12 Aralık 2015 Cumartesi

Çocukla ne zaman oynayacak, arkadaş olacak, istişare edeceğiz?

Her yaşın ayrı güzelliği olduğu gibi, ayrı hassasiyetleri de var. Hele çocukluk dönemi… O naif ruhların yara bere almadan gelişebilmesi için anne-babanın oyun oynamasına, arkadaşlığına ve istişaresine ihtiyaçları var. Ama Hazreti Ali'nin tavsiyesinde olduğu gibi doğru zamanda yapılması şartıyla…

Hz. Hasan ve Hüseyin, Kâinatın Efendisi'nin (sas) huzur ikliminde büyümüşlerdi. Dünyanın en bahtlı çocuklarıydılar şüphesiz. Nasıl olmasınlardı? Resulullah'ın gözünün nuru Fatıma ile Allah'ın aslanı Hz. Ali'nin oğullarıydı onlar. Doğdukları andan itibaren bu mukaddes ailenin eğitimiyle şekillenmişti hayatları. 'Evlat nasıl yetiştirilir?' sorusunun mücessem cevabıydı Ehl-i Beyt'in goncaları belki de. Hz. Ali'nin kulağımıza küpe şu sözü, nasıl bir aile eğitiminden geçtiklerini anlatır nitelikte: “7 yaşına kadar olan çocuğunuzla oynayınız, 15 yaşına kadar arkadaşlık ediniz, 15 yaşından sonra istişare ediniz.” Modern ilimlerde gelişim psikolojisinde de kendine yer bulmuş bu eğitim metodunu aile danışmanı Efkan Yeşildağ ile konuştuk.

Peygamber damadı, yukarıdaki sözünde bir çocuğun gelişim evrelerini üç bölüme ayırıyor. Yeşildağ ise bu evrelerde çocukların sırasıyla benliği, kimliği ve kişiliğinin geliştiğini söylüyor. Bu sebeple çocuğa içinde bulunduğu dönemin gerektirdiği gibi davranmak gerekiyor. Benlik gelişmeden kimlik, o gelişmeden de kişilik gelişmeyeceği için çocuğun yaşına göre tutum takınmak önemli. Mesela oyun çağında bir çocuğa yaşının üzerinde sorumluluk yüklemek veya artık yetişkinliğe adım atan bir gence hâlâ ‘ufaklık' muamelesi yapmak doğru değil. Öyleyse Hz. Ali'nin asırlar öncesinden gelen tavsiyesine kulak verelim ve ona uymanın çocuğun gelişiminde bize neler katacağını görelim.

7-15 yaş arası ona değer yükleyin, ama arkadaşça!

Arkadaşlar birbiriyle ne yapar? Güzel vakit geçirirler, birbirlerinin sırlarını paylaşır, oturup dertleşir, yine birlikte eğlenirler. Ebeveynin bu yaş döneminde çocuklarıyla yapması gereken de, tıpkı arkadaşları gibi onunla vakit geçirmek. Ama bunu “Ben kızımla/oğlumla arkadaş gibiyim.” diyerek anne-babalık rolünden muaf davranmak olarak algılamayalım. Mutlaka bir kural koyucu olmalı fakat bunu dikte ederek ya da baskı altına alarak değil de arkadaşça, çocuğun kendini rahat hissettiği bir ortam içinde yapmak gerekiyor. Bu kurallara bir değerler manzumesi de diyebiliriz. 7 yaşından sonra evladımızın doğruyla yanlışı, güzelle çirkini, haklıyla haksızı ayırt edebilmesi için ona değer yüklemesi yapmamız gerekiyor. Efkan Yeşildağ'ın deyimiyle aslında “Onun ruhuna bir kimlik kazandırıyoruz. ‘Ben kimim?' sorusunun cevabını verdirmeye çalışıyoruz.” Önceki dönemde çocuğun benliğini ata benzetmiştik. Bu kimlikle de atın süvarisini, yani onun ruhunu beslemiş oluyoruz. Çocuğa milli ya da manevi değerlerimizi ‘arkadaşça' yüklemek belki onunla bir Çanakkale gezisi yapmakla, belki bir yardım kuruluşuyla birlikte fakir bir ailenin yardımına koşmakla sağlanabilir.

‘Yetişkinler için iş neyse 7 yaşın altı için oyun odur'

7-8 yaşın altındaki çocuklar soyut kavramları algılayamıyorlar. Mesela yalan söyleseler de onlara bu yaşa kadar ‘yalancı' diyemeyiz. Çünkü yalanı kafalarında bir yere oturtamaz, henüz hayalle gerçeği ayırt edemezler. Bu sebeple kulaktan değil de gözden beslenirler. Yani onlara doğru davranışı kazandırmanın yolu görerek, yaparak, yaşayarak öğrenmeden geçer. Bu da yaşları itibarıyla ancak oyunla mümkün. “Yetişkinler için iş ne ise çocuklar için oyun odur.” diyen aile danışmanı Efkan Yeşildağ, bu dönemde çocukların benliklerinin geliştiğine dikkat çekiyor. Benlik dediğimiz şeyi ise ruhumuzun bir bineğine, bir ata benzetiyor. Atımız ne kadar bakımlı, kuvvetli olursa süvarisini o kadar ileriye götürebilir. İşte bu sebeple benliği gelişmekte olan çocuğun ‘at'ını güçlendirmek adına, oyun oynamakla ona bir şeyleri yaparak, yaşayarak öğretmiş oluyoruz. Ayrıca bu yaş döneminde fizikselliği ön planda olan çocuğu oyunla besleyerek aslında onu bizzat gözlemleyebilir ve diğer kabiliyetlerini de keşfedebiliriz. İleride belki zihinsel, belki duygusal, belki de şimdi olduğu gibi fiziksel aktivitelerde daha iyi olacak çocuğumuza Yaratıcı'nın hangi donanımları daha baskın yüklediğini, onunla oynadığımız oyunlarda yakalayabiliriz.

15 yaş üzeri çocuğun kişiliğine saygı, istişareyle mümkün

Benlik ve kimlik kazanmış çocuğumuz, 15 yaşından sonra artık kişilik kazanmaya başlıyor. Bir şahsiyet sahibi olan genç, Allah nezdinde de yetişkin sayılıyor. Zira Yaratıcı artık ondan bir yetişkinden beklediği namaz, oruç gibi mükellefiyetleri bekliyor. Gücünü ve kuvvetini vermediği bir kişiden onun sorumluluğunu bekleyemeyeceğine göre, Allah'ın yetişkin olarak gördüğüne, biz de çocuk muamelesi yapamayız. Onu çocuk saymak bir yana, anne-baba olarak ‘Her şeyin iyisini ben bilirim' kibrinden kurtularak çocukla istişare etmemiz gerek. Bunun neye yarayacağını ise şöyle açıklıyor aile danışmanı Efkan Yeşildağ: “Onunla istişare etmeliyiz ki, daha öncesinden kimlik kazandırırken yüklediğimiz değerler manzumesinin hayata geçirilmesini sağlayabilelim.” Yani istişareyle çocuğa o zamana kadar anlattıklarımızın teorisini pratiğe döküyoruz. Çocuğuyla istişare eden ebeveyn, ona hayatı öğretirken aynı zamanda değer de vermiş, böylelikle çocuğun gelişmekte olan kişiliğine saygı göstermiş oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder