdüğümüz kişiler, bunu kaldıramayacak olgunluktaysa küstahlaşabilir. Allah Resulü (sas), kardeşini yüzüne karşı aşırı şekilde metheden birine, “Kardeşinin boynunu kırdın.” buyuruyor. Övgüde aşırılığı tasvip etmiyor. Demek ki bize düşen, olaylara ve kişilere iyi gözle bakarken de bunu ifade ederken de ölçülü olmak. Herkes hakkında hüsnüzan etmek fakat muhatabımıza da olduğundan fazla paye yüklememek.Kendinizi töhmet altında bırakmayınBaşkaları hakkında kötü düşünmekten kaçınacağımız gibi bizim hakkımızda kötü düşünülmesine de fırsat vermememiz gerekiyor. İlahiyatçı Cemal Özel, Allah Resulü’nün hayatından bir kesit anlatıyor: Peygamber Efendimiz (sas), Safiye annemizle giderken yolda Ensar’dan iki gence rastlar. Efendimiz gençleri durdurur, yanındaki hanımın eşi Safiye olduğunu söyler. Gençler beklenmedik bir anda yapılan bu açıklamaya anlam veremez, “Sübhanallah ey Allah’ın Rasulü (Bunu neden söylediniz?)” der. Efendimiz, “Şeytan kanın damarda dolaştığı gibi dolaşır durur. Ben onun kalplerinize bir kötülük atmasından, vesvese vermesinden endişe ettim.” buyurur.Özel’e göre bu olay, suizanna sebep olacak hal ve hareketlerden kaçınmamız gerektiğini gösteriyor. Velev ki suizanna maruz kaldık, o zaman da Hz. Ömer’in, “Kim kendini töhmet altında kalacak bir konuma sokarsa, kendisine suizanda bulunanları kınamaya hakkı yoktur.” beyanı üzerine düşünmemiz gerekiyor.

28 Ocak 2015 Çarşamba

MİM: Kendi Kitabını Yarat

Zeynep's Library tarafından etiketlenmişim ^_^

Kendisine teşekkür ediyor, sorulara geçiyorum hemen.

1) Bir kitap yazmaya karar verdiniz. Türü ne olurdu?

Tabi ki Fantastik! Hatta gothic fantastik yazmak isterdim.

2) Bu kitabı bir serinin başlangıcı mı yoksa bağımsız bir roman şeklinde mi yazardınız?

Artık her kitap seri olarak çıktığı için seri kitaplardan biraz bunalmış durumdayız. Sanırım konu ve gidişat belirlerdi bunu. Muhtemelen seri olurdu :( Ama kesinlikle sonradan seri uzatma işine girmemeye çalışırdım.

3) Kitabınızın baş karakterinin ya da karakterlerinin isimlerini ne/neler koyardınız?

En kötü olduğum konu. Yazayım ama isimlerini ben vermeyeyim. Bu konuda kahramanların bir kahramanlık yapıp isim hak etmelerini bekleyecek kadar kötüyüm. 

4) Her yazarın etkinlendiği başka yazar ya da yazarlar mutlaka vardır. Peki sizinkiler hangileri?

Aklıma hiçbir isim gelmedi şu an o.O Anne Rice olabilir. 

Aşk yazsaydım Marie Force'dan etkilenirdim herhalde. Bilemedim, zor soru. 

5) Kitabınızın nerede geçiyor olmasınız isterdiniz? (Hangi ülke, şehir, köy vs). Ya da kitabınız kurgusal bir dünyayı anlatıyorsa orası nasıl bir yer olurdu?

Ürkütücü, kasaba ya da şato gibi ücra bir yerlerde geçsin isterdim *_* 

Ya da kendim sıfırdan bir dünya yaratmak isterdim. Onu tek tek örmek çok keyifli olurdu. 

6) Kitabınızı ilk olarak kime imzalayıp verirdiniz?

Kitap yazmaya karar versem, ben daha kitap yazmaya karar verdiğim an benden imza isteyecek birkaç güzel*_* isim var, onlar kendini biliyor. :* Kim imza isterse ona verirdim, bizde zorlama yok :p

7) Gelelim en önemli soruya, kitabınızın ismi ne olurdu?

İsim koymakta zorlanırım demiştim değil mi? Ama aklımda bir kelime var ki kitabımın adında geçsin isterdim kesinlikle. 

8) Sizce kitabınızı en güzel şekilde anlatan 3 kelime ne olurdu? 

Özgün olmasını isterim öncelikle. Ayrıca sarsıcı ve unutulmaz. Havalar havalar :p

Beni bu keyifli etkinliğe etiketleyen Zeynep'e tekrar teşekkür ederim. 

Ben de One Better Day'i etiketliyorum :*

Ayrıca yapmak isteyenleri de davet ediyorum. 

Sevgiler ^^

Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

23 Ocak 2015 Cuma

Namazınızı dualarla taçlandırın

Çoğu kişi namazda Fatiha’nın ardından Fil Sûresi’nden Nas Sûresi’ne kadar olan kısa sûreleri okuyor. Bu sûreler halk arasında ‘namaz sûreleri’ olarak da biliniyor. Ancak namazda sadece bu sûreler değil, Kur’an-ı Kerim’in baştan sona bütün ayetleri okunabilir.İbni Mes’ûd (ra) anlatıyor: “Bir gün Allah Resulü’yle beraber gece namazı kılmaya azmettim. Geceyi O’nunla geçirecek ve O’nun yaptığı ibadeti ben de yapacaktım. Namaza durdu, ben de durdum. Fakat bir türlü rükûa gitmiyordu. Bakara Sûresi’ni bitirdi, şimdi rükûa gider dedim, fakat O, devam etti. Sonra Âl-i İmran’ı, sonra da Nisâ Sûresi’ni okudu ve ardından rükûa vardı. Namaz esnasında o kadar yoruldum ki, bir ara aklıma kötü düşünceler geldi.” Dinleyenler arasından biri sordu: “Ne düşünmüştün?” İbn-i Mes’ûd (ra) cevap verdi: “Namazı bozup, O’nu namazıyla baş başa bırakmayı düşünmüştüm.”Efendimiz’in (sas) bu kıraat tarzı, namazı alışkanlık icabı yapılan bir ibadetten çıkaran bir uygulama. Zira namazda farklı sûre ve duaların okunması dikkati artırıyor namaz bilincini yükseltiyor. Bu konuda Kur’an okumasını iyi bilen birisinden ya da elektronik cihazlardan yardım alarak ezberdeki sure ve duaları artırmak mümkün. Ardından ezberlenen metinlerin okunuşu ehil birisine dinletilebilir.Aynı şekilde Peygamber Efendimiz’in (sas) secdede, secde arasında, teşehhüdde okuduğu rivayet edilen pek çok dua mevcud. Bilhassa nafile namazları Hazreti Peygamber’den nakledilen dualarla, Kur’an-ı Kerim’deki dualarla zenginleştirmek, kulun Rabbi’ne en yakın olduğu zamanı niyazlarla değerlendirmek önemli. Ancak Kur’an ya da hadis kaynaklarından gelmeyen ‘Allahm bana para ver’ gibi avamî duaların, ya da Kur’anî kaynaklı bile olsa duaların meallerinin okunması namazın sıhhatine zarar verir. Bu sebepten namazları aslî metinleriyle okumak gerekli.Namazda okuyuş sırasıNamazda Fatiha’dan sonra zammı sûre olarak Kur’an-ı Kerim’in herhangi bir yerinden en az üç ayet okumak yeterli. Halk arasında ‘namaz sûreleri’ olarak bilinen Kur’an’ın son 10 sûresini okumak şert değil. Ancak bunda da bazı incelikler var. Öncelikle farz namazlarda iki rekâtta zammı sûrelerin Kur’an-ı Kerim’deki sırasına göre okunması gerekiyor. Ancak sûreleri sırasına göre okumak bir namaz içindeki iki rekât arasında geçerli. Başka başka namazlarda önceki namazdaki sırayı takip etme zorunluluğu olmuyor. Mesela sabah namazının ilk rekâtında Nebe, ikinci rekâtında Naziat Sûresi’ni okuyan kimsenin, öğle namazında Abese Sûresi’ni okuması şart değil. Öğle namazında Fil ve Kureyş Sûresi’ni okuyabilir. Ömer Nasuhi Bilmen, İslam İlmihali’nde namazda Fatiha Sûresi’ne başka bir sûre veya bir sûre yerini tutacak kadar ayet ilavesinin Hanefi mezhebine göre vacib olduğunu bildiriyor. Farz namazların önceki ilk iki rekâtlarında Fatiha’dan sonra diğer bir sûre veya bir sûreye denk bir miktar ayet okunması vacib olduğu gibi, vitir namazı ile nafile namazların her rekâtında Fatiha ve Fatiha’dan sonra bir sûre veya ona denk bir ayet okunması da vacib. Fatiha’ya başka bir sûre veya ayetin eklenmesi Şafii, Hanbeli, Maliki mezhebine göre de sünnet. Namazda Fatiha’dan sonra okunması gereken asgarî miktar, kısa üç ayet veya buna denk bir uzun ayet. Kevser Sûresi’nin zamm-ı sûre olarak okunmasının yeterli olduğunda en ufak bir tereddüt söz konusu değil. Namazların Fatiha Sûresi’nden sonra, bir miktar daha Kur’an okunması gereken rekâtlarında, tam bir sûre okunması daha faziletli bulunmuş. Bununla beraber bir sûrenin bir kısmı bir rekâtta, diğer kısmı da öteki rekâtta okunabilir. Namazın bir rekâtında bir sûrenin sonunu, diğer rekâtında de başka bir sûrenin sonunu okumak da sahih olan görüşe göre mekruh değil. Namazın bir rekâtında bir sûrenin başından veya ortasından, diğer rekâtında de başka bir sûrenin başından veya sonundan okumakta veya kısa bir sûre okumakta kerahet yok. Fakat iyisi, bir zaruret olmadıkça böyle okumamak.Peygamberlerin dilinden dua ayetleriBaşta Hatemü’l-Enbiya Hazreti Muhammed Mustafa (sallallâhu aleyhi ve sellem) olmak üzere, Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. Yunus, Hz. Eyyûb, Hz. Zekeriya, Hz. Şuayb, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi pek çok peygamberin duaları Kur’an-ı Kerim’de zikrediliyor. Nebilerin Allahü Teâlâ’ya yakarışları, duanın en güzel örneklerini oluşturuyor.Kur’an-ı Kerim’de Efendimiz’e (sas) tavsiye edilen dualardan bazıları şöyle:“Allah bana yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O’na güvenip dayanırım. O, yüce Arş’ın sahibidir.” (Tevbe, 129)“Yâ Rabbî! Şeytanların vesveselerinden, onların yanımda bulunmalarından Sana sığınırım!” (Mü’minûn, 97-98)“Yâ Rabbî! Sen bizi affet, Sen bize merhamet et. Zira merhamet edenlerin en hayırlısı Sensin.” (Mü’minûn, 118)“Yâ Rabbî! Gireceğim yere dürüst olarak girmemi, çıkacağım yerden de dürüst olarak çıkmamı nasib et ve Kendi katından beni destekleyecek kuvvetli bir delil ver bana!” (İsrâ, 80)Hz. Âdem ve eşi Havvâ’nın duası:“Ey Rabb’imiz! Kendimize yazık ettik. Şayet Sen kusurumuzu örtüp, bize merhamet buyurmazsan, en büyük kayba uğrayanlardan oluruz.” (Â’râf, 23)Hz. Yûsuf’un duası:“Ey Rabb’im! Zindan bana bunların davet ettikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer Sen, bu kadınların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, ben onların sevdasına düşer, cahillerden olurum.” (Yûsuf, 33)Hz. Nuh’un duası:“Yâ Rabbî! Hakkında kesin bilgim olmayan şeyi istemekten Sana sığınırım. Eğer beni affetmez, bana merhamet etmezsen, her şeyi kaybedenlerden olurum.” (Hûd, 47)Hz. İbrahim’in duası:“Ey Rabb’im! Beni ve soyumdan gelecekleri namazlarını dosdoğru kılanlardan eyle. Ey Rabb’imiz! Duamı kabul et.” (İbrahim, 40)Hz. Yunus’un duası:“Yâ Rabbî! Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni bütün eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten nefsine zulmedenlerden oldum.”(Enbiyâ, 87)Hz. Mûsa’nın duası:“Ey Rabb’im! Göğsüme genişlik ver, işimi kolaylaştır, dilimden düğümü çözüver de sözümü iyi anlasınlar.”(Tâ’hâ, 25-27)Hz. Zekeriya’nın duası:“Ey Rabb’im! Bana katından temiz bir soy ihsan eyle, şüphesiz Sen duayı işitensin.” (Âl-i İmrân, 38)Hz. Süleyman’ın duası:“Ey Rabb’im! Bana ve anne-babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi iş yapmamı gönlüme ilham eyle ve rahmetinle, beni iyi kulların arasına dâhil et.” (Neml, 19)Hz. Eyyûb’un duası:“Ya Rabbî! Bu dert bana iyice dokundu. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın.” (Enbiya, 83)İki secde arasında okunan dualarHz. Ayşe’nin (ra) anlattığına göre, Peygamber Efendimiz (sas), namazda o kadar uzun müddet ayakta dururdu ki rükûa gitmeyeceğini düşünürlerdi. O kadar uzun rükû yapardı ki, tekrar doğrulmayacağı zannedilirdi. Secdesi de aynı şekilde uzun sürer, secdeden kalkmayacak sanırlardı. Efendimiz, rükûda “Sübhane rabbiye’l azim” duasından başka dualar da okurdu. Resulullah Efendimiz’in (sas), iki secde arasında bazen uzun süre oturup dua ettiği, rükû, secde ve iki secde arasındaki duruşunun aynı uzunlukta olduğu da rivayetler arasında. Namaz kılan bir mü’min, iki secde arasında Peygamber Efendimiz’in (sas) okuduğu dualardan en azından birini okursa, hem sünnete uymuş hem de iki secde arasında yeterli miktarda bekleyerek vacibi yerine getirmiş olur. Oysa secde arasında dua edileceği hususu pek çok kişi tarafından bilinmez. Peygamber Efendimiz’in (sas) iki secde arasında okuduğu dualardan ikisi şöyle:-“Rabbiğfirlî rabbiğfirlî” (Rabb’im beni mağfiret et, Rabb’im beni mağfiret et.)-“Allahümma’ğfirlî, ve’rhamnî ve âfinî, ve’hdinî, ve’rzuknî, vecburnî, ver’fa’nî” (Allah’ım, beni bağışla, bana merhamet eyle, bana afiyet ver, bana hidayet ihsan et, beni rızıklandır, benim eksiğimi-gediğimi gider ve beni yücelt.)Zaman bakımından müsait olmayan kimseler, bu duanın sadece “Allahümma’ğfirlî verhamnî” şeklindeki baş kısmını da okuyabilir.

21 Ocak 2015 Çarşamba

Tatlı Şeytan - Wendy Higgins ( The Sweet Trilogy #1)

Kitap Adı: Tatlı Şeytan

Yazar Adı: Wendy HigginsOrijinal Adı: Sweet EvilÇeviri: Demet Orhan

Yayınevi: Go! Kitap

Seri Adı: The Sweet Trilogy #1

Seri Sıralaması:

#1 Tatlı Şeytan / Sweet Evil 

#2 Sweet Peril 

#3 Sweet Reckoning

#4 Sweet Temptation

Zevk Günahın Tuzağıdır!

Anna, dünya iyisi üvey annesi Patti'yle kendi küçük dünyasında yaşayan pek sosyal olmayan bir kızdır. Hayatını bu sıkıcılığın dışına çıkaracak tek şey sahip olduğu yeteneğidir. Anna, insanların duygularını auralarında renkler olarak görmektedir. Geçen her seneyle birlikte başka yetenekler de kazanmaktadır. Anna'nın sıradan hayatı bir rock grubu bateristi Kaiden Rowe'la tanışınca (doğal olarak) değişir. Anna ne olduğunu tam olarak bilmiyordur. Ne olduğunu öğrenmesine yardımcı olan Kaidan sayesinde bir anda kendisinin de üyesi olduğu iblis soyundan gelen Nefilimlerin dünyasına adım atar. Masum bir hayat süregelen Anna'nın yeni girdiği dünyanın kuralları ise bambaşkadır. Nefilimlerin hiçbir değeri yoktur ve iblis babaları için çalışmak, kötülüğe hizmet etmek zorundadırlar. Anna, ona yardım eden Kaidan'ın da aslında onun için tehlikeli olduğunu öğrendiğinde artık geri döneceği bir dünyası yoktur... "Gerçekler insanın canını yalanlardan çok daha fazla acıtabilir."

Heyecanla çıkmasını beklediğim kitaplardan biriydi Tatlı Şeytan. Nihayet okudum. :)

Kitaplara beklentiyle başlamayı sevmem. Başladığımda bu kitap iyidir, tam benliktir, bana hiç uymaz gibi şeyler düşünmem mümkün mertebe. Bırakırım kitap kendi açılsın bana. 

Tatlı Şeytan'ı da merakla beklememe rağmen zihnimde bir beklenti yaratmadım. 

Kitabı çok beğendim. Anlatılan dünya, karakterler çok iyiydi. Anna ve Kaidan dışında diğer nefilimleri de çok sevdim. 

Nefilimlerin diğer kitaplardakinden bambaşka bir yere konmuş olması merakımı arttırdı. 

Kitap oldukça ayrıntılıydı. Bu dünya, iblisler, nefilimler, varoluş konuları derinlemesine bir şekilde kitaba serpiştirilmişti. Bana göre; kitap evet uzundu ama gereksiz uzun veya sıkıcı değildi. Sadece iki parti sahnesinde bu kadar uzatılmasına gerek yokmuş dedim. Onun dışındaki ayrıntıları merakla okudum. 

Kitabın içine girdiği dünyaya dair anlattığı din ve inanç felsefesi de yer yer bizimkine çok yakın. Bu kısımları da zevkle okudum, gerçekten beğendim.

Yazar yazdığı kitabın kurgusal tüm dünyasını, felsefesini, inancını, karakterlerini tam anlamıyla anlatmıştı bana göre. O nedenle kitabın uzun olması ya da ayrıntılı olması beni sıkmadı aksine mutlu etti. 

Beklentiyle başlamamış olmamın da bunda büyük katkısı oldu.

Kitabın içinde yer yer karşımıza çıkan ünlü sözler iyi düşünülmüştü. İlk okuduğumda beni çarpan "Zevk Günahın Tuzağıdır!" sözünün asıl kastetmek istediklerini de çok iyi anlayacağınıza inanıyorum.

Serinin devamını cidden çok merak ediyorum. 

Normalde 4 puan vermeyi düşünüyordum ama felsefe kısmını sevdiğimden 4,5'tan 5 veriyorum ^_^

PUANIM: 

Kitaptan altı çizilesi kısımlar: 

"O senin gibi biri değil, eğer demek istediğin buysa. Dikkatli ol da iyi kız sendromuna kapılma."

"O neymiş?"

"Biliyorsun ya. İyi bir kız, kötü bir çocuğa aşık olur ve kötü çocuğun da kendisine aşık olmasını ve mucizevi bir şekilde değişmesini bekler. Ama değişen tek kişi kız olur.

***"Nasıl bir koku alıyorsun tam olarak?"" Bilmiyorum. Turunçgiller ve orman ya da onun gibi bir şey... yaprak ve ağaç reçinesi gibi aynı zamanda. Açıklayamıyorum.""Turunçgiller mi? Limon gibi mesela?""Daha çok portakal gibi. Biraz da yeşil limon gibi.""Sen benim feromonlarımın kokusunu alıyorsun, Anna."-Birkaç gün sonra- "Portakal suyun nasıl, Anna? Limon tadı da geliyor mu?"

Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

17 Ocak 2015 Cumartesi

MİM: Şimdi Mevsimi

Tam bir kış çocuğuyumdur, kış ve sonbahara bayılırım. Güneşle pek aram olmadığından; kar ve yağmura düşkünlüğümden dolayı One Better Day'in beni bu mime etiketlemesine bayıldım tabi ki! :)

1- Kışın okumalık favori bir kitabın var mı? 

Bazı hava durumlarına uyan kitaplar gerçekten var. Kış mevsimine;  karlı yerlerde, soğuk, büyük ve ürkütücü evlerde geçen hikayeler yakışıyor bence. Bir gün Büyülü Ayraç'ın önerisi Meridian - Amber Kizer'in karşıma çıkacağına ve zevkle okuyacağıma inanıyorum. Bir de yer yer içini ısıtacak kitaplar da çekiyor insanın canı. 

2- Kapağı mavi olan bir kitap?

Mekanik Melek - Cassandra Clare

3- Yılbaşı ağacında yıldız olarak kullanabileceğin bir kitap? 

Doctor Who *_* (Yılbaşı ağacım olsa  kitap yerine direkt bir Ağlayan Melek koymak isterdim.)

4- Kış tatili için mükemmel olan kurgusal dünya?

Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer serisi. 

5- Birlikte kış tatiline gidebileceğin bir kitap karakteri? 

Doctor *_* Birlikte korkunç kar adamlarına karşı ^_^ Ya da belki Doctor'un daha iyi bir macera planı vardır benim için. Mesela The Doctor, The Widow and The Wardrobe bölümüne dalış yapmak gibi.

6- Bu sene için listende olan bir kitap?

Stephen King - O'nun sansürsüz baskısı. Bir de beklediklerim var: Maureen Smith'in yeni kitabı, Tara Sivec'in Güzel Bir Yalan'dan sonraki devam kitabı ve Sherlock Holmes Serisi 4. Roman Korku Vadisi. 

7- Favori tatil içeceğin, atıştırmalığın ve filmin?

Kış deyince aklıma gelen ilk içecek Dondurmalı Sıcak Çikolata. Bitki çaylarıyla da aram çok iyidir.

Atıştırmalıklardan uzak durmaya çalıştığım bir dönemde içim kan ağlayarak çikolata diyorum. Bir de kar altında dondurma yemeyi severim ^_^

Kış geceleri battaniyeme sarınıp sevdiğim eski filmleri milyonuncu kez izlemeyi severim. Bu sefer içimden Geleceğe Dönüş serisi geldi :)

OBD'me teşekkürler. ^^ İsteyen herkes yapabilir. 

Sevgiler :*

Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

16 Ocak 2015 Cuma

Efendimiz’in Ebu Cehil’e bile hakaret ettiğine dair bir bilgi yok

“Herkes O’nu Okuyor” kampanyası yeni kitaplarla devam ediyor. Bu kitaplardan Peygamber Yolu Araştırma Heyeti’nce hazırlanan ‘Sulh Peygamberi’, Efendimiz’in (sas) şiddet karşısındaki duruşunu anlatıyor. Araştırma heyetinden Yücel Men, “Müslümanlar hoşlanmadıkları bir durumla karşılaştığında, İslam’ın bu konudaki hak arama usullerini takip etmeli.” diyor.Peygamber Efendimiz’i (sas) daha iyi tanımak ve tanıtmak için yola çıkan Peygamber Yolu Derneği, geçen yıl ‘Herkes O’nu Okuyor’ kampanyasını başlatmıştı. Bu yıl da kampanya farklı kitaplarla devam ediyor. Kitaplar arasında; Sulh Peygamberi, Çocuklar için Sevgili Peygamberimiz’ın Hayatı, Gönüllerin Efendisi Hazreti Muhammed Mustafa (sas), İnsan ve Topluma Ulaşma Yönüyle Peygamber Efendimiz bulunuyor. Araştırma heyetinden ilahiyatçı-yazar Yücel Men ile çalışmaları hakkında görüştük.Bu yıl Herkes O’nu Okuyor yarışmasında geçen yılki kitaplardan farklı çalışmalar var. Bu değişikliği neden yaptınız?Geçen yılki yarışmamızda genel hatlarıyla Efendimiz’i anlatan kitaplar sunulmuştu. Bu sene Efendimiz’i farklı yönleriyle özellikle de Türkiye ve dünya gündemini ilgilendiren yönleriyle anlatma düşüncesi hâkim oldu.Sulh Peygamberi kitabı da bunun bir neticesi mi?İslam coğrafyasının neredeyse tamamında kan akıyor. Şiddet hâkim. Bu, İslam düşmanlarının bir gayreti de olabilir, buna malzeme veren İslam’ı bütün enginliğiyle okuyamayan insanların cahilce tutumları da olabilir. Suriye, Irak ve Afganistan’da olduğu gibi şiddet ve savaşla karşılaştığımızda nasıl hareket etmeliyiz? Nasıl hareket edersek hem hakkımızı aramış oluruz hem de ortaya koymuş olduğumuz hal ve hareketlerle İslam’ın yanlış anlaşılmasına, aydınlık çehresinin kirletilmesine sebebiyet vermeyiz. Burada önemli olan Efendimiz’in duruşu ve bunu anlatmak istedik.Nasıl bir çalışma süreciniz oldu?Öncelikle konu belirlendi ki bunlar; şiddet ve savaş karşısında Nebevî duruş, insan ve topluma ulaşma yönüyle Efendimiz. Konular belli olunca da üzerinde okumalar yapıldı. Siyer, İslam tarihi kaynaklarına, hayatü’s sahabe, tabakat kitaplarına, hadis ve tefsir kitaplarına, esbab-ı nüzül kitaplarına bakıldı. Efendimiz, sadece siyer kitapları diliyle değil, bütün İslami ilimlerin diliyle anlatılmak istendi ve bu konular üzerinden tekrar bir okuma yapıldı. Elde edilen bilgiler, verilmek istenen mesajla yorumlandı. Kitap üslup olarak günümüz insanının anlayabileceği düzeyde anlatılmaya çalışıldı.Şiddet, günümüzdeki en büyük problem. Gerek ferdî gerekse aile içi şiddet toplumu kemiriyor. Siz de kitapta Efendimiz’in şiddete karşı duruşunu, Nebevî tutumunu anlatıyorsunuz...Müslümanların kendi aralarında yaşadığı şiddet var, bir de dışarıdan kaynaklanan şiddete maruz kalmaları mevzubahis. Adil hükmün ölçüsü hakkı idraktir. Hak, hakkıyla idrak edilemediği müddetçe hep karşı tarafta bir hazımsızlık, kin, kibir, öfke meydana getirmiştir. Netice itibarıyla hakkı tavsiye eden insanlar da hep zulme maruz kalmışlar. Başta Peygamber Efendimiz olmakla beraber bütün peygamberler zulme maruz kalmış. Kur’an’da bunun çok örneği var. Efendimiz’in İslam’ı tebliğ ve temsil ettiği süreçte yaşamış olduğu hadiseler de bunu gösteriyor. Müslümanların dünya genelinde yaşamış olduğu şiddet, dünya genelinde gündem oldu. Bu çalışmada Efendimiz’in yaşamış olduğu sözlü, fiili, psikolojik şiddetler anlatılıyor. Bunlar karşısında Efendimiz’in söz, davranış ve uygulamaları, hükümleri aktarılıyor.Efendimiz kendisine hakaret edenlere nasıl muamelede bulunuyordu?Efendimiz Hz. Muhammed (sas), Mekke hayatı boyunca ve Bedir’e kadar Ebu Cehil’in şiddetine maruz kalmış. Fakat Efendimiz’in Ebu Cehil’e hakaret ettiğine dair bir tane bilgi yok. Çünkü Efendimiz, Ebu Cehil’i de onun ailesini de kazanmak istiyordu. Efendimiz’in bu tepkisiyle de Ebu Cehil ailesindeki hemen herkesin sonradan Müslüman olduğunu görüyoruz. Müslümanlar dünyanın değişik yerlerinde hoşlanmadıkları bir durumla karşılaştıklarında, kendi değerlerine hakaret edildiğinde fevri ve ferdi hareket etmemeli, Efendimiz’in bu konudaki uygulamalarına dönmeli, İslam’ın bu konudaki hak arama usullerini takip etmeli ve hep Müslümanca bir karakter sergilemeli.Her yaş düzeyi için farklı kitapÇocuklar İçin Sevgili Peygamberimiz'in HayatıYusuf Karagöl'ün kaleme aldığı “Çocuklar İçin Sevgili Peygamberimiz'in Hayatı”, en güzel rehberler bölümüyle başlıyor. Böylece çocuklara Allah'ın insanlık tarihi boyunca gönderdiği peygamberler tanıtılıyor anlatılıyor. Efendimiz’in hayatıyla devam eden kitap, sade ve akıcı diliyle çocukların zihinlerinde olayların anlaşılabilmesine yardımcı oluyor.Gönüllerin Efendisi Hazreti Muhammed Mustafa (sas)A. Başak Sezgin'in kaleme aldığı ‘Gönüllerin Efendisi Hazreti Muhammed Mustafa (sas)', ortaokul düzeyindeki çocuklara hitap ediyor. Vuslat ve Hicran bölümüyle başlayan çalışma, gençlere Efendimiz’in hayatını rehber olarak sunuyor.İnsan ve Topluma Ulaşma Yönüyle Peygamber EfendimizPeygamber Yolu Araştırma Heyeti tarafından hazırlanan kitap üç bölümden oluşuyor. Birinci bölümde vahyin geldiği ortamın genel bir fotoğrafı çekiliyor. Efendimiz’in (sas) insanlara nasıl ulaştığı anlatılıyor. İkinci bölümde topluma nasıl ulaştığı üzerinde duruluyor. Üçüncü bölümde ise insana ve topluma ulaşma istikametinde önüne çıkan problemleri çözmedeki metodolojisi anlatılıyor.Müslümanlar, haklarını hukukî yollarla aramasını bilmeliBugün dünyada Müslümanlar, şiddetin merkezinde yer alıyor. Oysa Efendimiz daima şiddetin karşısında yer almış. Burada bir tezatlık yok mu?Bugün Kur’an ve sünnetteki bazı ifadeler cımbızlanıyor. Yani ifadeler siyak (öncesi) ve sibakından (sonrasından) kopartılıyor ve Müslümanlar şiddetin, terörün parçası haline getirilmeye çalışılıyor. Hâlbuki İslam’da sulh esas. Kur’an’ın mesajının özünde sulh var. Efendimiz hayatı boyunca hep sulhu esas almış. Bu yüzden Müslümanlar da bulundukları yerlerde barışı esas almalı. Müslümanlar İslam’ı bir bütün olarak okuyamadıklarından yaşamış oldukları hadiseler karşısında şiddete meyil edebiliyor. Bunda dini bütün olarak bilememenin, imanda, ahlâkta, İslami değerlerde derinleşememenin etkisi olduğu kanaatindeyim. Müslümanlar haklarını Allah’ın buyurduğu haklarla, hukuki yollarla aramasını bilmeli. İnsan bunları bilmeyince meseleye hissilik üzerinden yaklaşıyor. Oysa Müslümanların akla, mantığa, İslam’ın prensiplerine uygun duruş sergilemeleri gerekiyor. Efendimiz’in ilk vahiy aldığı zamandan, ruhunun ufkuna yürüdüğü vefat ettiği ana kadar yaşamış olduğu bütün hadisler karşısında sergilemiş olduğu duruştan bunu anlıyoruz. O’nun dünyasında hissilik değil, her zaman gösterilecek olan tepkinin, Allah’ın rızasına uygunluğu, Kur’an’ın emirlerine uygunluğu, akıl ve mantığa uygunluğu var. Efendimiz’in şiddet karşısındaki tutumunda insanca tutum çok önemliydi.Geçen hafta Charlie Hebdo dergisine bir saldırı gerçekleşti ve on iki kişi öldürüldü. Hz. Muhammed’e (sas) ve diğer peygamberlere hakaret eden karikatürler bahane edilerek yapılan bu saldırıyı, anlattıklarınız çerçevesinde nasıl değerlendiriyorsunuz? İslam’da bir insanı öldürme dünyadaki bütün insanları öldürmek kadar günah kabul edilmiş. Haksız yere cana kıyma en büyük günahlar arasında sayılmış. Efendimiz Veda Haccı’nda bütün ashab-ı güzine, onlar üzerinden bütün insanlığa canın dokunulmazlığından bahsetmiş. Efendimiz’e Mekke döneminde kendisiyle alay edilmiş, kendisine fiili şiddet uygulanmış, evi taşlanmış, yürüdüğü yollara dikenler serpilmiş, evinin önüne hayvan pislikleri konulmuş, dövülmüş, boğulmak istenmiş, defalarca suikast girişiminde bulunulmuş, taşlanmış. Fakat Efendimiz (sas) bütün bunları yapanlara karşı hiçbir hakarette bulunmadığı gibi aynı zamanda fiili bir tepkide de bulunmamış. Çünkü Efendimiz’i onların bu tepkileri altında Kur’an’ı, sünneti hakkıyla bilememelerinin farkında olarak hareket etmiş. Onların ilerleyen süreçte Hakk ile olan aralarının kalktığında İslam’ı tanıyacaklarını ve İslam’ı hakkıyla yaşayan bir insan haline geleceklerinden bahsetmiş. Mekkeliler tarafından ashabına yapılan şiddet ve alaylara karşı Efendimiz, ‘Onlar bilmiyorlar.’ diyerek bu şiddeti engellemek için makul bir gerekçe bulup Müslüman’ın hep Kur’an ve sünnetin çerçevesinde bir hareket ortaya koymalarını sağlamaya çalışmış. Onların intikam duygularını kin ve nefretin önüne geçirmeye çalışmış ve, ‘İleride onlar Müslümanlar olacaklar. Ve onların İslam’ı temsili karşısında siz kendi Müslümanlığınızı eksik bulacaksınız.’ demiş.

12 Ocak 2015 Pazartesi

Medcezir - Emily Snow

Kitap Adı: Medcezir

Yazar: Emily Snow

Orijinal Adı: Tidal

Çeviri: Gülfem Çırak

Yayınevi: Novella Yayınları

 Sayfa Sayısı: 304

Basım: Ocak, 2015

Seni seviyorum.

Ama sen olmadan da yaşayabilirim.

Sadece sensizliği reddediyorum.

Willow Avery, genç yaşta şöhreti ve başına gelen sarsıcı olayları kaldıramamış; ardından uyuşturucu batağına düşmüş bir oyuncudur. Rehabilitasyon merkezinde çıktığında gözden düşmüştür. Karşısına bir film teklifi geldiğinde karşısında iki yol vardır: İş teklifini kabul edip para kazanmak ya da porno sektörüne kadar düşüp yok olmak. 

Onun hakkında tüm dedikodu sayfalarının ve diğerlerinin merak ettiği tek şey vardır; Willow tekrar aynı batağa ne zaman düşecektir?

Ailesinin bile rehabilitasyon sonrası karşılamaya gelmediği Willow kendini bir anda bir iş görüşmesinde bulur. Daha önce iş yaptığı bir yapımcı kendisini eskilerin meşhur filmi Medcezir'in günümüz versiyonunda oynatmak istiyordur; hem de baş rolde! Bu Willow'un içinde olduğu parasal sıkıntıyı rahatlatması ve sektöre dönmesi için bulunmaz bir fırsattır, zaten ondan önce ailesi tarafından her şeye karar verilmiştir bile. Kabul eder.

Film sörf sahneleri üzerine kurulu olduğu için filmden önce bir süre sörf eğitimi almak zorunda kalan Willow'un karşısına sörf eğitmeni olarak Cooper çıkar. Cooper sarışın, mavi gözlü, yakışıklı, sevecen bir gençtir. 

Ve klasik bir biçimde ikili yakınlaşırlar. İlk başladığınızda benim gibi basit bir gençlik aşkıyla karşılaştığınızı düşünmeniz çok normal. Öyle de başlıyor. Ancak kitapta birçok sır ve ters köşe olunca, tempo hiç düşmüyor ve merak hiç ortadan kalkmıyor. Bazı kısımlar beklenmedik  ve şaşırtıcıydı.

İkilinin yaşları oldukça küçük. Başta bunu biraz yadırgadım. 

Ama yazar boş bir kitap yazmaktansa o genç yaşta üstesinden gelmesi güç birçok soruna kitapta yer vermiş. Yani boş bir gençlik aşkı değil, şişirilmiş kusursuz karakterlerden uzak iki genç ve onların 'gerçek' sorunları üzerine kurmuş kitabı.

Bu nedenle ayakları yere basan, seviyeli bir hikaye çıkmış ortaya. Bu nedenlerle takıldığım birkaç yer dışında severek okudum. Yer yer beni etkiledi.

Özellikle Willow olmak üzere ikilinin ne kadar tıklım tıklım yalnız olduğunu düşünmek acı vericiydi.

Abartılı karakterlerden sonra güzel bir değişiklik oldu benim için. Ayrıca bu türde seri olmayan, bağımsız bir kitap olması da artılarından biriydi.

PUANIM:

Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

9 Ocak 2015 Cuma

Dindar ailelerin ‘farklı’ çocukları

Dinî baskıyla yetiştirildiği için infilak eden onlarca insan var! Başını açan ve tam tersi bir giyim kuşama bürünen mi dersiniz, kendini alkole veren mi? Oysa onları yetiştiren anne-babaların en büyük hayali namazında niyazında evlatlar olmalarıydı.Mütedeyyin ailelerin en büyük ideali, Allah yolunda koşturan evlat yetiştirebilmeleri. Nitekim anne-baba, “Çocuğum namazında niyazında olsun, güzel Kur’an okusun, başını örtsün.” düşünceleriyle dinî eğitim verir. Ancak yetiştirme sürecindeki baskıcı tutumlar, anne-babayı ‘dindar evlat’ hayalinden çok uzağa savurabilir. Dinî baskıyla büyüyenlerin hikâyesine kulak veriyoruz. Hiçbiri gerçek adının yazılmasını istemiyor, fotoğraf vermiyor. “Kimseyi günahımıza şahit etmeyelim.” cümleleri bile iç huzuru yakalayamadıklarının ispatı. Biz diyelim Ayşe-Fatma, siz deyin Ali-Veli...34 yaşındaki Ayşe Hanım, ailesinden gördüğü namaz baskısından dehşetle bahsediyor: “Annem kılmadığım namazları cehennemde ateşten bir sac üzerinde kılacağımı söyleyip beni korkuturdu. Korkup namaz kılar mıydım? Hayır. Namaz kılıyorum diye eğilir kalkardım ama ne abdest var ne de dua okuyorum. Yıllarca namaz kılmadım.” Ayşe Hanım, put olduğu için kendisine bebek alınmadığını, günah diye çizgi film izlettirilmediğini, ailesinin kendisini başı açık komşularla görüştürmediğini de anlatıyor. Tesettüre nasıl girdiğini soruyoruz, onu da acı bir tebessümle paylaşıyor: “İlkokulu bitirince başımı örttüler. ‘Neden örtünüyoruz?’ sorusunu sorma hakkım yoktu, sorsam da anne babamın vereceği cevap yoktu. Onlar da öyle görmüştü. Örtündüm. Diplomamı almaya gidecektim, ‘böyle nasıl giderim’ diye çok ağladığımı hatırlıyorum. Okula gittim ama sokağın başında başımı açtım. Eve dönerken de aynı şekilde… 20’li yaşlarıma geldiğimde beni hiç kimsenin tanımayacağı şehirlere yaz tatillerine gittim ve istediğim gibi giyindim.”Ayşe Hanım, şimdi tesettürlü. Ferace çok hoşuna gitse de eski günleri hatırlattığı için giyemiyor. Namazına da sıkı sıkıya bağlı. Kendisi gibi sıkıntı çeken evlada sahip anne-babalara da ümitli olmalarını söylüyor. Zira ‘her şey aslına rücu ediyor.’ Çocukları cehennemle değil, cennetle motive etmek gerektiğini dile getiren Ayşe Hanım, kendi kızlarına dini sevdirmek için elinden geleni yapıyor. “Allah bizi yakar.” cümlesi yerine, “Allah bizi çok seviyor, O’nu üzmeyelim.” diyor.29 yaşındaki Ali Bey de benzer şekilde baskı görenlerden. “Hatırladığım ilk dinî bilgi İslam’ın şartları ama bugün sorsanız saymam. Yanlış söylediğimde enseme bir tokat patlatırlardı çünkü. Kelime-i şehadet ne dediğimde söylerlerdi ama onun neden önemli olduğunu anlatamazlardı.” O da abdestsiz namaz kılarak ailesini kandırdığı günleri anlatıyor. Ramazan’da oruç tutmadığı halde ailesine ‘oruçluyum’ dediği günleri hatırlıyor. Ailesinin şekilcilik ağında bir hayat sürdüğünü, kendisine de bu şekli dayattıklarını söyleyen Ali Bey, üniversite döneminde ciddi buhran geçirdiğini ve alkole başladığını anlatıyor. Hatta ailesinin kendisini sarhoş gördüğünü... Annesi çok ağlamış, babası ise, “Böyle evlat olmaz olsun.” diye bağırmış ve oğlunu kapı dışarı etmiş. O gün bugündür ailesiyle arası pek iyi değil. Kendisi de hayırlı bir evlat olmadığını düşünüyor. En son ne zaman namaz kıldığını soruyoruz, hatırlamıyor. Alkol konusunda ise “Belki bir gün bırakırım.” diyor ve diğer sorularımızı cevaplamamayı tercih ediyor.Çocuğa ibadetin ruhunu işlemek önemliÖnceki dönemlerde katı, sert ve tavizsiz bir eğitim anlayışının hâkim olduğunu anlatan ilahiyatçı Hümeyra Hub, büyüklerimizin gelenekten kaynaklanan, örfe dayalı bir dinî eğitim verdiğinden bahsediyor. Anne-babaların kesinlikle iyi niyetli olduğunu ancak her çocuğa aynı şekilde muamele ettiğini ifade eden Hub, “Her insan ayrı bir âdem, her çocuk özel. Onların karakterine uygun metot uygulanmalı.” diyor ve baskı gören çocukların bir gün manen infilak ettiğini söylüyor.Hümeyra Hub’a göre, bu tarz davranan çocuklarda dinin tatmin etmemesi söz konusu değil, onlarınki tepkiden kaynaklanıyor. Kabuğu öğrenmişler ama özle ilgili malumat alamamışlar. Kavramların içi boş. ‘Elhamdülillah’ demeyi öğretmişiz ama şükretmenin mahiyetini verememişiz. ‘La ilahe illallah’ demeyi öğretmişiz ama tevhid hakikatini anlatmamışız. Çocuğa mahreci, tecvidi öğretmişiz ama Kur’an’ın nasıl müthiş bir kitap olduğundan, O’nu okumanın öneminden bahsetmemişiz. “Namazda bedenini şu kadar eğ, ayağını bu kadar aç” diye diretmişiz mesela. Fakat namazın en güzel teşekkür şekli olduğunu anlatmamışız. Hal böyle olunca çocuk, şekilde kalmış, ibadetin ruhundan uzaklaşmış.Mesala çocuk, “Neden namaz kılıyoruz?” diye sordu, “Allah emretmiş.” cevabını verdiniz. “Ama Allah niye emretti?” diye bir başka soru daha sordu ve cevap veremediniz. Çocuk, “Allah niye bana boyun büktürüyor?” deyip uzaklaşabilir. Ona tatmin edici cevap verip soru sorma kabiliyetini elinden almamak gerekir. Hatta soru soran çocuktan korkmayın. Çünkü konuşan çocuğa bir şeyler öğretmek daha kolay.İlahiyatçı Hub, “Nazarî bilgi verilmişse, amel ve ibadetler bir kültür şeklinde aktarılmışsa ibadetlerin ruhu çocuğun karakterine işlemiyor.” diyor. Örneğin, “Yalan söylemek günahtır.” diyorsunuz ama komşu geldiğinde evde olmadığınızı söyletiyorsunuz. Çocuk buradan hareketle yalan söyleyebileceği kanaatine varıyor. Yahut çocuğunuzun namaz hassasiyeti olsun istiyorsunuz ama siz namazları son dakikada kılıyorsunuz. Bunu gören çocuk, namazı vaktinde kılma duyarlılığı geliştirmiyor. Halbuki ezan okunur okunmaz annesini seccadede de görse, “Bizim evde namaz ilk vaktinde kılınır.” şuuruna sahip olur ve müktesebatı da bu yönde dolar.Şuuraltını beslemek en önemlisiHümeyra Hub, şuuraltı müktesebatın önemine vurgu yapıyor. İlk yedi yılın öğretim değil, eğitim çağı olduğunu aktarıyor. Nitekim Allah Resulü’nün yanında yetişenler O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) önce imanı anlattığını, namazı ve Kur’an-ı Kerim’i çok sevdirdiğini ifade buyuruyor. Efendimiz’in yanında yetişen Hazreti Enes, Allah Resulü’nün kendisine önce sır tutma ahlâkı verdiğini kaydediyor. Peygamberimiz temizlik ahlâkı, büyüklere saygı, küçüklere sevgi, selamlaşma, sünnete uyma gibi konularda da ona birçok öğüt veriyor.Hub, ilk yedi yılın telkin yılı olduğunu belirtiyor. O yıllarda çocuğun dili eğitilmeli mesela. Yalan söylemenin ve küfretmenin kötü bir şey olduğu anlatılmalı. Evde küfredilmiyorsa da çocuk sokakta küfür duyacak, kendi küfredecek. Böyle bir durumda dinden çıkmış gibi davranmamak gerekiyor. Şefkatle yaklaşarak böyle konuşmasının doğru olmadığı anlatılmalı. Zira o yıllarda ahlâka yönelik telkinler şuuraltına çok rahat yerleşir. Tabii sizin evde verdiğiniz oksijen dışarıdaki ortamlar tarafından karbondioksite dönüştürülebilir. Çocuğun ortamı ona hissettirmeden düzenlenmeli, iyi arkadaşlar seçmesi için çaba göstermeliyiz.Hub, “Çocuklarınızı üç şey üzere terbiye edin: Benim sevgim, ehl-i beytimin sevgisi ve Kur’an-ı Kerim kıraat etmek üzere…” hadisine işaret ediyor. Efendimiz’in (sas) sevgisi ve sünnete uymanın önemi iyi anlatılırsa problemlerin büyük oranda çözüleceğine inanıyor.Her şey aslına dönerİdeallerimizi çocuklarımıza yüklediğimizi dile getiren Hub, baskıyla yetiştirdiğimiz çocuklarda isyan ruhunun ön plana çıktığını söylüyor. Ona göre mayası muhabbetle yoğrulan çocuklar aslına rücu ediyor. Çalkantılı süreçlerde anne-babaya düşen, sabretmek ve şefkatle değerleri hatırlatmaya devam etmek. “Asi de olsan sen benim evladımsın, sana öğretilen doğruları tekrar yaşamaya başlayacağına inanıyorum.” şeklindeki duygularını çocuğuna da hissettirmek.Hub’un ifadesiyle mesele, mayayı sevgiyle yoğurmaktan geçiyor. Siz çocuğunuzu çok severseniz ve onu aileye bağlı yetiştirirseniz elbet bir gün o da aslına dönecek. Yeter ki sabırla ve şefkatle yaklaşılsın.Son olarak helal lokma ve harama nazar etmeme konusuna değinen Hub, “Eskiden anne-babamız pedagoji bilmezdi ama sorunsuz evlatlar yetiştirdi. Böyle ailelerin helal lokmayla beslendiğini ve harama nazar etmediğini görüyoruz. Aslında hayırlı evlat yetiştirme doğumdan önce başlıyor.” diye konuşuyor.

7 Ocak 2015 Çarşamba

Beyaz Yakalı Serseriler - Janet Evanovich (Stephanie Plum #17)

Kitap Adı: Beyaz Yakalı Serseriler

Yazar: Janet Evanovich

Orijinal Adı: Smokin' Seventeen

Çeviri: Didem Uğur

Yayınevi: Martı Yayınları

 Sayfa Sayısı: 336

Basım: Aralık, 2014

Seri:  Stephanie Plum #17

Seri Sıralaması: 

#1 İlk İşim Para İçin / One For The Money

#2 Two For The Dough 

#3 Three To Get Deadly

#4 Four To Score

#5 High Five

#6 Hot Six

#7 Seven Up

#8 Hard Eight

#8,5 Visions of Sugar Plums

#9 To The Nines

#10 Ten Big Ones

#11 Eleven On Top

#12 Twelve Sharp

#12,5  Plum Lovin'

#13 Lean Mean Thirteen

#14 Fearless Fourteen

#14,5 Plum Spooky

#15 Finger Lickin' Fifteen

#16 Sizzling Sixteen

#17 Beyaz Yakalı Serseriler / Smokin' Seventeen

#18 Explosive Eighteen

#19 Notorius Nineteen

#20 Takedown Twenty

#21 Top Secret Twenty-One

Stephenie Plum bir kelle avcısı! Kefalet ofisinde çalışıyor. Kefalet karavanı mı deseydik? o.O

Çünkü ofisleri eski bir karavanda. Ayı besleyeninden tutun, vampirine; kendisine şişko dedi diye iş arkadaşının ayak parmağından vurduğuna kadar renkli bir müşteri yelpazesi var. 

Bu Stephanie'nin normal yaşamıdır. Karavanlarının olduğu alandan cesetler çıkmaya başladığında işler de karışmaya başlar. Bu kişiler kim tarafından, neden öldürülmüştür? 

Asıl eğlence ise iki erkek arasında kalmış olan ve bir türlü seçim yapamayan Stephanie'nin bir de ailesi tarafından biriyle tanıştırılmasıyla başlar. Erkek arkadaşının babaannesi tarafından lanetlenen Stephanie'yi kötü talih bir kere yakalamıştır. En yakın arkadaşı ve partneri Lula da bu konuda hiç yardımcı olmamaktadır. 

İlk dikkatimi çeken kapak ve kitabın ismiydi. Çok güzel renkleri olan, harika bir kapağı var. Kitabın ismine ise bayıldığım bir gerçek. 

İçeriğe gelirsek çok eğlendim okurken. Serinin 17. kitabı olmasına rağmen tek başına da okunuyor, ben bir kopukluk hissetmedim. Özellikle Lula karakterine bayıldım, beni kahkahalara boğdu. Yer yer Stephanie'den çok ona odaklandığım doğrudur. Babaanne de lanetleriyle evlere şenlikti. Absürdlükleriyle doruğa çıkardı komedi unsurunu. 

Takıldığım tek nokta okurken ilk 20-30 sayfa boyunca isimlere adapte olamamamdı çünkü çok fazla isim vardı. Ancak bundan da çabucak sıyrıldım. 

Stephanie Plum zevkli bir seri. Çıktığı taktirde devamını merakla okuyacağıma inanıyorum. 

Sevgiler. :*

Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

5 Ocak 2015 Pazartesi

Aklımı Başımdan Aldın! İçerikli Kargo :3

Geçenlerde doğum günümdü yine :p

One Better Day'den aklımı başımdan alan bir kargo geldi *_*

Hem el emeği, hem ince sempatik düşünceler, hem de baş döndüren dolgun kısımla *_* dört dörtlük bir kargoydu ^_^

Bir de ben bu kargoyu kamerada canlı yayında açtım :p 

Hahaha tepkilerimi yayınlayacak olsam hepiniz benden bir soğurdu :D 

Hayal edin: Üzerinde  pijamalarla uykuya hazır bir tip.

Karşısında her bir paket numaralandırılmış, sırayla açılması gereken, bir sürü harika notla bezeli bir kargo.

Açtıkça kahkahalar, tuhaf tepkiler uçuşuyor. En son üstteki paketin kurdelesini loğusa kurdelesi gibi saçıma takmıştım onu hatırlıyorum :p

Hayal etmez olaydım dediniz değil mi? :D 

Aslında ilk bunu açmadım ama ilk kitaplardan bahsetmek isterim. Blogda sadece ŞU kitabın yorumu olsa da Anne Rice okumayı çok severim. Vampir Kraliçesi *_* 

Serinin son çıkan kitabı Merrick hariç Beden Hırsızı'm eksikti. One Better Day aldı *_* 

Nicole Jordan da eksik tek kitabımdı. O ve Kalp Hırsızı kendisinin son anda dahil olduğum sahaf alışverişinden :p

Baltacı ile Katerina/Katerina'nın Göz Yaşları - Cilt 2  ise benim ricamdı. One Better Day'e yakın bir sahafın sitesinde bulduğum için benim için almasını rica ettim, beni kırmadı *_* Birinci Cildi çook uzun yıllar önce okumuştum, belki yaşımın bile kurtarmayacağı yıllarda. 2.yi bulamamıştım, şimdi ellerimde ^_^

Bir gün bu iki kitap üzerine de bir yazı yazacağım umuyorum ki :)

Yeni ve kıymetli kitaplarım *_*

Bilmem söylemiş miydim? 

One Better Day bir örgü kraliçesi *_*

Bir bakışta çözemeyeceği, yapamayacağı bir örgü yok!

Artık kupa bardaklarım asla üşümeyecek ^_^

Bu da benim iki yüzlü, fesat ayracım. :p

Önden inek tipli, gözlüklü, halim selim, çalışkan, sempatik bir tip ama arkadan gördüğünüz gibi tam bir maganda :D 

Pandammmm *_* 

Pandalara olan sevgimden Şu Mim yazısında bahsetmiştim. 

Panda bir kumbara bu arada. İçinde onlarca ufak not vardı *_* 

Fuar parası biriktirmeye başlasam iyi olacak :p

Ve...

Diğer favori hayvanım Kuzgun *_* Tam Kuzgun Prens kupası olmuş. 

Bayıldım. 

İlk yorumum: Büyülü Ayraç'a hava atcam, hıh! :p oldu :D 

Kihkihkih! 

Çok güzeeeeelllll! *_*

Yine pandalar ^_^

Şunların tatlılığına bir bakınnnn! :3

Severek kullanıyorum. 

Ve ve ve ve!

Tutun beni kalpten giderim!!! +_+ 

Be-be-be-ben ölürüm bunlara!

Beni kamerada şekilden şekile sokan kısım... 

İki adet 1975 basım Doktor Kim kitapları *_*

Ki ilki de One Better Day'in hediyesiydi. 

6 kitaptan 3'ü tamamlanmış oldu. Doctor Who kitapları hakkındaki yazım için TIKTIK!

Çıldırdım resmen. Yıllar sonra evladına kavuşmuş anne modu bağrıma basıp durdum. 

Ve o harika Tardis ayracı *_*

One Better Day'in örgü, kesme, yapıştırma, çizme yetenekleri harikadır!

Bu ayraç da onun el emeği. Üstelik tahribata uğramasın diye (kutudan çıkar çıkmaz en son dişlerimin arasındaydı o kadar söyleyeyim) kendisi pvc kaplattırmıştı :D 

Süper!

Ve en dokunaklı kısım arkasındaki One Better Day ve Blog İkizim Kitap Tutkusu'nun birlikte yazdığı o harika not! 

Mendiller çıksın lütfen. 

Çünkü çarptı resmen. 

Sizle paylaşamadığım için affedin. 

Sevdiği insanlardan aldığı, düşünce ürünü güzel hediyeler insanı nasıl da mutlu ediyor. 

Kamera falan derken harika anlardı. 

Zihnimin en güzel kısımlarına kazındı bile *_*

Teşekkürler OBD! :**

Sevgiler :*

Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

3 Ocak 2015 Cumartesi

Haruki MURAKAMİ- RENKSİZ TSUKURU TAZAKİ'NİN HAC YILLARI

RENKSİZ TSUKURU TAZAKİ'NİN HAC YILLARI   Uzun zaman blogumu başıboş bırakınca inanın onca ayın acısını çıkartarak yazmak inanılmaz keyifli:) Haruki MURAKAMİ uzun zamandan beri okumak istediğim bir yazardı. Yazar'ın son kitabı'nın çıktığını duyduğumda da neden yılın son kitabı olmasın diyerek okumaya başladım...Bir Kitap Bağımlısı klasiği olan tarihimi de attım:)

   Arka Kapak;

KADERİNDE TEK BAŞINA KALMAK VARDIR BELKİDE...

İşte o an, Tsukuru nihayet her şeyi kabullenmeyi başarabildi. İnsanların yürekleri arasındaki bağ yalnızca uyum üzerinden oluşmuyordu. Aksine, bir yaradan diğerine daha derin bağlar oluşuyordu. Acı acıyla, kırılganlık kırılganlıkla yürekleri birbirine bağlıyordu. Elemli çığlıklar olmadan suskunluk, kan toprağa akmadan affediş, insanın içini lime lime eden kayıplardan geçmeden kabulleniş mümkün değildi. İşte bu, gerçek uyumun kökünde var olan şeydi. Haruki MURAKAMİ'den kaderinin gizemini çözmek, içindek iflah olmaz yaranın kaynağına inmek için büyük bir yolculuğa çıkan bir kahramanın romanı. Kendini "renksiz" bilen Tsukuru TAZAKİ'nin hikayesi.

  Yazar'ın Diğer Kitapları;

*1Q84

*Koşmasaydın Yazamazdım

*Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında

*İmkansızın Şarkısı

*Yaban Koyunun İzinde

*Sahilde Kafka

*Zemberekkuşu'nun Güncesi

*Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu

  Haruki MURAKAMİ- RENKSİZ TSUKURU TAZAKİ'NİN HAC YILLARIHerkesin kendinden bir şey bulacağı bir kitap... Tsukuru Tazaki Japonya'nın Nagoya'da şehir banliyösünde yaşayan “üst orta gelirli” bir ailenin çocuğudur. Üç erkek ve iki kızdan oluşan bir grubu vardır. Katolik Kilisesi'nin organize ettiği gönüllü etkinliklerde tesadüfen tanışmışlar ve aralarında yazılı olmayan sıkı bir dostluk oluşmuştur. Tszukuru Tazaki dışında, diğer dördünün ufak bir ortak noktası vardır. Soy isimlerinde renklerin yer alması. Erkeklerden birinin soyadı Akamatsu yani “kızıl çam”, diğerinin Oumi “mavi deniz”, kızlardan birinin Şirane yani “ak kök”, diğerininki Kurono yani “kara ova” dır. O yüzden birbirlerine “Kızıl, Mavi, Kara ve Ak” diye hitap ederler. Tsukuru ise sadece Tsukuru'dur. O bu durumdan bile bir dışlanmışlık hisseder. Lise bittikten sonra Tsukuru dışındakiler Nagoya'da kalır. Sadece Tsukuru Tokyo'ya hayallerin şehrinde okumaya gider. Mühendis olup tren istasyonları inşa etmek ister. Yine de arkadaşlarıyla ailesinin yanına tatillerde geldikçe görüşmeye devam eder. Fakat bir gelişinde hiçbiri onunla görüşmek istemez ve gruptan dışlanır. Tsukuru deli gibi nedenini merak etse de sebebini sormaz, Tokyo'ya döner. Depresyona girer ve ölmek ister. Fakat sonra bir nevi hayata tutunmaya devam eder. O yıllarda hayatına felsefe öğrencisi Haida girer. Hayatından çıkmadan derin izler bırakır Tsukuru'nun hayatında. Tsukuru'nun hayatına giren ikinci insan ise turizmci Sara'dır. Tsukuru artık 36 yaşına gelmiş, hayalindeki gibi yeni istasyonlar inşa eden bir mühendistir. Sara Tazaki'den hoşlanır. Fakat aralarında ciddi bir ilişki olması için geçmişiyle hesaplaşması gerektiğini düşünür. Böylece Tsukuru'nun arkadaşlarıyla gidip yüzleşmesini ve neden gruptan dışlandığını öğrenmesini ister. Arkadaşları hakkında bir araştırma yapan Sara hepsinin adresini bulur ve Tazaki'ye verir. İşte böylece Tsukuru'nun hac yılları başlamış olur. Tsukuru arkadaşlarıyla görüşecek midir?, onları nasıl hangi konumda bulur? İnsanı merak uyandırarak okutan yer yer güldüren ve okuyucuda diğer romanlarından farklı bir tat bırakan bir kitap. 

   Her insanın hayatında geçmişe bıraktığı, üstünü kapatmaya çalıştığı bir olay mutlaka vardır. Bu kitap o yüzden her insanı etkileyebilecek güce sahip...Bir kere hayatınızda hiç Haruki MURAKAMİ okumadıysanız mutlaka bir kitabından okumaya başlayın derim. Diğer kitaplarını okudum yeni kitabını okumadım diyorsanız mutlaka okuyun derim. Ben yeni kitabını sipariş verdim bile. Sevgi ile kalın:)

Sevda Kafesi - Anne Mather (Gelişim Yayınları #2)

Kitap Adı: Sevda Kafesi

Yazar: Anne MatherOrijinal Adı: The Sanchez Tradition

Yayınevi: Gelişim Yayınları - Beyaz Dizi

Sayı: Gelişim #2Basım Yılı: 1981

Sayfa Sayısı: 167

Tür: Aşk-Romance / Beyaz Dizi

Eğer çok sevdiği babasının başı derde girmeseydi, Rachel beş yıldır ayrı yaşadığı kocasını asla görmeye gitmezdi. Ama başka çaresi yoktu. Ona yardım edebilecek tek kişi kocası Andre Sanchez'di. Ne var ki, Rachel’ın kocasından kopmasına yol açan nedenlerin hiçbiri ortadan kalkmış değildi. Andre hala o kibirli ve buyurgan Andre'ydi. Karısına bir mal gibi bakmaktan hala vazgeçmemişti. Zaten onları birbirlerinden koparan da zengin ve güçlü Sanchez ailesinin her şeye hükmeden herkesin kaderini elinde tutmaya çalışan bu dayanılmaz tavrıydı. Şimdi Rachel Sanchez'lerin yanına dönmekle, gene aynı tehlikeyle yüz yüze gelmişti. Beş yıl önce kaçıp kurtulduğu ‘Sevda Kafesi’ ne yeniden mi girecekti yoksa?

Yorumum: Hiç kimse sınırsız özgür değildir. Ancak özgürlük birçok şeyi içerir ve parmaklıkların ille de elle tutulur şeyler olması gerekmez. Bazıları parmaklığın olmadığı yerlerde de parmaklık koyarlar, kafes kurarlar. 

Arka kapak konuyu çok güzel anlatmış aslında. Rachel 5 yıl önce kaçtığı kocasını aramak için İngiltere'den geri döner. Çift ayrıdır ancak henüz boşanmamıştır. Rachel kaçtığı adamdan yardım istemek zorundadır çünkü babasının başı beladadır. 

Zengin, kendine güvenen, güçlü kocası çözebilir ancak bu sorunu. Aslında Rachel'la kocasının arasındaki sorun da Andre'nin bu kadar kendine güvenen sert ve ukala biri olmasıdır. Güç sahibi olmak adamın egolarını arşa çıkarmıştır. Rachel'la Andre'nin yolları kesişir ancak babası ona söylememiş olsa da Andre Rachel'a boşanma davası açmıştır ve başka bir kadınla sevgilidir. Yıllar sonra da olsa, kaçıp giden Rachel da olsa bu durum can sıkar. Gelişim Yayınları #1 Numaralı beyaz dizi Unutulmayan Aşk - Charlotte Lamb'de de dediğim gibi bunlar birbirlerine aşık mı yoksa birbirlerinden nefret mi ediyor pek anlaşılmıyor. Ha, 1.'ye göre ara ara Andre'nin tahtından birkaç saniyeliğine de olsa feragat ettiği, ipuçları verdiği anlar oldu, kabul etmek lazım. Ama haşmetmeap bunu da öyle baston yutmuş bir tavırla, midesine dokunan bir şey yemiş gibi bir suratla yaptı ki; Rachel da, biz de anlayamadık dediklerinde samimi mi diye. Kitapta bir de ters köşe mi diyeyim öyle bir şey vardı, oldukça hoşuma gitti. Yadırgadığım olay Rachel'ın canı sıkıldıkça bacak bacak üstüne atıp sigara içmesiydi. o.O Bu tarz kitaplarda pek görmediğimiz olaylar olduğu için insan yadırgıyor tabi.Beni kahkahalara boğan ise Yeşilçam filmi tadında diyaloglardı. O sert Andre'nin "Ne oluyorsun kuzum!" dediğini hayal edin. Edebildiniz mi? Hahaha. Bana deseniz ben de zorlanırdım ama kitapta var olunca... :pHarlequin Romance ve Gelişim Yayınları eski cepboyların hepsini okumak istediğimi söylemiştim. Okuduğum 300 üstü beyaz dizinin 300'ü zaten bu kategoriye giriyordu. Daha önce okuduklarımı da böylece yeniden göz gezdirip, yorumlayacağım demek bu tabi.Eski basım Harlequinleri daha çok sevdiğimden Şu yazıda bahsetmiştim. Toparlamak gerekirse bazı eksikleri olsa da güzel bir beyaz diziydi.Anne Mather bu türde favori yazarlarımdan biridir. 

Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

2 Ocak 2015 Cuma

Fikrin de namusu var!

İffetsizlik; günümüzde gözü, kulağı ve bedeni esir aldığı gibi akıl, fikir ve düşünce üzerinde de tahakküm kurabiliyor. Düşüncenin de bir namusu olması gerektiğini idrak edemeyen bir insan içinse atılan her iftira ve söylenen her yalan, pek çok ruhta derin yaralar bırakıyor.İffet ve namusun, zihnimizde ve dinimizde tartışılmaz bir yeri var. Kişinin manevi şahsiyetinin temizliğini ve onurunun dokunulmazlığını ifade eden bu kavramlar, daha ziyade aile mahremiyeti ve cinsel hayatla alakalı konulardaki hassasiyeti vurguluyor. Bu yüzden insan onurunu bütünleyen en önemli unsurlardan biri namus ve iffet kavramı. Bu temel anlamının yanında başına bazı sıfatlar eklendiğinde ise farklı anlamlara bürünebiliyorlar. ‘Fikrin iffeti’, ‘düşünce namusu’ gibi… Fikrin iffeti ve düşüncenin namusundan ne kastediliyor peki?Kendini ‘Hayatını Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi’ olarak tanıtan Cemil Meriç’in de altını sıklıkla çizdiği esaslardan biri, düşünce namusu. Bir insanı hakkaniyetli yapan en temel mesele belki de bu. Düşüncesinin kendini götürdüğü yere korkmadan gidebilen, yanılgılarını çekinmeden açıklayabilen ve inandığı doğrular uğruna düşüncesini satmayan insan... Bilgiye; hikmet, irfan ve tefekkür katmak zor iş. Lakin bir de o fikrin iffeti, namusu söz konusu.Fikir namussuzluğu münafıklık alâmetiAllah (cc), her insana akıl ve irade yeteneği vermiş. Aklını çalıştırarak birtakım meselelerde fikir sahibi olup, kendisine ait bu fikri özgürce ifade etmesi ise beşere kişiliğini kazandıran, onu gerçek anlamıyla insan kılan en temel özellik. Fatih Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Suat Yıldırım’a göre toplum içinde insana değer kazandıran da bu kişiliğine sahip çıkıp koruması, fikir namusuna halel getirmemek için bütün varlığıyla çalışmasıdır. Böyle hareket eden insan dürüst olur ve toplum tarafından da dürüst bilinip değer kazanır. Şahsiyetini topluma kabul ettirince orada bir ağırlığı olur. Kısacası toplum kendisinden, kendisi de toplumdan emin olur: “Bu kişi dümdüz yolda dik bir şekilde yürür. Fikir namusu olmayan ise hangi tarafa gideceğini bilmeyen, iki sürü arasında bocalayan şaşkın koyundan beter olur. Küçük bir dünya menfaati için, güç sahibi değersiz insanların önünde eğilir. Rüzgârın savurduğu kuru bir kozalak gibi devamlı efendi değiştiren bir kapı kulu olur. İnsan olarak bütün haysiyetini kaybeder. Kur’an-ı Kerim, münafıkları böyle nitelendirir.”Fikir suretini giymiş heva ve heveslerFikrin iffeti ve düşünce namusu hususunda önem gösterilmesi icap eden hususlardan biri de heva ve heveslerin fikir suretine bürünerek insanı yoldan çıkarma ihtimali. Fethullah Gülen Hocaefendi’ye göre mesela bir kişi, seni üzecek, canını sıkacak söz ve tavırlar sergilediğinde ona karşı öfkeleniyorsan, burada öncelikle, hak ve hakikatin zarar görüp görmediğine bakman gerekir. Şayet böyle bir durum yoksa, sen nefsin adına öfkeleniyorsun demektir ki, bu da gösterilen tepkinin heva ve heves kaynaklı olduğunu gösterir. Kötülüklere maruz kalındığında ise Kur’ân’ın vaz’ettiği ölçü şudur: “İyilikle kötülük bir olmaz. O hâlde sen kötülüğü en güzel tarzda savmaya bak. (Fussilet, 41)” Kısacası sağlam bir dayanağı olmayan heva ve hevesler, bazen fikir suretine girerek şeytanın ve nefs-i emmarenin de dürtüsüyle kendisini bizlere bir fikir gibi gösterebiliyor. İşte bu tür sözler, şeytanın dürtüleriyle söylenmiş olan heva ve hevesten kaynaklanıyor. Lakin insan bir yanılgı eseri olarak bütün bunları kendisinin düşünüp kurguladığını zannediyor.“Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş, / Mevsimden mevsime geçtim böylece. / Gördüm ki ateşte, cımbızda yokmuş / Fikir çilesinden büyük işkence.” Bu dizeler, fikir çilesinin ne menem bir şey olduğunu en iyi bilenlerden birine, “Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası” diyen Necip Fazıl Kısakürek’e ait. İnsanoğlu dünyaya adımını attığından bu yana düşünmek, beşer için vazgeçilmez bir şey oldu. Yaratıcısının bahşettiği akılla yine yaratıcısına ulaşmaya çalıştı. Bu yolda fikrin iffetine ve namusuna sahip çıkmak da önünde büyük bir sınav olarak yer aldı. Kılavuz ise belli, Enbiya Sûresi’nde denildiği gibi: “Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”Şeytanî bir ok hayalinize çarptığında hemen geriye dönmeliFethullah Gülen Hocaefendi: “Düşünce iffetini yakalamak ve korumak için tahayyül ve tasavvur planındaki duyguları dahi temiz tutmaya çalışmak gerekir. Çünkü, fikir, söz ve ameller bir yönüyle hayalde mayalanır. Bundan dolayıdır ki, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), ‘Fena duygular, seni hayallerinde yakalayınca, ilk fırsatta hemen onlardan kurtulmaya çalış; yoksa bir müddet sonra götürüldüğün yerden geriye dönemezsin.’ demektedir. Evet, bir şeytanî ok gelip hayalinize çarptığı zaman dönebiliyorsanız hemen geriye dönmeli ve zihninizde meydana gelen yırtığı vakit geçirmeden dikmeye çalışmalısınız. O ok daha derinlere nüfuz etmeden ve aldığınız yara sizi öldürecek seviyeye ulaşmadan bir tabyaya sığınmalı, ezelî düşmanınızın saldırılarından korunmalısınız. Aksi halde, bazı hayal deryalarına yelken açmış olur, onun dalgaları içinde savrulur durur ve sahile çıkmaya yol bulamayacak kadar kıyıdan uzaklaşırsınız.”Menfaat karşılığı fikrini satmak, düşünce namussuzluğudurProf. Dr. Muhit Mert: “Düşünce ve fikir, insanın en temel karakteristik özelliğidir ve davranıştan önce gelir. Davranışlar, fikir ve düşünceye bağlı olarak ortaya çıkar. Fikir ve düşünceler, ciddi bir zihinsel çabanın ürünü olarak elde edilirler. O yüzden insan, fikir ve düşüncesini, iffeti ve namusu bilir. Öyle de bilmelidir, zira insan onlarla itibar kazanır. Bir fikir sahibi olup da sahip çıkmayan kimse, insanlar nazarında itibarı düşük addedilir. Fikir namusunun ise iki cephesi bulunur: Birincisi sahip olduğu fikri sonuna kadar savunabilmek, ikincisi de o düşünceye uygun hareket etmek ve yaşamak. İnsan sahip olduğu düşünceyi savunamıyorsa, o fikir sağlam bir temele oturmamış, bir heva veya hevesten ibaret kalmıştır. Hâlbuki düşünceler belki günleri, ayları, yılları bulan sürelerde tekrar tekrar test edilerek oluşur ve bu yüzden kıymetlidir. Bir kimsenin düşüncelerini maddi bir beklenti veya tehditler karşısında ifade etmemesi veya kalemini menfaat karşılığı satması ise fikrin iffetine ve düşünce namusuna terstir.”Fikrin iffetine uygun şekilde tefekkür etmeliProf. Dr. Suat Yıldırım:“Mümin, değer hükümleri olan ve hayatını Rabb’inin çizdiği değer hükümlerine göre sürdürmeye gayret eden insandır. Hikmetli davranış, onun başlıca özelliklerinden biridir. Yüce Allah insanı şerefli yaratmıştır. Yani ona şeref ve değer kazandıracak kabiliyetler vermiş, ona ihsan ettiği irade ile önüne açılan doğru yola girmesini, tercih hürriyetini o şekilde kullanmasını istemiştir. Ama diğer taraftan önüne zararlı ve eğri yolu da koymuş, özgür tercihi ile zararlı yoldan uzak durmasını istemiştir. İnsana düşen, kendisini yaratan Rabb’inin gösterdiği yol haritasına uyması, o ölçülere göre hareket etmesidir. İşaret levhalarına göre hareket etmezse, hevasına uyarak aklına estiği gibi giderse aldanabilir. Çünkü hissiyatın gözü kördür, bazen iki adım ötesini bile göremez, çukura düşer. Özgür iradesine dayalı olan fikrinin de iffetine uygun bir şekilde tefekkür etmesi ve düşüncesinin namusuna da sahip çıkması gerekir. Şu halde insana düşen, kendisini yanıltan hissiyatına, hevasına kapılmamaktır. Rabb’inin çizdiği yol haritasına, şaşmaz ölçülere göre hayatını düzenlemektir.”h.ilhan@zaman.com.tr